BATININ IRAK, SURİYE VE TÜRKİYE PLANI NE?-7

Tüm bu olanlar karşısında, küresel büyük oyun karşısında Türkiye ne yapmalıdır?

  • Misak’ı Milliden, uluslararası hukuktan ve karşılıklı anlaşmalardan doğan haklarını mutlak surette kullanmalıdır. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Andlaşması imzalandığında işgal altında olmayan tüm Osmanlı toprakları, uluslararası hukuka göre Osmanlı toprağıdır. Bu kural temeldir. Masada tüm barış görüşmeleri bu esas üzerinden yürür. Irak, Suriye’nin kuzeyi (Musul, Kerkük, Halep vb.), Nahcivan, Batum, Batı Trakya o sıra işgal altında değildir.

28 Şubat 1920’de Mebusan Meclisi tarafından alınan Misak’ı Milli Kararlarında ateşkes andlaşması sırasında işgal altında olmayan topraklar milli sınırlar içerisine dahil edilmiştir. Alınan bu karar nedeniyle İstanbul İtilaf devletlerince 16 Mart 1920’de fiili olarak işgal edilmiş, Mebus-an Meclisi de dağıtılmıştır. Fakat daha sonra çeşitli nedenlerle ve o dönem gerçekliği ile yukarıda sayılan topraklar milli sınırlar içerisine alınamamıştır. Batum Moskova anlaşmasında Ruslara taviz olarak verilmiş, Musul ve Hatay meseleleri Lozan’da çözülememiş, daha sonraya bırakılmış, 1926’da İngilizlerle yapılan Ankara Anlaşması ile de Musul elimizden hüzünlü bir şekilde çıkmıştır. Musul’un, Ankara Anlaşması ile İngiliz mandasındaki Irak Krallığına ait olduğu kabul edilmiştir. Yalnız burada şu ayrıntıya dikkat etmek gerekmektedir. Anlaşmada Musul’un ilanihaye Irak toprağı olduğu kabul edilmemiş, İngiliz mandasındaki Irak Krallığına ait olduğu belirtilmiştir. Irak’ın 1932’de bağımsızlığı ile görünürde manda dönemi bitmiş, 1958’de ise ihtilalle Krallık dönemi bitmiş ve Cumhuriyete geçilmiştir. Dolayısı ile eski İngiliz mandası Irak Krallığı yıkıldığından, şartlar değişmiş ve revize ihtiyacı doğmuştur. O dönemlerde bu talep Türkiye tarafından yapılmamış, anlaşmanın şartlarının değiştirilmesi yoluna gidilmemiştir. Günümüzde ise bölgenin barış, güvenlik ve istikrarı için, terörle mücadele nedeniyle, değişen şartların gerçekliğinde; Türkiye’nin anlaşmanın revize edilmesini talep etme, anlaşmaya dayalı olarak müdahale etme ve güvenliğini sağlama ile terörle mücadele amacıyla Musul’a en tabii bir şekilde her türlü müdahale etme hakkı ve yetkisi vardır.

  • Misak’ı Milli sınırları içinde yer alan toprakların milli sınırlar içine alınması yönünde politika ve strateji belirlemeli ve yürütmelidir.
  • Türkiye, Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü, varlığını, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumak; mülteci akınını ve göç dramını engelleyerek yerinde güvenli bölgeler oluşturmak; sınır güvenliğini ve bekasını sağlamak; sıranın kendisine gelmesini engellemek; sınırlarının hemen dibinde, Musul’dan Akdeniz’e kadar uzanan hatta, terör koridoru oluşturulmasını ve terörist bir kukla devlet kurulmasını önlemek; Eylül 2016’da değiştirilen ve savunmadan TAARRUZA geçilen YENİ GÜVENLİK KONSEPTİ çerçevesinde, içeride ve dışarıda terör örgütlerini imha etmek, PKK ve DEAŞ’ tamamen bitirmek amacıyla, uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkına dayalı olarak, uluslararası koalisyonla eşgüdümlü bir şekilde, yerel unsurlarla ve yerli halkla tam bir güç birliği yaparak Irak ve Suriye’ye askeri müdahale dahil, her türlü müdahalede bulunmalıdır.
  • Türkiye, Suriye’de 24/08/2016 tarihinde başlattığı Fırat Kalkanı harekatını daha da genişleterek, ÖSO güçleri ile birlikte ilk etapta (Elbab-24/02/2017 tarihinde DEAŞ’tan alındı), Menbiç, Telabyat, Rakka ve Dyrzoor’a kadar ilerlemeli ve buraları DEAŞ’tan kurtarmalıdır. İkinci aşamada ise Halep’e ilerlenmeli, Türkiye’ye tehdit olan ve saldıran PKK/PYD/YPG/YPJ/SDG terör örgütünü yok etmeli, buraların hakimiyetini yerli halka vermelidir.
  • Musul’da soykırım yapılmasını, demografik yapının değiştirilmesini, mezhep savaşını, PKK’nın ve radikal Şia mezhepçisi Haşdi Şabi’nin bölgede, (Musul, Telafer vb.) demografik yapıyı değiştirerek egemenlik kurmasını önlemek amacıyla; bölgedeki askeri güçlerini yoğun şekilde takviye etmeli, Irak’ta da Dicle Kalkanı Harekatını başlatarak yerel güç ve silahlı unsurlarla birlikte askeri müdahalede bulunmalıdır. Sahada ve masada olmalıdır.
  • Eğer Irak ve Suriye’nin, her birinin üçe ve dörde bölünmesi kaçınılmaz hale gelirse, bu durumu tersine çevirmek, bölgede barış, güvenlik ve istikrarı sağlamak, terörü yerinde bitirmek için; Türk, Kürt, Arap ve Fars birlikteliği temeline dayalı, mezhep farkı gözetilmeksizin yerel güç ve unsurlarla birlikte, Kerkük, Musul, Telafer, Halep ve Bayırbucak’ta, kısaca PKK ve DEAŞ teröründen kurtarılan bütün bölgelerde Mezopotamya’nın Birliği Gücünü kurmalı ve egemenlik alanını oluşturmalıdır.

Ancak tüm bunlar yapılırsa, İslam ve Türkiye düşmanlarının, Haçlı-Siyonist ittifakının, Küresel soykırımcıların, Küresel hegemonyacıların ve Batının bölgedeki, Ortadoğu’daki, Irak ve Suriye’deki, Ülkemiz üzerindeki, hatta İslam Dünyasındaki planları, oyunları ve tuzakları bozulabilecektir. Çünkü Türkiye bölgede son kale. Türkiye düşerse bölge düşer. Anadolu düşerse İslam Dünyası düşer.

KAYNAKÇA

  • Hakan Yılmaz ÇEBİ, Üçüncü Dünya Savaşı.
  • Cengiz ÇANDAR, “Ortadoğu Çıkmazı”.
  • Uğur MUMCU, 7 Ocak 1993, Cumhuriyet Gazetesi.
  • El Ahrar Gazetesi, 21 Kasım 2005-Mısır.
  • Refik ERDURAN, 16 Eylül 1982, Güneş Gazetesi.
  • Vikipedi.
  • Doç. Dr. Ramazan Kurdoğlu'nun "Hollywood ve Kabala'nın 13. Havarisi Evanjelizm".
  • Mahmut ÖVÜR, “Pakistan’ın Fetullah GÜLEN’i, 09/09/2014, Sabah Gazetesi.
  • Ümit ÖZDAĞ, “Kesnizani Tarikatı: Irak’ın Fetö’sü”, 25/02/2015, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü.