Bir eğitim öğretim yılı daha tamamlandı

2016-2017 Eğitim öğretim yılını tamamladık. Okullarımızda eğitim gören yaklaşık 17 milyon öğrencimizin bir kısmı üst sınıfa geçerken, birçok öğrencimizde kademe değiştirmiş oldu. İlkokuldan ortaokula, ortaokuldan liseye ve liseden yükseköğretime geçti.

Tatil sürecine giren öğrencilerimizin başarılı olup-olmadığı, her zaman ki gibi ders puanlarına ya da üst kademeye gideceği sınavlardaki puanına göre değerlendirilmektedir. Toplum ve ailenin beklentisi bu doğrultuda olunca başarısız diye kocaman bir kitle oluşmuş oldu. Bir millet içerisinde milyonlarla ifade edilen ve adına “başarısız” denilen çocukların ve gençlerin olması ürpertici bir durum. Bu kocaman kitlenin eğitim hayatından ümidini kesmiş olmasının gelecek adına hem kişisel anlamda hem toplumsal anlamda nelere yol açabileceğini kestirmek zor olmasa gerekir. Başarıda tek belirleyici kriter olarak “not ya da puan” gibi sığ bir düşünceye sahip olmak ne büyük bir yanlış.

Her insanın ontolojisinde belli beceri ve yeteneklere sahip olduğu artık herkesçe malumdur. Bu gerçeğin sistemsel olarak hayata geçirilememiş olması her yıl milyonlarca gencimizin heba olmasına neden olmaktadır. Modern dünya, teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanı değersizleştirip yok saysa da gelecek adına milletlerin başarısı ve varoluşu, çocuk ve genç nüfusa bağlıdır. Yüce dinimizin eşrefi mahlûkat düsturu doğrultusunda bakıldığında hiçbir gencimizi heba etme lüksümüz, hatta hakkımız yoktur. Gelecek onlarca yıllarda başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, en önemli sorun şüphesiz çocuk ve genç nüfusun azlığı olacaktır. İnsanın olmadığı bir dünya ne kadar gelişirse gelişsin anlamsız olacaktır. Yani her birey aslında modernleşen dünya içinde oldukça önemlidir.

Yıllarca süregelen merkezi sınavların test mantığı bizi toplum olarak bu kısır başarı anlayışına sürükledi. Bunu toplum olarak yapmaktayız. Zira bizim başarıdan beklentimiz; Nurettin Topçu’nun ifadesiyle sadece fabrikaya işçi yetiştirme beklentisinin ötesine geçemedi. Hala da geçebilmiş değil. Velilerin çocukların başarısından anladığı da sadece bu. Matematik, fizik, kimya notlarına bakan aileler, çocukların bir anda kâbusu olabiliyorlar. Bu fiziksel müdahaleden çok ruhsal müdahaleyle olmaktadır. Başarısız, beceriksiz, yeteneksiz söylemlerine muhatap olan, eşrefi mahlûkat olarak yaratılan milyonlar, bir anda savrulmaya başlıyorlar. Bilemedikleri tahmin edemedikleri bir hayatın içine sürükleniyorlar. Yani farkında olmadan uyguladığımız psikolojik şiddet çocuğu eğitimden tecrit edip, belirsiz bir hayatın içerisine atıyor.

Bir okulun başarısında, bir öğretmenin başarısında, bir öğrencinin başarısında hep bu anlayış var. İyi bir matematik öğretmeni çocuğa iyi matematik testini çözmeyi öğretendir. İyi bir okul, mezun çocukların sınav sıralamasında ki durumuyla iyi okuldur. Yanlış hem de çok yanlış. İyi bir okuldan, iyi bir öğretmenden ve iyi bir öğrenciden beklentileri değiştirmeliyiz. Toplum olarak bu beklentileri muhafaza ettiğimiz sürece illaki kendimize bir test kriteri buluruz. İşte TEOG ortada. TEOG yıllarca olan yazılılardan farklı bir sınav olmamasına rağmen, yine en büyük başarı tabusu durumunda. Beklenti ve söylemler bu tür sınavlar üzerine devam ettiği sürece çocuklarımızı heba etmeye devam edeceğiz. Derhal bu anlayışı toplum olarak değiştirmek zorundayız. Yüzeysel, sığ başarı anlayışından vazgeçip, daha derin daha erdemli bakış açısı geliştirmeliyiz. Çocuklarımızın “iyi insan, insan-ı kamil” olma durumunu sorgulamalıyız, ruh dünyasının gelişmişliğini sorgulamalıyız. Manevi dünyasını, yalana, hırsızlığa ve arsızlığa karşı bakışının nerede olduğunu sorgulamalıyız. Beklenti referanslarımızı değiştirmeliyiz. Taleplerimiz değiştirmezsek eğitim sistemindeki değişimlerin başarıya ulaşması zorlaşacaktır.

Değerli anneler, babalar; bakın Türkiye eğitim sistemi dershane, kurs, etüt, yani test mantığından uzaklaşmaya çalışıyor. Fakat toplum ve aileler bu değişime farkında olmadan çok ciddi bir direnç göstererek engel oluyor. Evet, farkında olmadan ve iyi niyetiyle. İşte bu anlayış milyonlarca başarısız ve heba edilmiş nesiller ortaya çıkarıyor. Müfredat, eğitim sistemimiz, kitaplarımız, bunların mükemmel olduğunu söylemiyorum. Bu ayrıntıyı lütfen göz ardı etmeyelim. Elbette sistemsel sorunlar yığınla var. Bunun süreç içerisinde aşılabilmesinde en büyük paydaş şüphesiz anne ve babalardır. Beklentiler, yönlendirmeler, baskılar, arayışlar vs. biz neyi arıyoruz eğitimde? Ne bekliyoruz? Az önce söylediğimiz gibi iyi test çözdüren okul ve öğretmen mi? Sınavlarda yüksek puan alan öğrenci mi? Yoksa kendisine, ailesine, topluma faydalı “iyi bir insan” mı? Eğer çocuklarımızı sadece fabrikaya eleman yetiştirmek peşinde isek, test çözebilen öğrenci istiyoruz demektir. Yok, eğer kendinden emin olunan, ailesine ve milletin değerlerine bağlı, diğer taraftan hayalleri sınırları aşmış bir birey bekliyorsak, eğitime bakışımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Eğitimin ruhunu, felsefesini, çocuklarımızın ruhunu, birlikte inşa etmek durumundayız. Çocuklarımızın, sadece matematik, fen, coğrafya eksiklerinin boşluğu için arayışta değil, ideal, terbiye, ruh dünyası boşluğunu giderecek arayışlar içerisinde olmamız lazım. Okul ve eğitimden beklentilerimize yeni bir boyut kazandırmalıyız ki tüm çocuklarımız başarılı olmuş olsun.