Uzun süren sessizlik annesinden ayrılan bir kuzunun mahzun duruşuna dönüşünce soru küçük bir değişime uğrayarak biraz daha netleştirildi. Ve bir kez daha meydana aynı gümbürtüyle düştü. “Kur’an-ı Kerim dışında anlamadan okuduğunuz başka bir kitap var mı?”

İFTAR sofrasındaydık.

Neredeyse koşarak geldiğimiz çay ocağındaki taburelere yeni oturmuştuk.

Tam bu sırada gelen soru hepimizi afallattı. Şaşırttı.

'Ne oluyoruz?' duygusu ve telaşlı gözlerle bakışmış ama hiç birimiz bir anlam verememiştik.

Sessiz kaldığımızı görünce yeniden gürledi usta.

'Anlamadan okuduğunuz bir kitap var mı? Soru bu. Nesini anlamadınız?'

Gök gürlemesi gibi gelişen bu yükseliş sonrasında içimizde hafiften ürpertiler başlamış ve hiçbirimiz bu celalli yaklaşımın önünde durmak istememiştik.

Sükûtumuz derinleşti. Kimse iki cümle etme mecalini kendinde bulamadı.

Sonradan uzun süre düşündüm bu mesele üzerinde.

Cevap veremeyişimiz bilmeyişimizden mi kaynaklanıyordu yoksa soru içeriğinin gereğini yerine getiremeyişimizden mi neş'et ediyordu?

Elbette ikincisiydi! Konu üzerinde kafi derecede düşünemeyişimizdi.

Ciddiye almamaktı. Öncelik vermemekti.

'Böyle gelmiş böyle gider' duyarsızlığına kendimizi kaptırmamızdı.

Ve daha pek çok şey… Ama hiçbirisi neticeyi değiştirmiyordu.

Uzun süren sessizlik annesinden ayrılan bir kuzunun mahzun duruşuna dönüşünce soru küçük bir değişime uğrayarak biraz daha netleştirildi.

Ve bir kez daha meydana aynı gümbürtüyle düştü.

'Kur'an-ı Kerim dışında anlamadan okuduğunuz başka bir kitap var mı?'

SORU ağırdı. Cevap ondan daha da ağır…

Yüksek uçurumlardan atılıyor gibi hissetmiştim kendimi.

Ne zaman bu hatıra zihnimde kendini güncellese eksiksiz aynı hissedişe tekrar girerim.

Bir defa daha kayalar yuvarlanır üzerime. Bir kez daha kalakalırım altlarında.

İnlerim, bağırırım gücüm yettiğince, ama kimseler duyup gelmezler imdadıma.

Nice zaman sonra çölde kalıp kavrulmuş bir biçare gibi gölgelik ararım serinlemek için.

SİZCE de önemli değil mi bu soru? Sarsıcı değil mi?

Gerçekten hayatımızda anlamadan okuduğumuz bir kitap var mı?

Soruyu daraltıp yenileyelim dilerseniz.

Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim dışından anlamadan okuduğumuz kaç kitap var?

Bu konuda çoğumuz ayıplıyız. Mahcubiyet içindeyiz.

Kusurumuzu itiraf ediyor ve Cenab-ı Haktan bağışlamasını diliyoruz.

NİYAZIMIZ şudur: Allah'ım bizi vahyinin gerçek öğrencilerinden eyle.

Kur'an'ı anlama ve idrakine getirme eylemini samimiyetle başaranlardan eyle.

Sevgi Peygamberimizin, O'nun Ehl-i Beyti'nin ve mübarek sahabelerinin anlama ve uygulama azimlerini bize de lütfet.

Okumanın aslında anlamak olduğu şuuruna eriştir bizi.

Kendimizi ve hayatı, evreni Kur'an üzerinden okuyabilme ferasetine ulaştır bizi. Âmin!

DEVAM edelim kendimizi sorgulamaya…

En önemsediğimiz kitabı anlamadan sadece okumayı kendimize nasıl izah edeceğiz?
Anlamadan okuduğumuz başka ikinci bir kitap hayatımızda yok iken buna nasıl mantıklı bir gerekçe üretebileceğiz?

Kur'an-ı Kerim dışından anlamadan okuduğumuz başka ikinci bir kitap yoksa yeni soru şudur,

Neden yok?

