BENİM şeyhim çok büyüktür, öteki şeyhler şöyledir böyledir… Benim şeyhim onları döver… Var mı yok mu benim şeyhim… Böyle konuşan bir kimse kesinlikle gerçek tasavvuf ve tarikat ehli değildir. Ham ervahın tekidir.
Benim cep telefonum çok afilli ve marifetlidir… Bilgisayarlıdır, navigasyonludur, tantanalıdır, çok pahalıdır, suya düşse batmaz, ikiye bükülür, karanlıkta ışık saçar, şöyledir böyledir diye öğünen, bu telefonu statü ve put haline getiren kimse eroin bağımlısı gibi telefon bağımlısı bir kaçıktır. Dengesini kaybetmiş, hapı yutmuştur. Bırakın şu zavallıyı yahu!..
Altmış yetmiş bin liralık otomobil, ihtiyacını pekala ve mükemmel şekilde görecekken, gidip gösteriş olsun diye 170 bin liralık lüks otomobil alan kişi beyinsiz bir müsriftir. Lüks ve israflı otomobil kişiye fazilet ve üstünlük kazandırmaz, aksine derecesini alçaltır. Lüks otomobiliyle övünen, kasılan, gururlanan, kibirlenen, küçük dünyaları ben yarattım edasıyla etrafa yüksekten bakan kimse ciğeri beş para etmez bir sefihtir.
Benim karım ve kızım güzeldir diyen, onların güzelliğini teşhir eden kimse öfkeye layık birisidir. Müslümanlıkta karısının ve kızının güzelliğiyle övünmek çok ayıptır. Böyle bir şey İslam ahlakına, iffete, hayâya uygun olmaz.
Çok samimi ve içli dışlı olmadığı kimselere yediği yemekleri söyleyen, anlatan kimse mürüvvetsizdir.
Yemek için yaşayan, yaşamak için yemeyen kimse iyi Müslüman olamaz.
Şaşmak, hayret edip durmak kötü mezmum (zemmedilmiş) huylardandır. Şaşkınlarda hayır yoktur.
Ezan okunuyor, camiye gidip cemaate katılmamak için hiçbir meşru mazereti (özrü) yok ve gitmiyor. Bu adam gerçek dindar değildir. (Bazı imamları -haklı haksız- beğenmiyorsa, salih bir imam bulup onun arkasında cemaat olmalıdır.)
Türkiye’nin bugünkü düzen ve sistemine iyi veya eskisine göre daha iyidir diyen bir Müslüman, küfre düşebilir.
Müslümanlara beddua etmek doğru değildir. Bozuklar varsa ıslahlarına dua edilmelidir.
Çok konuşan çok yanılır. Zarurî, lüzumlu, faydalı sözlerin dışında insan dilini tutmalı, gevezelik ve zevzeklikten uzak durmalıdır.
Para ile sema eden kişi gerçek Mevlevî değildir, turistik ve folklorik Mevlevîdir. Mevlana Celalüddin Rûmî efendimizin ruhaniyeti böylelerinden razı olmaz.
Hiçbir Müslüman öğrenci kopya çekmemelidir. Kopya çekmek sahtekarlıktır, günahtır, suçtur, ayıptır; kopya çekmeyenlerin hakkını yemek, kul hakkı altında kalmaktır.
Kötü babaların kendilerine haram yedirdiği, onları haramla besleyip büyüttüğü çocuklar, dolaylı şekilde zehirlenir ve kötüleşir. Allah onları kurtarsın.
Kötü düzenlerde Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın, İslam ahlakının kesin emirlerine aykırı eğrilikler ve yamukluklar yapılabilir, haram yenebilir, haramla zengin olunabilir, günah işlemek caiz olur diyenler küfre düşer.
Yabancı erkeklerin şehevî bakışlarını, açık kadınlardan daha fazla üzerlerine çeken kadınlar, başlarına rengarenk bir eşarp bağlamış olsalar bile tesettürlü değildir. Onlar Müslüman kadın değil, Süslüman kadındır.
Bir gönülde hem Rahmana iman, hem de Tağuta ve Deccala sevgi bir arada bulunmaz.
Medrese talebelerinin, ilim öğrenirken, onun yanında mutlaka islamî ve millî bir sanat öğrenmeleri ve ileride ürün verip harçlık kazanmaları gerekir. Böylece geçimlerini din yoluyla temin etmezler, ihlaslı ve taqvalı olurlar.
Ucuz ve mütevazı yemek yemekten utanmak, utanmazlıktır.
İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demelidir.
Bal arıları, karıncalar, termitler ümmet halinde yaşar, başlarında arı beyi, karınca kraliçesi bulunur. Bir kovandan ikinci kraliçe çıkarsa, arıların bir kısmı onunla birlikte dışarıya uçar, ikinci bir oğul oluşturur. Müslümanların da arılar gibi tek bir Ümmet oluşturmaları, başlarında kâmil, râşid, âdil, muttaqi bir İmam bulunması, halkın ona biat ve itaat etmesi gerekir. Ehl-i imanın Ümmetsiz ve İmamsız ayakta durması zordur.
İsraf eden, parası ve malı çok da olsa fakirdir; kanaatle yaşayan, az para ve mal ile zengindir.
Faziletli, hikmetli, ahlaklı, şefkatli, âdil otoriter bir rejim; kötü, ahlaksız, faziletsiz, zâlim, sahte bir demokratik sistemden yeğdir.
Kötülerin korkak, pısırık, ödlek; kötülerin cesur, gözü kara, atılgan ve yaman olduğu bir toplum er veya geç batar.
İki tas çorba, yanında ekmek, başka yemek ve tatlı yok… Birini içen memnuniyet ve rıza ile şükr ve hamd ediyor, diğerini içen küstahça isyan ve nankörlük ediyor, çorbayı beğenmiyor. Şükr eden sâlihtir, nankör küstah şaqidir.
Kemalistlerin cevap veremediği soru: Japonya, o çok zor, çok çetrefil, eciş bücüş, kargacık burgacık millî yazısı ile nasıl bu kadar kalkındı ve ilerledi de biz çok kolay Latin yazısı ile Japonya’nın çok gerisinde kaldık?