İster inançlı olun ister inançsız ama herkesin ittifak edeceği mutlak bakiye; Ahlak, ilke, dürüstlük ve düzgün olmaktan kaynaklı bir hayatın kendisidir. Pozitivizm ve pragmatizmin bu toprakları zehirlediği süreç haylidir olmasına ve bu aşağılık ağa takılanların sayısının da tahayyül edilenden fazla olduğu, geldiğimiz noktanın sonucundan hareketle çek edilmesi son derece kolaydır.

İster inançlı olun ister inançsız ama herkesin ittifak edeceği mutlak bakiye; Ahlak, ilke, dürüstlük ve düzgün olmaktan kaynaklı bir hayatın kendisidir. Pozitivizm ve pragmatizmin bu toprakları zehirlediği süreç haylidir olmasına ve bu aşağılık ağa takılanların sayısının da tahayyül edilenden fazla olduğu, geldiğimiz noktanın sonucundan hareketle çek edilmesi son derece kolaydır.

Kazanmak, ne pahasına olursa olsun kazanmak, yükselmek, ne pahasına olursa olsun yükselmek diye yeni bir Din peydahlandı. Ve bu Dinin hiçbir sınırı, kuralı, edep ve ahlakı da yoktur. Tek ölçüsü ve tek kıstası kazanmak!

Ülkemizin son on yılında ise bu Dinin yükselişinde ki trendin gerekçesi ise, Dinin kendi içerisinde ki kazanmak dürtüsünün haysiyet, kimlik, kişilik, izzet ve onur yoksun müntesiplerinin ( mümin ) sayısında ki belirgin artıştadır.

Kariyeri için, merdivenleri birden tırmanmak, birden göze girmek, birden istenildiği yere sıçramak için elde ki her şeyin harcanmasın da hiçbir mani görmeyen nevzuhur bir kesim, aynen ve tıpkı kendisi gibi bir neslin yetişmesinde ise son derece kaliteli (!) bir toprak ameliyesini de üstlenmiş durumdadır.

Satmadığı, satamayacağı hiçbir değeri olmayan, gözü kararmış, aklın ve sağduyunun kendisini terk etmiş; onur, haysiyet, ilke ve erdem gibi değerler ile zaten zerre kadar ilintisi olmayan bu zümre, yakın tarihin beka sorunu olarak tanımlandığında ise, yaranın kangren olduğu bir zaman dilimi olacaktır.

Elbette bu durumun bacağı tek değildir. Zira bir talep var ise elbette arz olacaktır. Talebin olmadığı yerde böylesi omurgasız, hayâsız, iffetsiz ve şerefsiz bir arzın olması ve olabilmesi de olacak cinsten bir iş değildir. Kısaca, talebin değeri arzın da değerini belirleyen en temel öge olduğunun gerçekliğine dikkat çekmek istiyorum.

Makyavelizm, pragmatizm ve pozitivizmin esareti altında ki bu anlayış, her ne kadar bir takım dinsel, tarihi ve mitolojik değerlerin arkasına sığınıyor ve bunları arasına aldığı bir takım pozlar veriyor gibi görünseler de, aslında bambaşka bir Din ve İlah edindiklerinin farkındadırlar da.

Sadece ama sadece bir yere ve bir kişiye endekslenmiş bir hayatın, sadece ve sadece bir kişinin iltifatına mazhar olmayı tek gaye edinmişliğin bir Din olduğunu anlayamamış olmak, onların zeka (!) seviyelerinin altında kalmaktadır.

Ama Din, bir tercihtir ve İnsanlar da tercihlerinden yana özgürdürler. Benim meselem onların sakat Dinleri ve Din anlayışları değildir. Benim meselem, sakat Dinleri ve anlayışlarına, benim de müntesibi olduğum İslam Dininin değerlerini, kendi yıkık ve zelil Dünyalarına bir direk ve direnç olarak kullanıyor olmalarınadır.

Çekin pis Ellerinizi !

Artık kimin ne kadar çaldığının, kimin ne kadar talan ettiğinin peşinde değilim. Aksırıp, tıksırıp çatlayıncaya kadar yemelerinde de değilim. Dinime yapılmış bu iğrenç iğfallerin acı ve sancısı tüm Dünyamı ve bedenimi ızdırap altına almışken, Dünyalık kayıplarımın ve ya kazançlarının peşine düşmek gibi bir derdim de yok.

Elbette tüyü bitmemiş yetimin, öksüzün hakları sorulsun ve elbette bunlara göz yumulsun demiyorum. Ama Dinim birincil önceliğim ve ehemmiyet sıralamasında ki tek vazgeçilmezim olmasından hareketle, evvela çekin pis ellerinizi Dinimden haykırışını önceliyor ve önemsiyorum.

Eğer toplum olarak değerler skalamızı bir kez daha gözden geçirmez ve taraftarlığımızı bu değer skalası üzerinden temellendirmediğimiz sürece, gelenin gideni arattığı metaforunun yeni kurbanlarının çocuklarımız olacağını unutmamalıyız.

Makyavelist, pragmatist bakış açısına sahip babamda olsa, anam da olsa, babanız ve ananız da olsa lanet olsun…