BİR çadır kurmuştuk biz seninle… Yeryüzünde. Geceydi. Hayli serinceydi. Isınmak için ateşe ihtiyacımız yoktu. Ama yine de bir kamp ateşi yakmıştık. Kıvılcımları nasıl da sıçrıyordu etrafa.

BİR çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

Geceydi.

Hayli serinceydi.

Isınmak için ateşe ihtiyacımız yoktu.

Ama yine de bir kamp ateşi yakmıştık.

Kıvılcımları nasıl da sıçrıyordu etrafa.

Ve biz nasıl da keyifleniyorduk.

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

BİR çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

Alevler göğü sarıyordu.

Ve biz türküler tutturmuştuk geceye inat.

Ekliyorduk birbirine bıkmadan.

Bir sen söylüyordun bir ben.

Türkülerin nağmeleri nazımız olmuştu.

Sazımız olmuştu.

Rüzgar mızrap atışlarımıza neredeyse aşık olacaktı.

Ve…

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

CIRCIR böcekleri eşlik ediyordu mütemadiyen sevdamızın dansına.

Ve bitirmemizi istemiyor gibiydiler.

Bunun için fasılasız ses veriyorlardı.

Hep bir ağızdan.

Bir cümbüştü bu feleğin rağmına sanki.

Biz onların durmasını istiyor muyduk?

Hayır!

Onlar mı bizim kalbimizin ritmine akortlamışlardı kendilerini yoksa biz mi onların ses ahengine bir küheylana biner gibi binmiştik bilmiyorum.

Ama bu raks bir gönül dönencesi gibiydi.

Dönüyorduk ama başımız dönmüyordu.

Dengemiz kaybolmuyordu.

Ve…

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

KUZULAR meliyordu.

Uzaktan gelen bu ses bizi daha bir yakın etmişti birbirimize.

Yavrusunu arayan annelerin şefkati gibi bakıştık bir daha o ses kulaklarımıza erişince.

Merhamet neymiş bir daha anladık.

Şefkatin kucağını yeniden güncelledi kalbimiz.

Ve bir kıvılcım daha sıçradı gönlümüze.

Aşktan yana…

Sevenlerin bir diğerine ses vermesinin ne çok şekli olduğunu idrak ettik bir kez daha.

Ve…

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

GÖĞE bakıyorduk kesiksiz.

Yıldızlar demlemişti çayımızı.

Ama biz önümüzde fokurdayan semaverden içtiğimizi sanıyorduk.

Bir başka lezzetliydi.

Bir başka keyifliydi.

Saymakla bitiremedik gökyüzünden gözümüze ulaşan selamları.

Ve…

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

DERİNLİKLER kapılarını açmıştı.

Aralamıştı.

Sathilikten uzak duygulanımların dalgaları vuruyordu kalbimizin kıyılarına.

Ve nasıl da şiddetle dövüyordu köpük köpük.

Her vuruş heyecanı yüreğimizi ağzımıza getiriyordu.

Gözlerimiz rengini buluyordu daha bir.

Ve daha çok sen oluyordum.

Daha çok ben oluyordun.

Biz oluyorduk.

Tam o zaman 'Derinlikler derin adamlar ister adamım' demiştin.

Ben ise 'Öyledir el hak' demiştim.

Bir kere daha derin derin akmıştı gözlerimiz birbirine.

Ve…

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

UĞULDUYORDU rüzgar kalbimizin kapısında.

Ne kadar da güzeldi onunla serinlemek…

O uğultuyu çoğaltmak gönlümüzün nağmeleriyle.

Bu titreyiş hiç bitmesin istiyorduk.

Devam etsin duası yapıyorduk gece seherle kucaklaştığında.

Ve…

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

GECE karanlık değildi.

Mavinin engin ve haşmetli koyuluğunu yansıtıyordu.

Yer yüzündeydi bedenlerimiz evet.

Ama değildi bir başka açıdan da.

Kahvemizi ay ile söyleşerek yudumlamıştık.

Hasretin közünde pişirilmişti.

Özümüz özümüze kaynamıştı.

Ve…

Bu bizim muştulu bayramımızdı.

Gün ışığını salıp sıcaklığı ile merhabasını sununca bayramlaşmıştık.

Sımsıkı sarılarak.

Bir çadır kurmuştuk biz seninle…

Yeryüzünde.

Ya Selam!