Bedevilikte esas olan kalbî zikir olmakla birlikte, zamanla cehrî zikir de önem kazanmış, oturarak (kuûdî) veya ayakta (kıyâmî) yapılmıştır. Bedeviyye âyini sırasında dervişlerin heyecanı artınca, birbirlerine sarılarak zikre devam etmelerine “Bedevi topu” 3 denilmiştir.

Bedevilikte esas olan kalbî zikir olmakla birlikte, zamanla cehrî zikir de önem kazanmış, oturarak (kuûdî) veya ayakta (kıyamî) yapılmıştır. Bedeviyye ayini sırasında dervişlerin heyecanı artınca, birbirlerine sarılarak zikre devam etmelerine 'Bedevi topu' 3 denilmiştir. Bedeviyye'nin bu zikir merasimleri son derece coşkulu, tempolu ve ritmik bir dokuya sahiptir.

Afrika ve Mısır'a ait yerel kültürel değerlerin etkisi ile tarîkat müntesiplerinin zikir esnasında sınırsız bir coşkuya sahip oldukları görülmektedir. Bedevîler her ne kadar, sünnî akidelere bağlılıklarını her fırsatta dile getirmiş olsalar da Ahmed Bedevî'nin cezbeli ve taşkın kişiliği tarîkatın mensuplarına ve ritüellerine de sirayet etmiştir. Beyyûmiyye'nin kurucusu Ali el-Hicazî el-Beyyumi (ö. 1182/1768) Bedevî zikir usullerini ihya etmiş; şiddetlendirmek suretiyle daha canlı bir hale getirmiştir.

Bedevî zikri' ile 'Beyyumi zikri' arasındaki farka gelince; Bedevîler zikir esnasında vücutlarını bele kadar büküp kollarını serbest bırakırlarken, Beyyûmîler vücutlarını bükünce kollarını önce göğüslerine çapraz olarak koyarlar, sonra başlarını kaldırıp doğrulurken ellerini çırparlardı. Beyyûmîlerde usûl, 'ya Allah' nidası ile önce kolları göğüs üzerinde kavuşturarak başı eğmek ve müteakıben başı kaldırarak, elleri birbirine çarpmaktır.

İstanbul'da icra edilen Beyyûmî zikrini ise Tanman, şu şekilde tarif etmektedir: Dervişlerin kendi eksenleri etrafında ayaklarını oynatmadan, çeşitli esmalara uygun olarak (ya Allah, Allah ya Daim, Allah Hayy, ya Kayyum vs.) sağa ve sola dönmeleri sûretiyle icra edilirdi. Dizlerinin hafifçe yaylanması, sağa dönüşte sol kolun, sola dönüşte sağ kolun göğüs hizasına getirilmesi söz konusudur.[1]

Kocamustafapaşa'daki Ağaçkakan Bedevî Dergahı ve Eyüp İslambey Bedevî Tekkesi'nin Beyyûmî olduğu ve Beyyûmî zikrinin Osmanlıların son devirleriyle, Cumhuriyetin ilk yıllarında Eyüp-İslambey Bedevî Dergahında icra edildiği bilinmektedir. Tarîkatın Mısır geleneklerine hızla adapte olmasını sağlayan Abdülal 'den sonra kendilerini Bedeviyye 'ye nispet eden pek çok grup oluştu. Bunlar, genellikle farklı bölgelerde, birbirinden bağımsız topluluklardı. Tarîkat silsilesinin Hz. Ali'ye ulaşması, tarîkat pirinin Hüseynî kabul edilmesi ve Nûr-ı Muhammedî anlayışına sahip olması nedeniyle Bedeviyye, zaman içinde Alevî-meşrep bir tasavvufî mektep olarak görülmüştür.

Gerek Ahmed Bedevî'nin halk üzerindeki hakimiyeti gerekse tarîkatın yaygınlık kazanması sonucu Bedeviyye dergahları oldukça zengin malî kaynaklara sahip olmuştur. El-Melikü'z-Zahir Baybars ve Sultan Kayıtbay gibi Memluklu sultanlarının Bedevilere ve Tanta'daki Bedeviyye Tekkesi'ne ilgi göstermeleri, tarîkat mensuplarının siyasî hayatla olan münasebetleri konusunda bilgi vermektedir. Mısır'daki Bedeviyye kültürü sadece tasavvuf tarihi araştırıcılarına değil ediplere de bolca malzeme verebilecek bir zenginliğe sahiptir.

Bedeviyye tarîkatının İslam coğrafyası içindeki dağılımına gelince; Trimingham Bedeviyye'nin İslam coğrafyası içindeki dağılımını; Hicaz, Suriye, Türkiye, Libya ve Tunus olarak belirtmektedir. Bununla birlikte Bedeviyye, Mısır dışında pek yaygınlık kazanmamıştır. Hatta Kuzeybatı Afrika'da yaygın olan tarikatlar arasında bile görünmemektedir. Mısır'ın Delta bölgesinde, Tanta kasabasında metfun bulunan Seyyid Ahmed Bedevî (ö. 675/1276) tarafından XIII. asrın ikinci çeyreğinde kurulan Bedeviyye, İstanbul'a XVIII. asrın ilk çeyreğinde girmiştir.

[1] Bkz. M. Baha Tanman, 'Bedevilik', Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Yay., İstanbul 1994, c. II, s. 121.