Ayasofya’nın açılması yönündeki gündem bilinçli veya bilinçsiz bir takım tartışmalarla farklı taraflara çekilmeye çalışılmaktadır. Burada amacın ne olduğunu bilemem; ancak...

Ayasofya'nın açılması yönündeki gündem bilinçli veya bilinçsiz bir takım tartışmalarla farklı taraflara çekilmeye çalışılmaktadır.

Burada amacın ne olduğunu bilemem; ancak, bunun Ayasofya'nın asli hüviyetine döndürülmesini engellemeye dönük girişimler olduğunu düşünüyorum.

İçeri ve dışarıdan Ayasofya ile ilgili talep ve önerilerin geldiğini görüyor; konu eksenli demeç ve tartışmalar hiç eksik olmuyor.

Tartışma konularından biri de Ayasofya'nın müzeye döndürülmesi kararının altında Atatürk'ün imzasının sahte olup olmadığıdır.

Özellikle Sinan Meydan, Erol Mütercimler gibi seküler anlayışa sahip kişiler müze olarak devam etmesini istedikleri için Atatürk'ün imzasının sahte olmadığını ve Atatürk'ün imzasıyla müzeye çevrildiğini bazı gerekçelerle açıklamaya çalışmaktadırlar.

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu gibi Ayasofya'nın camiye çevrilmesine karşı olmayan; ancak, Atatürk'ü de Ayasofya'nın müzeye çevrilmesinin dışında tutmak isteyenler imzanın Atatürk'e ait olmadığı savunmaktadırlar.

Bu tartışmanın ikisi de boş olup esas amaca hizmet etmekten uzaktır. Bu konuyla ilgili önceden yapılmış çok açıklama var. Bugün için kim neyi savunursa savunsun ben buna takılmıyorum. Var olan gerçek, kimin imzasıyla olursa olsun Ayasofya Camisi 86 yıldır ibadete kapalı ve müzedir.

-İmzanın olup olmaması bu gerçeği ortadan kaldırıyor mu?

Kaldı ki, hiç imzası olmasa bile Atatürk'ün haberi olmadan Ayasofya gibi fethin sembolü ve Hıristiyanlar için de önemli bir mabedin müzeye döndürülebileceğine inanmak için insanının çok saf olması gerekir de hiç önemli değil!

Ayrıca, böyle bir şeye inanmanın Atatürk'ün manevi şahsiyetine saygısızlık olacağını da düşünmüyor, değilim. Onun için 86 yıl öncesine gitmeye hiç gerek yok ve biz bugüne dönelim.

Yukarıda ifade ettiğim gibi tartışmalar var olan gerçeği ortadan kaldırmıyorsa boş tartışmaların bir parçası olunmaması gerektiği gibi alette olunmamalıdır.

Zaten, Ayasofya'nın müze kalmasını isteyenler tartışmayı Atatürk üzerine taşıyarak süreci baltalamak istiyor ve bu tuzağa düşülmemelidir.

Yapılması gereken en önemli iş sükunetle temmuz ayını beklemek olmalıdır. Temmuz ayı ortası veya sonunda ibadete açılış gerçekleşmezse o zaman diğer alternatifler hem kamuoyunda hem de TBMM'de gündeme getirilerek talep canlı tutulmalıdır.

İyi Parti'nin Ayasofya'nın toplu ibadete açılması yönündeki araştırma önergesi parti sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu'nun açıkladığı gibi destek amaçlı olsa bile zamanlaması uygun değil; ayrıca, 'araştırma önergesi' olarak verilmesini de biraz samimiyetten uzak buluyorum.

Neyin araştırması, her şey açık ver ortada değil mi? Verilecekse direkt açılma yönünde önerge verilmelidir.

İnşallah, Danıştay'ın kararı kamuoyunun büyük çoğunluğunun beklentisi yönünde olur. Ancak, Danıştay açıp açmama yetkisinin kendilerinde değil, idarenin yetkisinde olduğu yönünde bir kararda verebilir. İşte o zaman İyi Parti'den Ayasofya'nın asli hüviyeti olan camiye dönüştürülmesi yönünde önerge vermesini bekliyoruz.

Ayasofya özellikle milliyetçi-muhafazakar partiler için bir samimiyet sınavıdır. Hepsi Ayasofya'nın ibatede açılmasını siyasi rant elde etmek için değil; Allah(cc) rızası için istemelidir.

Eğer, Allah(cc) için değil de siyasi menfaat elde etmek için böyle bir girişimde bulunuluyorsa bu durum Fatih Sultan Mehmet Hazretlerinin ruhunu incitebileceği gibi Yüce Rabb'imizi ve Peygamber Efendimiz(as)'i de incitir.

Bu şuur içerisinde olmalıyız ki bir bütün halinde Ayasofya'nın camiye dönüşmesine karşı olanların karşısında durabilelim.

Temennimiz süreç uzamadan Danıştay kararıyla Ayasofya'nın bir bütün halinde ibadete açılmasıdır. İnanın, Ayasofya'nın tekrar camiye dönüştürülmesi kararının altında imza şerefine nail olmak için Danıştay üyesi olmak isterdim.

-Ne büyük şeref ve ne büyük saadet, düşüncesi bile içime huzur veriyor!

Bir de anlayamadığım şey, ülkemiz insanının yüzde 30'a yakınının Ayasofya'nın ibadete açılmasına karşı olmaları.

Bir Hıristiyan karşı olabilir, karşı olmakla haklıdır da; ancak, yüzde 99'nun kendini Müslüman olarak tanımladığı bir ülke de yüzde 30 oranında karşı olunmasının hiçbir haklı tarafı yok ve çok büyük bir oran!

Yine de yüzde 70'nin istediği ve bu kadar umudun oluşması hafife alınmayacak kadar önemli olup Allah(cc)'ın izniyle bu iş gerçekleşir!

Daha da önemli olan, memleketimizde lafta değil; özde Müslümanların çoğalıp camilerimizin her vakitte tıklım tıklım dolmasıdır.

Dua edelim ve Yüce Rabb'imden tüm camilerimizin şuurlu Müslümanlarla dolmasını dileyelim.