Ahir zamanın en önemli özelliği ümmetin perişanlığıdır. Nerede bir çatışma, savaş, katliam, göç, açlık, sefalet ve zulüm varsa bilin ki orası Müslüman coğrafyasıdır.

Ahir zamanın en önemli özelliği ümmetin perişanlığıdır. Nerede bir çatışma, savaş, katliam, göç, açlık, sefalet ve zulüm varsa bilin ki orası Müslüman coğrafyasıdır. Sürekli akan kan Müslümanların kanı, yanan can da Müslümanların canıdır. Ve asırlardır buda hiç değişmedi! Bu masum insanların tek ama tek bir suçu vardı o da ‘Müslüman’ olmaktır.!

Bugün hala Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta, Filistin’de, Gazze’de, Endonezya’da, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da Dağlık Karabağ da, Çeçenistan da, Keşmir de, Bangladeş te, Mali de, Etiyopya da, Sudan da, Somali’de, Libya da, Yemen de, ve yazmayı unuttuğum dünyanın her yerinde Müslümanlar katledilmekte zulüm görmektedirler.

Yapılan bu kirli savaşlarda yüz binlerce silahsız insan hayatını kaybetmekte, kadınlar tecavüze uğramakta, masum çocuklar kurşunlara hedef olur iken, bebekler kundaklarında hunharca öldürülmektedirler. İnsanlar eşi benzeri görülmemiş bir vahşete tabi tutulmakta ve zulme uğramaktadırlar.

Son günlerde yine İslam dünyası büyük karışıklıklara sahne olmaktadır. Darbeler yapılmakta, iç çatışmalar çıkarılmakta, mezhep ve DEAŞ fitnesi ile Müslüman Müslümanı öldürmektedir. Gerek dünya basını gerekse ülkemizdeki gazete, televizyon ve sosyal medya üç maymunu oynayarak sözüm ona suçlu aramaktadır. Her ne hikmetse gözünün önünde duran ‘Dünyanın en büyük Paralel devletini’ göremiyor perde arkasında yalandan yere suçlu aramaktadırlar…!

Peki kim bu fitne ateşine asırlardır odun atarak, oluk oluk Müslüman kanı akıtanlar..?

Tarih boyunca İslam’a en büyük düşmanlığı İngilizler yapmıştır. Her şey aslında 5. yüzyılda Britanya Adasına Anglosaksonların ayak basmasıyla başladı. O gün bu gündür bu eli kanlı kirli adamlar tarihleri boyunca gerek aşikâr gerek sinsice hep İslam aleyhinde çalıştılar. Bu alçaklar yaptıkları bütün pis işlerde ortalık ta hiç görünmediler ve bu güne kadar hep saman altından su yürüttüler.

Müslüman coğrafyasına yerleştirdiği uzun soluklu ajanları ile meşhur İngilizler, tarihler boyunca İslamiyet’e ve Müslümanlara alabildiğine düşmanlık beslemiş ve büyük fitneler çıkarmakla birlikte yüzbinlerce de Müslümanı da katletmişlerdir. İngilizlerin casusluk faaliyetlerinin temel esası; ‘Müslümanların zayıf noktalarını tespit ederek oradan saldırmak ve böylelikle Müslümanları ve İslam’ı dünyadan ebediyen yok etmektir’.

Son üç asırda ve özellikle günümüzde Türk ve İslâm âlemi, nerede bir ihanete uğramışsa, bunun altında bilin ki mutlaka ama mutlaka İngilizler vardır. Osmanlının parçalanmasında da yine başrollerde bu azgın hainler vardır. Hadi o kadar çok uzaklara gitmeyelim son dönemlerde hep birlikte şahit olduğumuz; İslamofobi saçmasına, Suudi Arabistan’daki Vehhabilik adı altında yayılan mezhepsizliğe, ülkemizdeki Paralel Yapı ve Terör olaylarına, Bangladeş’te idam edilen Nizaminin vasiyetine, Afrika da yapılan katliamlara, ya da yine İstanbul’daki Gezi olaylarına bakmamız yeterli olacaktır.

