Azınlık

“Azınlık” kavramı Lozan Antlaşmasında “ekalliyet” olarak ifade edilmiştir. Türkiye Cumhuriyetine böyle intikal etmiştir.

Bu mefhum (kavram) Osmanlı’da cari değildi. Osmanlı’da mevcut olan gayrimüslimlere “zımmî” denirdi. Bu statüde olanlar Osmanlı Devleti’nde “misafir” mevkiindeydiler. Osmanlı Devleti’nde “zımmi” statüsünde olan gayrimüslimler Lozan ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne “ekalliyet” (azınlık) olarak intikal ettiler.

Lozan’da muhataplarımız, ekalliyetlerin dinî vecibelerini realize edebilmelerine imkân vermek ve teminat altına almak maksadıyla 37. Maddeden 42. Maddeye kadar hususi hükümler koydurmuşlardır.

Mesela Hristiyanların ibadet günü olan Pazar günü dokunulamaz bir statüdeydi. Yani diyelim ki, mahkemeye şahit olarak bir Hristiyan Pazar günü celp edilmiş olsa Lozan’daki bu hüküm mucibince gelmeyebilir ve o azınlık statüsüne sahip Hristiyan vatandaşımıza hiçbir cezai müeyyide tatbik edilemez.

O tarihlerde (1922) Müslümanların müşterek ibadet günü Cuma günü olduğundan muhataplarımız böyle bir maddenin vaz’ını gerekli görmüşler.

Diyeceğim o ki, azınlıkların hakları Lozan’dan itibaren artarak var olmuştur. Fakat çoğunluğun hakları azınlıklar kadar dikkate alınmamıştır.

Mesela 1935 yılına gelince Pazar günü tatil haline getirilmiştir.

Şairin dediği gibi;

Bize bir nazar oldu;

Ne olduysa azar azar oldu.

Cumamız Pazar oldu.

Bir önce yazımda demiştim ki,

Cumhuriyet çoğunluk idaresi olduğuna göre “ekseriyetin” iradesi, irade-i milliyedir.

AMA AZINLIKLARIN DA YAŞAMA HAKKI V ARDIR BU MEMLEKETTE.

ANCAK AZINLIKLAR HADLERİNİ BİLMEK KAYDIYLA.

Tekrar hatırlatalım; çoğunluk Müslüman ve Türk’tür.

Uygulama çoğunluğa göre mi acaba?

Cumhuriyet’in 94. Yılında hatırlasak geç kalmış sayılır mıyız?

Son bir hatırlatma;

Lozan’da azınlık kriteri olarak din faktörü dikkate alınmıştır. Demek ki, inanç bakımından çoğunluk Müslümandır.

Azınlık olanların gayrimüslim olduğu anlaşılmaktadır.

Öyleyse İslam’ın öğrenilmesine karşı çıkmak yerine hangi inanca mensuplarsa onu tercih etseler daha tutarlı olmaz mı?.

Adı Dimitri ve Hans olmadığı halde sevgili peygamberimizin öğretilerine açıkça karşı çıkanları hangi statüde değerlendireceğiz?

Sadece karşı çıkmakla yetinmeyip, Müslüman pazarında salyangoz satanları nereye sığdıracağız?

Yıllarca Müslümanların parasıyla semirip, mütedeyyin televizyon kanallarında boy gösterdikten sonra müftü oğlu olmakla böbürlenen ve kiliseye mum gönderenleri azınlık olarak görelim mi?

“Cenazemi kiliseden kaldırın” diyenleri nereye koyalım?

Cumhuriyet’in 94. yılında biraz teemmül ve tefekküre muhtacız.

Şayet tefekkür ve teemmül için kelime dağarcığımızda kelime kalmışsa!.

Son defa ve tekraren bir hatırlatma;

Azınlıklar bize Osmanlı’dan mirastır. İnandıkları gibi yaşamak onların hakkıdır. Ama hadlerini bilmelidirler.

Adı bizden (Ahmet, İsmet, Mustafa, Hakan, Kemal vs) olduğu halde azınlık konumunda olan fakat yerini bilemeyenlere ne diyelim?

Onlara diyoruz ki, lütfen yerinizi belli ediniz!

Korkmayınız bu ülkede azınlıklara hayat hakkı vardır.

“Mahalle baskısı” denen kavram, Şerif Mardin tarafından tedavüle sürülse de Tanzimat’ın mahsulü ve 1940’lı yılların ihtisas sahasıdır.