Yüce Rabbimizin bizimle misak yaptığı kitabı anlamadan okuyanlar olarak, anlamadan başka bir kitabı neden okumadığımızı kendimize nasıl izah edebileceğiz? Yaratıcımıza bunu nasıl savunacağız?

KAÇIŞ cevapları yine üretebiliriz.

Bize böyle söylendiğinden dem vurabiliriz. Ama hep okuduk diyebiliriz.

Hiç ondan uzak kalmadığımızı ifade edebiliriz.

Dilimizden ve elimizden asla düşürmediğimizi açıklayabiliriz.

Tüm sevinç ve mutluluk anlarımızda okuduğumuzu ileri sürebiliriz.

Hatta bunu güzel seslerle ve ahenkli okuyuşlar şeklinde taçlandırdığımızı izah edebiliriz.

Yine yetinmeyip tüm hüzün, keder, acı ve kayıp zamanlarımızda Kur'an okuduğumuza cümle alemi şahit tutabiliriz.

Ve bunların hepsi sonuna kadar doğru olabilir. Ama isterseniz gelin biraz insafla düşünelim.

Bu neyi değiştirir?

Elbette okumayalım diyemeyiz. Zaten bunu her birimiz çeşitli vesileyle yapıyoruz ve O'nun huzur veren sükûnetinin altına giriyor kelimelerin enerjilerini tüm benliğimizde hissediyoruz.

Bununla beraber anlama eylemini de yapmamız gerekmiyor mu ve temel yükümlülüğümüz bu değil mi?

Düğüm noktası işte burası.

OKUMAK anlamaktır aslında.

Anladığın metne okudum diyebilirsin. Diğeri göz gezdirmek olmaz mı sadece?

Anlamadığımızda okumuş sayılmadığımızı, içende barındırdığı emir ve nehiylerden habersiz kaldığımızı kavrıyoruz artık.

Ve Allah'ın vahyine muhatap olarak yaratılmış bir varlık iken O muhteşem beyana mukabelede bulunamamak ne kadar acı?

Oysa Rabbimiz Sûre-i Rahman'da bize anlamayı ve anlatmayı yani beyanda bulunmayı öğrettiğini buyuruyor.

Peki, biz bir beyanda bulunabildik mi? Hayır!

Çünkü anlama yeteneğimizi çalıştırmadık, aklımızı işletmedik.

ANLAMINA dokunmadığımız bir kitabın anlamı bize dokunur mu?

Dokunamaz. Dokunmadı nitekim.

Mushaf-ı Şerife haklı olarak gösterdiğimiz hürmeti Kur'an'ın manasına göstermediğimiz sürece ayaklarımız çamurlu sudan çıkmayacak.
İlla da bir sevap hesabı yapalım, alışkanlığımız, yönelimimiz bu diyorsak eğer anlayarak okumanın sevabını düşünelim. Çifte kazanç olmaz mı hem?

Sorgulamadığımız bilgi bizim midir ve kalıcı mıdır?
Anlamadığımız bilgi yine bizim midir ve değilse konukluğu ne kadar sürecektir?
Tersinden iki soru ile bitirelim bugün de yazımızı.

Budist bir ailede doğmuş birisi olsaydım eğer şu anki aklımla Budist olur muydum ve öyle kalır mıydım? Yoksa sorgular mıydım?
Yine ateist bir aileden gelmiş olsaydım hiç sorgulamadan, düşünmeden bana bu şekilde söylendi, öğretildi diyerek aynı inançsızlık inancı üzerinde kalır mıydım?

Bunun mantıksızlığını, akla aykırı oluşunu düşünmez miydim?

Düşünürdüm, düşünmeliydim. Aklın gereği bu çünkü.

İşte bu sebeple inandığımız dini ve onun kitabını bilmek ve üzerinde sorular sorarak taklit çukurundan çıkıp tahkik aydınlığına ulaşmamız gerek. Bu ise anlamadan olamaz.

Yazının başında bize sorulan soruyu biraz güncelleyelim, dilerseniz.

Anlamadan okuduğumuz başka ikinci bir kitap yok iken Allah'ın bizi sorumlu tuttuğu ve sorgulayacağı kitabı olan Kur'an'ı halen anlamadan okumayı sürdürecek miyiz?
Ya Selam!