İnsan, hem ontolojik ve hem de epistomolojik anlam da müstakil bir idol olamayacağı gibi bir başka insanı da mutlak ve müstakil bir idol olarak da benimseyemez ve benimsememelidir...

İnsan, hem ontolojik ve hem de epistomolojik anlam da müstakil bir idol olamayacağı gibi bir başka insanı da mutlak ve müstakil bir idol olarak da benimseyemez ve benimsememelidir. İnsan, evrende önemli bir aktör olsa da, hiçbir zaman yeterlilik göstermiş/ gösterebilmiş ve bilimsel tespitler ışığında gösterebilmesi de mümkün olmayan bir varlıktır.

Yaşamın, evrenin ve insanın kocaman bir dehliz olmasıyla birlikte, bahsini yaptığımız ama bütün bunlarla ilintili bir sürü yaşamsal kaynakların ciddi bir dinamizm içerisinde olması dolayısıyla, yetişilmesi ve nihayete ermesi de haliyle mümkün değildir.

Bunca sayısız değişkenin birbirleriyle değişkenlik gösteren alış veriş ilişkisi ve bütün bunların hayata, yaşama ve insana nasıl ve ne şekilde dokunacağına dair mutlak bir hüküm sürülemiyor olması, tipik bir insan problemidir.

Bu anlam da İnsan, en korunaklı ve mümkün olduğunca en sağlam yaşantıyı, yine diğer insanlarla ilinti, ilişki, paylaşım ve istifade mantığı ile elde edebilmektedir. Bu ilinti, kişinin bilgi seviyesine göre hem düz ve hem de ters bir orantı gösteriyor olması hasebiyle, hiç kimsenin gereksinim dışında kalmamasının da en gerçekçi gerekçesi niteliği taşımaktadır.

Gönül ve ruhta büyütülmüş hiçbir İnsanın mutlak bir idol olamayışı da, yukarıda bahsini yaptığımız zaafi yönlerinin bütün İnsanlar ile ortaklık gösteriyor olmasından kaynaklanmaktadır. Pratikte kimilerinin kimilerini idol olarak seçmiş olması ve ondan ötesine duyarsız kalıyor olmaları, bahsini yaptığımız önermenin yanlışlığı anlamına gelmemektedir.

Sizin, idol olarak ortaya koyduğunuz prototip, bir başkası için yetersizlik göstergesi olabiliyorken, ötekinin idolü de bir başkası için yetersiz bir önerme ve örnek olabilmektedir. Bu paradigmadan hareketle hiçbir idolün bütün insanlığın ortaklığına denk gelemiyor olması hasebiyle, yukarıda ortaya koyduğumuz tespitimiz de kendiliğinden doğrulanmış olmaktadır.

İnanç ve imandan kaynaklı bir örneklik iddiası elbette bilmediğim ve konumun hepten dışında tutacağım bir varsayım değildir. Ancak, buraya da getireceğim itiraz, mevcut idolün bizatihi kendisinden değil, onun da bağlı ve bağımlı olduğu mutlak bir gücün kendisinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla burada ki idol ilişkisi beşeri bir ilişki olmanın çok daha ötesinde aşkın bir ilişki biçimidir.

Bu aşkınlık ilişkisini, ona aşkınlık kazandıran mutlak ilişkiden bağımsız tutarak kişinin ( İnsan ) kendisine indirgemek demek, İman edilen ilişki konseptini de hiç anlamamışlıktan kaynaklandığının da bariz göstergesi biçiminde tezahür etmektedir.

İnsan ile idol konumuna koyduğu obje arasında, elbette bir etik ve estetik ilişki söz konusudur. Ve bu ilişki kendi içerisinde her ne kadar kalifikasyon nüveleri barındırıyor olsa dahi, bir o kadar da anomali bir şekilde de kendisini gösterebilmektedir.

Oysa idolün bizatihi kendisine yüklenmiş olan yersiz ve haksız aşkınlık, beraberinde objektif olmanın ve haliyle özeleştiri meziyetinin de önüne set koymaktadır. Yani İnsan ve idol arasında ki ilişki bir insani ilişki olmasına rağmen, fütursuz ve efsuni boyuta evrilmiş olmaktadır.

İdol, kavram olarak ne kadar çağcıl bir kavram olsa da, bilimsel bilginin bu denli vurgulu şekilde öne çıktığı çağın kendisiyle de çelişik ve amorf bir kavramdır. Bilginin, tekamül ve gelişimin sınırlarının tayin edilemiyor olmasından dolayı rehabilite edilmesi gereken bu kavram ve anlayış çeşidi, yeni kavramların da üremesine önemli ölçüde takoz olmaktadır. Kimilerinin bu çağcıl ama uyumsuz kavrama, bir başka çağcıl ve bana göre bir başka uyumsuz kavram olan '' oportünist '' yaklaşım sergileyecek olması, yakışıksız düştüğü gerçekliğini ortadan kaldırmaya yetmeyecektir.

Dünya ve buna bağlı düşünce yapısı çok çeşitlilik ve aynı zaman da devasa değişkenlik gösterirken, alabildiğince statik, donuk ve mat bir düşünsel sarmal içerisinde kalmak, kişisel ve toplumsal bir intihar eylemine denk düşmektedir.

Sevgi,ilgi ve hayranlık ile rasyonalite arasında ki mesafe bilimsel ölçüler ışığında yeniden tayin edilmelidir.