15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin bastırılmasının ardından gündeme gelen idam cezası, son günlerde başkanlık sistemi tartışmasının ardından gündemin ikinci sırasına yerleşti.

15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin bastırılmasının ardından gündeme gelen idam cezası, son günlerde başkanlık sistemi tartışmasının ardından gündemin ikinci sırasına yerleşti.

Hal böyle olunca, başkanlık sistemiyle birlikte idam cezası da kamuoyu araştırma şirketlerinin ilgi odağı oldu.

Eğer yapılan anketlerden ortalama bir oran verirsek, halkın yüzde 60’ı başkanlık sistemine evet ancak, aynı oranda da idam cezasına hayır diyor. Yani idama evet yüzde 40’larda kalıyor. Bu oran size şaşırtıcı gelebilir, ancak bana göre gerçekçi bir oran. Çünkü halk geçmişi unutmuyor, haksızlığı içine sindiremiyor.

Hala Adnan Menderes’e yüreğimiz yanmıyor mu?

Deniz Gezmiş’ler için üzülmüyor muyuz bugün de? Ya yaşı tutmayınca, kemik yaşı analiziyle darağacında can veren 17 yaşındaki Erdal Eren?

Gerçi tüm bu idamlar askeri darbe dönemlerinde gerçekleşti, ama ya idam cezası kaldırılmamış olsaydı, suçsuz oldukları halde FETÖ’cü hakimlerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdikleri Ergenekon sanıklarını idam etmiş olmayacak mıydık?

İdam cezasına karşıyım çünkü idam, suçluyu değil, yakınlarını cezalandırır. Suçlu can verir, ama acıyı geride kalan yakınları çeker…

Ağır suç işleyen bir insanın, hücresinde ömür boyu işlediği bu suçla yüzleşmesi, her gün vicdan azabı çekmesi varken, neden idam edip onu vicdan azabından kurtaralım ki?

Ayrıca idam, geri dönüşü olmayan bir yoldur; telafisi, tamiri, onarılması mümkün değildir…

Bu yüzden idama cezasına karşıyım.

Başkanlık sistemine evet çünkü, dünyanın geldiği bugünkü noktada Türkiye’nin önünün açılabilmesi, hızlı kararlar alınabilmesi bu sistemden geçiyor.

Bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik önemi büyük; ayrıca etrafımız ateş çemberi.

Öte yandan dünya daha küreselleşmenin ekonomik yıkıcılığı ve küresel finans çevrelerinin neden olduğu 2008 krizinin yaralarını saramadan, yeni bir ekonomik dalganın eşiğinde. Ve de Türkiye’nin vakit kaybetmeksizin reel ekonominin, yeni sektörlerle öne çıkacağı bu yeni ekonomik dalgaya hazırlanması gerekiyor.

Bu da ancak bürokrasinin hakimiyetinin kırıldığı, kararların hızla alındığı dinamik bir süreci gerekli kılıyor. İşte o süreç de ancak başkanlık sistemiyle mümkün.

Hele de Ortadoğu gibi dünyanın en önemli coğrafyasında haritaların yeniden çizildiği bir süreci yaşıyoruz.

Tüm bunlar burnumuzun dibindeki bir coğrafyada gerçekleşirken, Türkiye’nin hem sahada, hem masada olabilmesinin tek yolu; etkin, dinamik ve çabuk karar alabilmesinden geçiyor. Bu da ancak başkanlık sistemiyle mümkün.

Bu yüzden başkanlık sistemine evet!