Eyvallah, biliyoruz ki İman ve küfür mücadelesi kıyamete kadar sürecektir. Bunun için İslam’ın düşmanları da çoktur. Başta Yahudiler ve Hıristiyanlar olmak üzere tarih boyunca İslam dinini yeryüzünden silmek için her türlü kirli oyunu sergilemişlerdir.

Bu günde kuzu postuna bürünen yeryüzü egemenleri; İsrailliler, Almanlar, Ruslar ve İngilizler İslamiyet’i yok etmek için ellerinden ne geliyorsa perde arkasından aynen yine yapmaktadırlar. Son dönemlerde ülkemize ve özellikle Ortadoğu’daki Müslümanlara yönelik yapılan hainliklerin altında da özellikle yine bu güç sarhoşu İngilizlerin imzası vardır.

İngilizlerin ‘Müslümanların elinde Kur’an olduğu sürece onları asla yenemeyiz’ stratejisi son asırlarda İslam dünyasının başına gelenlerin hiç de tesadüf olmadığını, büyük bir planın uygulaması olduğunu bütün gerçekliği ile ortaya koymaktadır. Dünya üzerinde İslam’ı dıştan yıkmanın akıllıca olmadığını ve içten yıkmayı hedefleyerek Müslüman ülkeleri bölüp, iç karışıklık ve terör olayları ile sömürge haline getirmekte bu paradigmanın ürünüdür.

Son dönemlerde yine üst akıl İngilizlerin İslâmiyet’i yok etme savaşında, vatanına, milletine dinine hizmet etmek isteyen Müslümanları aldatmak için kullandıkları en tesirli silâhları, sözüm ona güya ‘İslamiyet’i asra uydurmak, modernleştirmek, dinler arası diyalog ve ılımlı İslam’la’ dinsizliği bu milletin kalbine yerleştirmek olmuştur.

Çok iyi hatırlasınız ki bundan üç yıl önce, tamda bu günlerde Gezi Parkı eylemleri adı altında Cumhurbaşkanımızı bitirmek adına bütün kalleş güruhlar bir araya gelmişti. Yaşanan olayları dünya basını; Gezi Parkı'ndaki olayları izleyicilerine 'Türk Baharı' olarak duyurmuştu. Taksim'deki olaylara canlı bağlantı yapan İngiliz BBC televizyonu polisin göstericilere müdahalesinin Uluslararası Af Örgütü ve ABD tarafından kınandığını belirtmişti…

Yine İngiltere’nin en çok okunan gazetelerinden Guardian, ‘İstanbul’daki protestolar Türk Baharı’nın tohumlarını ekiyor’ başlığını manşetten kullanarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi hayatının sonunu Gezi Parkı sırasında kendini gösteren liberaller olduğunu yazmıştı. Küçük çapta başlayan bu masum protestonun hükümete karşı büyük bir gösteriye dönüştüğünü söylemişlerdi.

Yine öte taraftan İngiltere’nin en saygın gazetelerinden Financial Times, Daniel Dombey imzalı haberinde ‘Türk polisi protestoculara karşı biber gazı kullandı’ başlığını kullanarak hükümetin 75 yıllık parkı, alışveriş merkezine dönüştürmek istediğini buna karşı çıkanların da karşıt bir gösteri düzenlediklerini yazmıştı.

Evet, son tahlilde şimdi anladınız mı Recep Tayyip Erdoğan Markasını niçin bu kadar önemsediğimizi? Şimdi anladınız mı Başkanlık sisteminin ümmet için ne kadar önemli olduğunu, son kale Türkiye’nin önemini. Ve dahi vesayetin çöküşünü, İslam işbirliğini, İstanbul’un Fethini, Kut'ül Amare zaferini…