BEŞ BAŞ DEĞİŞMEZ Mİ?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Hindistan ziyareti sırasında Birleşmiş Milletler’in, özellikle Güvenlik Konseyi’nin oluşumundaki adaletsizliği yeniden gündeme getirdi.

Dünyada barış ve istikrarın adil bir sistemde sağlanabileceğini belirten Erdoğan, “Dünyanın kaderini 5 ülkenin eline, diline nasıl bırakabiliriz?” dedi.

***

Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı dünya barışını sağlama ortak idealinin bir sonucu olarak 24 Ekim 1945’te "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamak” amacıyla kuruldu.

Ama Cumhurbaşkanı’nın da belirttiği gibi daha temeli atılırken başladı adaletsizlik.

Güvenlik Konseyi daimi üyelerine tanınan veto hakkı yüzünden.

Kurulduğu zaman 11 üyeden oluşan Güvenlik Konseyi’nin üye sayısı 1963’te 15’e çıkarıldı.

5 daimi üyenin dışındaki dönüşümlü 10 üye ülke her iki yılda bir Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapılan seçimlerle belirleniyor.

Konsey Başkanlığı ise ayda bir üye ülkeler arasında el değiştiriyor.

Güvenlik Konseyinden bir kararın çıkması için 15 üyeden 5’i daimi üye olmak üzere en az 9’unun evet oyu vermesi gerekir.

Yani daimi üyelere verilen veto hakkı dolayısıyla 14 üye evet oyu verse bir daimi üye karşı oy kullansa o karar reddedilmiş sayılıyor.

Bu da demokratik teamüllere aykırı, vesayetçi bir anlayışın ürünü.

Ayrımcı, adaletsiz, köle düzeninden kalma anlayış…

“Tüm devletler eşittir ama bazı devletler daha eşittir” yaklaşımı.

Bazı devletler diğerlerinden daha üstündür anlayışı.

Erdoğan’ın ifadesiyle “güçlü olan kimse haklı olan da o” düzeni.

***

Kuruluşunda Çin Halk Cumhuriyeti’nin yerinde de Milliyetçi Çin (Tayvan), Rusya Federasyonu’nun yerinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği vardı.

70’li yıllarda yalnızlıktan kurtulmak isteyen Çin Halk Cumhuriyeti dış politikada yumuşama siyaseti izlemeye başladı.

SSCB ile Çin arasındaki muhtemel bir ittifakı önlemek isteyen Amerika Birleşik Devletleri ise Çin'e karşı yakınlaşma siyasetine yöneldi. Çin ile olan ticari ilişkilerini hızlandırma kararı aldı.

Amerika'nın bu siyasetine karşı tepkisiz kalmayan Çin yönetimi ise dünya şampiyonası için Japonya'da bulunan Amerikan masa tenisi (ping pong) takımını 1 Nisan 1971 günü ülkelerine davet etti.

Çin yönetimi çoğunluğu Amerikalı yedi gazeteciye de ülkeye giriş izni verdi.

Amerikan masa tenisi takımına ülke gezdirildikten sonra 14 Nisan 1971 günü Başbakan Çu En Lay tarafından kabul edildi. Aynı gün Amerika Birleşik Devletleri başkanı Richard Nixon Çin'e uygulanan ticari ambargoyu kaldırdı ve Amerika'ya gelmek isteyen Çin vatandaşlarına vize verilebileceğini bildirdi.

Uluslararası siyaset literatürüne "Ping-pong diplomasisi" olarak geçen bu gelişme Çin Halk Cumhuriyeti’ne BM Güvenlik Konseyi yolunu da açtı.

Dünya dengelerindeki değişim göz önünde tutularak Çin Cumhuriyeti (Tayvan) Birleşmiş Milletler'den çıkarıldı ve yerine Çin Halk Cumhuriyeti dahil edildi.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra da Rusya Federasyonu SSCB’nin halefi olarak BM Güvenlik Konseyine girdi.

***

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ısrarla “Dünya 5’ten büyüktür” tezini işliyor.

Afrika’dan, İslâm Dünyası’ndan tek bir ülke bulunmuyor o 5’li arasında…

O yüzden de dünya barışı bir türlü sağlanamıyor.

Güçlüyü haklı gösteren düzenin yerini “haklıyı güçlü kılan” bir sistem almalı.

“Beş baş”ın değişmeyeceği anlayışı değişmeli.

Nasıl ki geçmişte Milliyetçi Çin devre dışı bırakılmış, yerine Çin Halk Cumhuriyeti dahil edilmişse…

SSCB’nin yerine Rusya Güvenlik Konseyine girmişse…

Sonradan giren bu ülkeler veto yetkisini dünya barışını hiçe sayarak çatır çatır pervasızca kullanıyorlarsa…

Elbette bir gün bu düzen de değişir.

Zira “Dünya 5’ten büyüktür.”