İslam hukukunun yürütülmesi devlet tarafından olur. Medreselerde iyi yetişmiş;  İslam ilimleri, Sosyoloji, psikoloji,  astroloji, matematik (riyaziye) Fizik, tıp ve mekanik olarak iyi eğitilmiş öğrenciler, Önce müderris olurlardı.

İslam hukukunun yürütülmesi devlet tarafından olur.

Medreselerde iyi yetişmiş; İslam ilimleri,

Sosyoloji, psikoloji, astroloji, matematik (riyaziye)

Fizik, tıp ve mekanik olarak iyi eğitilmiş öğrenciler,

Önce müderris olurlardı.

Sonra bunların arasından kadılar seçilir.

Hukuk işleri böyle yürürken, denenmiş bazı kadılar,

Sancak beyi, beylerbeyi ve vezir olurlardı.

Kadılar arasından en ehil olanlardan birisi, Şeyh-ül İslam olurdu.

***

Kadılar yüksek bilgiye sahip olurken,

Verdikleri hükümler ve kararlar daima adil olurdu.

Bu kadılar, hiçbir tehdit ve idari baskıya boyun eğmezlerdi.

Kuranın hükmü, ve Peygamberimizin (ona selam olsun) sünneti,

Diğer icma içtihatları ne ise onu uygularlardı.

Yalnız, Tanzimat'tan sonra bazı kadılar ve şeyhülislamlar masonlaştı.

Beklenmedik, yolsuzluklar ve İslam dışı hükümler vermeye başladılar.

Hiç adil olamadılar.

Adil olanları, dürüst ve şerefli olan kadıları,

Mason sadrazamlar, İngilizlerin emri ile görevden uzaklaştırdılar.

Şeyhül İslamları da padişahı tehdit ederek,

İstedikleri fetvaları aldılar.

***

Kadıların durumunu bildikleri için,

Her çarşamba Mason toplantılarında kadıların yaptıkları,

Çeşitli yolsuzluk ve ahlaksızlıklar anlatılarak,

Yeni mason olanların kendi dininden soğuması sağlanmıştır.

Sonra bu da devlet yoluyla her yerde, hocalar, kadılar, padişahlar,

Aşağılanarak, Halkın nazarında da küçük düşürülmeye çalışılmış,

Müslümanlara aşağılık duygusu aşılanmıştır.

Bilhassa 18. asırda İngiliz koloniler bakanlığı içinde kurulmuş,

Oryantalizm merkezi;

Dünyada Müslümanlar , halk, devlet,

Yörükler, ahiler, sipahiler, medreseler, tekkeler, zaviyeler üzerinde çok,

Çalışmalar yaparak,bu kurumları ifsat etmişlerdir.

***

Devlet kesinlikle, Edile-i Erbaa(dört delil) hukukuna,

Yani Ehli Sünnet yoluna kesin uymuşlardır.

Karahanlılar, Babürlüler, Harzemşahlar, Selçuklular, ve Osmalılar,

Buna uymuşlardır.

Padişahlar her ferman için şeyhülislamda fetva almıştır.

Bunun ilkel şekli Anayasa mahkemesidir.

O halde Hiçbir padişah İslam ülkelerinde başına buyruk değildi.

Astığım astık, kestiğim kestik değildi.

***

Batı hukukunda olduğu gibi,

Yeni kanun çıkarmak, olmadı bir daha çıkarmak,

Binlerce maddelik, kanun çeşitleri ortaya sürmek yoktu.

Her şey az ve öz hükümler kesin,

Cezalar caydırıcı, ve suçlar azaltıcı idi.

Mesela Osmanlılar döneminde bir ağaç altında unutulan bir eşya,

Bir ay sonra da aynı yerde dururdu.

Kimse almaz ve alamazdı.

Bir esnaf sahte mal ve aşırı fiyat uygulayamazdı.

Ahiler bunu tespit eder, ya kulağından kapıya çiviler,

Veya pabucunu dama atardı.

Genel hükümler kısasa kısastı.

Haksız yere öldüren öldürülür.

Bir daha kimse cinayet işleyemezdi.

Hırsızı kolu kesilir. Kimse hırsızlık yapamazdı.

Ama mazlum taraf bunun bedelini alarak affedebilirdi.

Tabii ki takdir edersiniz ki suçlar çok azdır.

Suçu işleyen de bedelini öderdi.

Ondan dolayı da şeriatın kestiği parmak acımazdı. (Devam edecek)