ANNELERİN FERYADI

Son günlerin en önemli gündemlerinden biri de Diyarbakır HDP il binası önünde PKK terör örgütünün elinde olan oğlunu isteyen bir annenin yürek yakıcı feryadıdır.

Annenin, “Bana çocuğumu verin, kimseden korkmuyorum; ben her gün ölüyorum, bir canım var o da giderse gitsin, bana çocuğumu getirin, yüreğim yanıyor, anaların yüreğini yakmasın!” diye haykırışı insan olan herkesin içini acıtmıştır, sanırım!

Annenin “burayı benzin döker yakarım” diyen sözleri ve o hali var ya; işte ANA bu dedirtiyor insana!

-Kim bilir bu acıları bu yangını yaşayan kaç tane anne vardır da feryadını, sesini duyuramıyor?

Bu feryatlara nerede konumlanırsak konumlanalım kulağımızı tıkayamayız! Bu sorunun suçunu veya çözümünü sadece HDP’ye yıkarak da işin içinden sıyrılamayız. Herkesin belli oranda suçu var ve herkes sorunun çözümünde de sorumluluğu oranında üzerine düşeni yapmak zorundadır.

-Gençlerimizi şer odaklarına karşı koruyabildik mi?

Maalesef, gençlerimize sahip çıkamadık; dinimizi, birlik beraberliğimizi öğretemedik; en önemlisi kardeşliğimizi gönüllere yerleştiremedik!

Şunu samimiyetimle ifade ediyorum; birkaç annenin çocuklarına kavuşmasına, feryatlarının dinmesine HDP belki çözüm olabilir; ancak, kalıcı bir çözümü tüm HDP’liler gönülden isteseler de güçleri yetmez!

Bu gerçeği bilelim; bilelim ki bütün kesimlerin çözüme dönük katkısını alabilelim.

Bu sorun öyle sıradan bir sorun olmayıp çözümü de sıradan değil; çözüm zor ve uzun bir süreci gerekli kılmaktadır. Çünkü, sorunun ana ekseninde gençler var; ne yazı ki bir kaç neslin zihinsel tahribatını önleyemedik. Yine üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bu tahribat sürecinde etkili olması gereken eğitim kurumları vazifesini yerine getirememiş; ihmal edilen alanı örgüte elaman sağlayan unsurlar doldurmuştur.

Terör örgütü, Doğu ve Güneydoğu hatta ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan Kürt vatandaşlarımız içinde de karşılık bulmuş asabiyet eksenli duygusal gerekçelerle terör örgütü bağlantılı oluşumlara destek olmuşlardır. Bu durumun psikolojik nedenleri iyi analiz edilip sonucuna göre yapılması gerekenler yapılamamıştır.

Bugün Kürt vatandaşlarımız İslami hassasiyetlerin azalmasından kaynaklı asabiyet sorunu yaşamaktadırlar. Oysa ki, ülkemizde bir takım münferit olaylar yaşansa da hiçbir zaman Kürtler dışlanmamış; Kürtlere yönelik kitlesel fiili bir durum da olmamıştır. Gerek anayasal gerekse insani olarak haksız bir uygulamaya tabi tutulmamışlardır. Kaldı ki, Kürtler ile Türkler arasında bir sorunda yok! Ancak, hem Türklerde hem de Kürtlerde manevi tahribat var!

Elbette ki, devletin genel politikalarının dışında derin güçlerin etkisiyle halka yönelik yanlışlar yapılmış, bu tür yanlışlar sadece Kürtler ve Alevilere değil; toplumun her kesimine belli oranda belli zamanlarda yapılmıştır.

Yanlış ne kadar büyük olursa olsun halkımızın terör örgütlerine teveccühünün haklı bir gerekçesi olamaz; çünkü, bu devlet hepimizin devletidir. Allah(cc) devletimizi ve insanımızı her türlü tehlikeden korusun!

Bölgede yaşayan halkımızın güvenini yeniden kazanmalıyız. Yeniden kazanılması sürecinde terör örgütünün kimler tarafından desteklendiğini; bunların amacının ne olduğunu net olarak ortaya koyabilmeliyiz.

Gençlik, terör örgütünün propagandası ve teröre destek veren kesimlerin eğitimiyle İslam’dan uzaklaştırılmıştır. Terör örgütünün İslam dışı propagandalarını etkisiz kılmak, gençlerin dinini öğrenmeleri için gerekli tedbirleri almalıyız. Özellikle de gençlerimizi terör örgütüne kazandırmada etkili olan kişi ve kuruluşlar bertaraf edilmeli; yaşadığımız bu olayın çözümüne dönük yapılması gerekenler bu minval üzerinde yoğunlaşmalıdır.

Toplumun istisnasız tamamı, kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın sorunun çözümüne katkıda bulunmak zorundadır. Çünkü, bunun acılarını sadece anne babalar değil; toplumun tamamı yaşamaktadır.

Elbette ki, sorunun çözümünde en büyük sorumluluk devlete ait olup vatandaşın devletten birincisi beklentisi canının, malının ve dininin korunmasıdır.

Bugün devletimiz Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde terör örgütüne karşı verdiği mücadele ile vatandaşımızın can ve mal güvenliğini sağlamada vazifesini geçmişe oranla daha etkin yerine getirmektedir. Bu çok önemli olmakla birlikte geleceğimiz için yeterli olmayıp bugüne kadar tahrip edilen birlik duygularını da hayata geçirmeliyiz.

Devlet bütün imkanları seferber ederek okullarımız, Kur’an Kurslarımız ve camilerimizde dinimizin öğretilmesi için özel çaba harcamalıdır. Özellikle, Ehli Sünnet Cemaatlerle iş birliğine giderek vatandaşlarımızın devletine olan güveninin tekrar kazandırılmasında cemaatlerin yardımları alınmalıdır. Emperyalist güdümlü kesimler bundan hoşlanmasa da yapılması gereken en önemli iş budur!

Devletimiz Ehli Sünnet İslami Cemaatlere hem halkımızın hem de gençlerimizin eğitimi için her türlü desteği vermelidir. Mesela, gençlerin eğitimine yönelik yurt faaliyetlerine bina ve para desteği yapabilir.

Ayrıca, bölgede PKK’dan bin kat daha zararlı misyonerler, istihbarat örgütleri ajanlarının faaliyetleri de gözden kaçırılmaması gereken önemli hususlardan birisi olup bu misyoner ajanlardan bölge temizlenmelidir.

Çözüm zor; ancak, imkansız değil!