“Âr-un aleykûm!.” diyordu, gözüyaşlı-gönlüyaslı kız

Perşembe günü İstanbul ciddî bir afet yaşadı...

Diyorum ki, acaba bu afet İstanbullulara, Mescid-i Aksa’yı savunurken; İsrail askerlerinin yaraladığı Müslümanların gözyaşlarını mı indirmişti sağanak sağanak?..

O camlarımıza, otomobillerimize, kafamıza kafamıza vuran yumruk büyüklüğündeki dolu taneleri... İsrail askerlerinin kardeşlerimize sıktığı plastik mermileri hatırlatmak için miydi?

Yalnızca Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı savunanları değil... Bütün âlem-i İslâm’ın acılarını hissederek düşünmeli değil miyiz?

Ve böylesi afetlerden sonra gemi azıya almış azgınlığımızı, fuhşiyatı da düşünmeliyiz. Acaba öğüt alarak düşünebildik mi? Yoksa yağdı yağmur, çaktı şimşek, eşek yine aynı eşek... mi?

Ya da büyük İstanbul zelzelesi de gelsin sonra mı düşüneceğiz? Muhafazallah... Muhafazallah...

“İçimizdeki beyinsizler yüzünden hepimizi helâk eder misin Allah’ım...” (A’raf, 155)

* * *

Hatırlayan kaldı mı bilmiyorum, bundan yaklaşık on yıl kadar önce “Âr-un aleykûm!.» diyordu bir Filistinli küçük kız...

Babası nerede bilmiyordu. Ölmüş mü sağ mı onu da bilmiyordu...

Avazı çıktığı kadar bağırıyordu, kendi yazdığı “Âr-un aleykûm!..” şiiri ile...

“Utanın...” Ey dünya, ey âlem-i İslâm utanın...

Baba! Dıyorlar ki sen suçlusun...

Baba! Sen suçlu değilsin!..

Baba! Neden tutukladılar seni?.

Beni bir kez öpmeden,

Annemin gözyaşlarını silmeden....

Bugün o minik kızcağız genç kız olmuştur. Tabi yaşıyorsa...

Ve yeni yetimler, ana babaları hapse atılmış, öldürülmüş... Şimdi “Âr-un aleykûm!.»...” deme sırası onlarda...

Baba, neredesın! Neredesin!

Topraklarımız işgal ediliyor..

Filistin’in çıçeklerı koparılıyor..

Dünya’dan, İslâm kimliğine sahib milletlerden niçin ses çıkmıyordu?

Daha bir başı, büyük imamı bile yoktu İslâm ümmetinin...

Hristiyanların Papa’sı vardı da, Müslümanların neden bir Halifesi yoktu? Bir halife olsa, İsrail buna cüret edebilecek miydi?

Küçük kız kâh bağırarak, kâh içinden soruyordu... Suallerinin kimisini ise, İsrail’in elinde olan ve akıbetini bilmediği, babasından işitirdi ağladığında..

* * *

Her sabah çocuklarını öpen babalar!

Çok şey mi istiyorum?

İslâm ülkeleri zengindi, petrol gelirleri vardı.. Türkiye gibi İslâm ülkelerinin güçlü orduları, onurlu başkanları vardı..

Nasıl olur da gelmezlerdi, gelip zalim İsrail’den kurtarmazlardı babasını?

Epi topu 8 (sekiz) milyonluk İsrail değil miydi bunlar? Ümmet bunları tükürükleriyle boğamaz mıydı?

Âr’un aleykûm!.. Kulağıma yabancı gelmiyor.. 99 depreminde AFAT’ın enkazlara seslenişiydi sanki... “Kimse yok mu?..”

İkindi namazında, iki haftadır Mescid-i Aksa’da Cuma Namazı kıldırmayan Terör Devletinin işgaline kahramanca direnen Filistinlilerin mübarek seslerine karışıyordu...

Siz de işittiniz mi? Ben duydum, Mescid-i Aksa’dan yankılanıyordu... on yıl önceki “Âr-un aleykûm..” çığlıkları.

#harbiden: Ey Ümmet-i Muhammed!. (s.a.v) Ya bu lâ’net İsrail’in zulmünü bitereceğiz, ya da inecek belâları bekleyeceğiz... Siz “Âr’un aleykûm” âh-u zârı, Arş’ı Alâ’da yankılanmaz mı sanıyorsunuz? 29 Temmuz 2017