BİR CİSİM YAKLAŞIYOR

Sürekli değişim, dönüşüm ve evrim geçiren bir toplum olarak bu değişim ve dönüşümün ne kadar farkındayız? Asıl mesele bu yozlaşmanın bu tereddinin neresinde duruyoruz?

Kendinizi bu kitlesel ve evrensel yozlaşmanın dışında tutabilmiş, yerinizi muhafaza edebilmişseniz ne âlâ ne güzel…

Eyvallah!..

Gidişattan yakınabilir, başkalarını suçlayabilirsiniz.

Aksi takdirde eğer sizde bu kervana katılmışsanız demogoji yapmanın sağa sola çamur atmanın, bırakın yerinizi ve renginizi belli etmesini, samimiyetinizin bile sorgulanmasına sebep olabiliyor.

Sonra;

Nerde o eski bayramlar?

Nerde o eski ramazanlar?

Nerde o eski insanlar?

Nerde o eski âlimler?

Nerde o eski devlet adamları?

Nerde o allı şanlı tarihimiz, ceddimiz?

Nerde o manevi hava?

Nerde o eski kardeşlik ruhu?...

Bütün kurumlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla dejenerasyonun daniskasının yaşandığı bir toplumda, herkes bu problemin kaynağı olarak diğerini suçluyor veya birbirlerini tehdit olarak görüyor.

Maalesef bu tip kutuplaşmalar en fazla muhafazakâr dindar iktidarlar ve muhafazakâr dindar toplumlar arasında görülüyor. Birliğe düşmanlık ayrılığa düşkünlük olduğu müddetçe de bu böyle devam edip gidecek gibi görünüyor. Kim bilir belki de bu yüzden “Bir cisim yaklaşıyor.”

Bu kutuplaştırmanın, ötekileştirmenin, birbirini düşman olarak görmenin bir bedeli olacaktır. Ve ne hikmetse bu bedel hep samimi insanlar tarafından ödenmiş, hep iyi niyetli insanlar ceremesini çekmiştir. Bilimsel bir metotla, kolektif bir akılla ucu kendimize dahi dokunsa, doğru bildiğimiz yanlışları, yanlış bildiğimiz doğruları görmemiz açısından bize ışık tutacaksa varsın o cisim yaklaşsın.

Evet “Bir cisim yaklaşıyor.”

Yaklaşıyor; ama kimin bahçesine, kimin tarlasına, kimin arsasına, kimin postuna veya kimin tahtına inecek?

Orası muamma!

Kalın sağlıcakla…