Aşağıdaki yazı whatsapp vasıtasıyla bana geldi. Hangi tarihte vuku bulduğunu bilmediğim bir seyahat hatırası bu. Okurken itiraf etmeliyim ki gözlerim nemlendi..

Aşağıdaki yazı whatsapp vasıtasıyla bana geldi.

Hangi tarihte vuku bulduğunu bilmediğim bir seyahat hatırası bu.

Okurken itiraf etmeliyim ki gözlerim nemlendi.

Hangi Müslüman Türk'ün gözleri nemlenmez ki, okuyunca siz de hissedeceksiniz, emenim.

Zira milletimizin özünde Ehl-i sünnet anlayışı her daim vardır ve bize bu Osmanlı mirasıdır.

Ancaaaak,

Endişem var, endişem...

Osmanlı'yı istismar edenler var bu ülkede.

Hem de hiç gözünü kırpmadan.

Mezhepleri yok sayarak, İran ile işbirliği yaparak.

Ehl-i sünnet anlayışını yaşamak ve yaşatmak isteyenleri politize edemediğinden onlara şifa bulmaz düşmanlık besleyenler var ülkemizde.

İşte bunların istismar etmelerinden endişe ederim ve etmekteyim.

Milletimizde Osmanlı sevgisi olduğu gibi hariçte de öyle.

Temennim odur ki, aşağıda takdim edilmiş olan ve yaşanmış bir hatırayı okuduktan sonra Endonezya halkının bu tertemiz hissiyatını kimlerin istismar ettiklerini görmeye çalışırız/çalışmalıyız!

Buyurun, hatıra şöyle: (Yazı bana geldiği şekliyle verilmiştir)


AHH OSMANLI

Ankara'da bir kurumda genel müdürüm.

Bazı problemler yaşamış ve eşimden boşanmıştım. Uzun süre geçmişti.

Bi ara çok yıpranmış, dengemi kaybetmiş olduğumdan, toparlanayım diye kurum bana bir ay mazeret izni vermişti.

Bu süre zarfında yeni bir evlilik yaptım ve eşimle birlikte Uzakdoğu seyahatine çıktım.

Yolumuz Endonezya'ya uzandı.

Başkent Cakarta'da büyük bir mağazada eşime uzak doğu kumaşı almak istedim.

Pazarlığını yaparken Türkçe konuşmamızı duyan mağaza sahibi İngilizce ile

''Siz Türk müsünüz?'' diye sordu.

"Evet" cevabını alınca çok heyecanlandı ve bana sarıldı: ''Bu kumaşımız size hediyemizdir, lütfen kabul edin; mağazamız açıldığından beri ilk kez bir Osmanlı torunu şereflendiriyor." dedi.

Bizi özel odasına aldı ve kahve ısmarladı.

Ayrılırken, ''Yarın Cumayı nerede kılacaksınız? diye sorunca ben afalladım.

Bende abdest, namaz yok ama bu kadar iltifat gördükten sonra da "kılmıyorum" demeye de utandım.

''Ben buraya yeni geldim. Şehri tanımıyorum. Siz hangi camiye götürürseniz ben oraya gelirim.'' dedim, kıvırttım.

Patron; "Tamam ben sizi yarın araba ile aldırırım." dedi..

Otelin adresini verdim ve çıktık.

Bir dükkandan kendime bir takke satın aldım.

Ertesi Cuma günü beni otelden aldılar.

Cakarta'nın en büyük camisine götürdüler.

Minber'in en başında bana yer ayırmışlar.

İmam hutbeye çıktı ve başladı:

"Sevgili kardeşlerim, eğer bizler burada dinimizi rahat yaşıyorsak, huzurla Allah diyebiliyorsak, hak-hukuk-adalet ile tanışmışsak, insanca yaşıyorsak ve şimdiye kadar bu vasıflarımızı koruduysak bilin ki bu OSMANLI sayesinde olmuştur.

Zalim haçlı dünyasına karşı direnebilmiş ve inancımızı muhafaza edebilmişsek bunu Osmanlıya borçluyuz. Allah bu millete zeval vermesin. Allah bu milleti payidar eylesin, Allah bu milleti başımızdan eksik etmesin.

Sevgili kardeşlerim biliyor musunuz Şu anda aramızda Osmanlı torunu vardır. Cumamız bununla bereketlenmiştir. Şimdi hutbeyi okumak üzere onu davet ediyorum." dedi.

Ve der demez hızla bana geldi ve sarığı cübbeyi bana giydirdi.

Olaylar o kadar hızlı gelişti ki itiraz etmeye fırsat bulamadım. Ben şok oldum, bana bu kadar değer verildiğini bilmiyordum.

Kalktım mecburen.

Cuması, namazı olmayan ben şimdi hutbe okuyacağım!

Minbere çıkarken içimden nasıl yalvarıyordum, anlatamam..

''Aman yarabbi, beni bu güzel insanlar karşısında mahcup etme, aman yarabbi beni ve milletimi rezil etme, aman ya rabbi bana yardım et, ayıbımı gizle, yarabbi beni bu badireden kurtar, beni bu zorluktan kurtar." diye yalvara yakara çıktım.

Yüzümü cemaate çevirdim.

25 bin kişi. Onlar bana bakıyor.

Ben onlara bakıyorum derken dilim çözüldü:

-"Sevgili kardeşlerim size Türkiye'den kardeşlerinizden selam getirdim."

Hep bir ağızdan: 'Aleykümüsselam'' diye camiyi titrettiler.

Ve başladım.

"Sevgili kardeşlerim hiç şüpheniz olmasın ki Osmanlı dimdik ayaktadır, her zaman arkanızdayız, her zaman İslamla hakla birlikteliğimiz devam ediyor, size her zaman yardıma hazırız vs."

Cemaat öyle bir dalgalandı ki.

Hutbeden sonra beni büyük bir konvoyla otele bıraktılar, devlet başkanı uğurlar gibi.

Onlar gidince otel odama girdim, ağladım, ağladım..

"Hey Allah'ım! Dünyadaki insanlar, mazlumlar bizden ne bekliyor, biz ne işle uğraşıyoruz" diye.

Cumamız mübarek olsun efendim'…

Hatıra burada sona eriyor.

Ümit ederim bu hatıra ile tekrar kendimize geliriz ve temiz ecdadımızı süfli emellerine alet edenleri görmeye çalışırız.

Temenni ederim, idrakimizi harekete geçiririz.

Konuştuklarımız boğazımızdan aşağı geçmiyorsa;

Elimiz işte gözümüz oynaştaysa,

Konuşurken mangalda kül bırakmıyor fakat tatbikatta bambaşka görüntüler oluyorsa;

Ayet beğenmeyen ;

Osmanlı'nın bize miras olarak bıraktığı aziz inancımızı (Ehl-i sünnet itikadını) görüntü olarak var gibi gösteriliyor fakat alabildiğince tahrip ediliyorsa;

Dikkatli olmak gerek!

Zira biz sadece 84 milyondan ibaret değiliz.

Türk dünyası değildir sadece bizden ümitvar olmak isteyen.

Dünyanın her tarafında mazlum ve mağdur durumda olan her kişi öyledir, diye tahmin ediyorum.

Bilmem anlatabildim mi?