Dün Astana’nın Suriye’de uzlaşma sürecindeki garantör devletlerinin liderleri arasında yapılan beşinci üçlü toplantı gerçekleşti.Üçlü toplantıdan önce Putin, Erdoğan hem de Ruhani ile bakanları ve danışmanları arasında ayrı görüşmelerde bulundu. Heyetler arası görüşmelerden sonra üçlü zirve vuku buldu.
Dün Astana’nın Suriye’de uzlaşma sürecindeki garantör devletlerinin liderleri arasında yapılan beşinci üçlü toplantı gerçekleşti.Üçlü toplantıdan önce Putin, Erdoğan hem de Ruhani ile bakanları ve danışmanları arasında ayrı görüşmelerde bulundu. Heyetler arası görüşmelerden sonra üçlü zirve vuku buldu.
Üç liderin en özlü konuşması, “İdlib” bölgesinden gelen güvenlik
tehditlerini tamamen ortadan kaldırmak için ek önlemlerin
alınması hususundadır.
Ruhani, ABD ve Türkiye’ye mesaj verircesine
“Suriye'deki krizin neredeyse dokuz yıl sonra ve biriktirdiğimiz
deneyimlerden sonra, bazı ülkelerin başlangıçta aradığı rejim
değişikliğinin sonuçsuz kaldığını vurguladı. Ayrıca Suriye
krizi ve benzeri krizler diplomatik olarak ve Suriyeliler
tarafından çözülmelidir. İŞİT ve diğer terörist gruplarla
mücadeleye, tamamen yok olana kadar devam edilmeli. Elbette sivil
kayıplardan kaçınılmalı, ancak teröristlerin sivilleri insan
kalkanları olarak korkakça kullanmalarına izin verilmiyor ”dedi.
Ruhani adeta Rejimin söylemini dile
getirerek, rejim karşıtlarının geldiği noktayı tarif
ediyordu.
Putin ve Erdoğan ise sorunlu alan üzerinde daha fazla
ikili ilişkilerin kavramsal çerçevesi olarak 17 Eylül 2018 tarihli
Idlib'deki Soçi mutabakatını korumayı kabul etti. Rusya ve Türkiye,
karşılıklı güvenlik kaygılarını gidermek için operasyon el
koordinasyonlarını mükemmelleştirmeye karar verdiler. Uygulamada,
bu, Rusya tarafından desteklenen Suriye hükümetinin Hayat Tahrir
el-Şam ve diğer gruplara saldırdığı anlamına geliyor. Şam,
“terörist” olarak sınıflandırıyor, ancak Ankara, Moskova'dan
Türkiye'nin varlıklarının - askeri görevlilerin ve sadık muhalefet
gruplarının - olmadığından emin olmasını bekliyor. Bunların
hepsinin gerçekleşmesi çok kolay olmadığı için önlerindeki
engebeli yol devam edecek - böylece çarpışmaları önlemek ve
zamanında kriz yönetimi sağlamak için artan koordinasyon devam
edecek. Sivilleri korumak için “somut önlemlere” ihtiyaç duyulması
üzerine bir açıklama, belki de Türkiye sınırındaki Suriye-devlet
kontrolündeki bir bölgede doğaçlama bir başka “sıhhi alan”
oluşturulması anlamına gelebilir.
Putin 'in İdlible ilgili yer almasını istediği başka
bir sorunu daha vardı ve görünüşe göre Ruhani’nin desteğini
almıştı
“Suriye'nin kuzeydoğusundaki durum - endişe verici. Burada, diğer
her yerde olduğu gibi, her konu egemenlik ve toprak bütünlüğü
ilkelerine dayanarak çözülmelidir. Suriye'yi etki alanlarına
bölmenin kabul edilemez olduğuna inanıyoruz ”dedi. Bu, ABD-Türk
“güvenli bölge” konusundaki önceki konumundan bir çeşit ayrılma
olarak gelmektedir. Halbuki daha önce, Rusya cumhurbaşkanının
bölgeyi Türkiye'nin mülteci yükünü hafifletmenin bir yolu olarak
tanıdığını bildirmişdi. Şimdi Moskova bu girişimde potansiyel
olarak daha fazla tehdit edici bir eğilim olarak görüyor. Diğer
taraftan Ruhani, İran’ın çatışma bölgelerindeki çıkmazlıkla ilgili
endişesini dile getirerek, “Suriyelilerin kendi geleceklerini
yabancı müdahale veya baskı olmadan tanımlamaları” için acil bir
ihtiyaç olduğunu söyledi.
İranlı lider Tahran’ın Adana anlaşmasına verdiği desteği dile
getirdi. Aslında Putin, Adana mutabakatını bir
süredir Türkiye ile Suriye rejimini uzlaştırmanın bir yolu olarak
deklere etmişti. Böylece gerçekte iki liderde
Türkiye’yi Suriye rejimini tanımaya ve işbirliği
yapmaya zorlamaktadır. Nitekim Sayın
cumhur başkanında açıklamalarında Suriye
rejimine dönük eski terminolojileri kullanmaması
ciddi bir strateji değişikliği olarak
zikredilebilinir.
Diğer taraftan bir türlü mesafe alınamayan
ve bu toplantının ana konusu olarak görülen anayasa komitesinin
yapısının şekillenmesi bu gelişmelerin bir arka planın
olduğunu göstermektedir. Nitekim 15 Eyül’de rejim ülke
çapında genel af ilan etmiş ayrıca Birleşmiş
Milletlerine gönderdiği mektupta ilk defa Fırat’ın
doğusunda ABD destekli kontrolü elinde tutan SDG
ve YPG yapılarını terörist olarak kabul
etmiştir. Bu Türkiye ve Suriye rejiminin
stratejilerinin değişip yakın tehdit olarak ABD ve SDG
gördükleri anlamına gelmektedir. Nitekim üçlü
zirvede refere edilen siyasi çözüm bağlamında bir
sonraki hareket, Astana üçlüsünün belirttiği gibi, BM Suriye elçisi
Geir Pedersen’in himayesinde Cenevre’de komitenin tanıtımıdır.
Ankara zirvesinin dikkat çekici bir özelliği de, hem Putin hem de
Ruhani’nin, Suriye’de devam etmekte olan krizin ötesinde dış
politika stratejilerini yansıtmalarıdır. Muhtemelen Ruhani, daha
ince bir şekilde Erdoğan’a, Türkiye ve İran’ın şu anki zorunlu
ortaklığının uzun vadeli sonuçları hakkında düşünmesi gerektiğini
belirtti.
“Üç ülke [Rusya, Türkiye ve İran] arasındaki işbirliğinin
genişletilmesi, Suriye'deki yerleşim ve diğer bölgesel krizlerin
çözümü için kilit bir güvencedir. Yabancılar bölgeyi er ya da geç
terk edecekler, ancak komşu olmaya devam edeceğiz ”dedi.
Hulasa Türkiye’nin Suriye politikasında ciddi bir
strateji değişikliği açıktır. Fırat’ın doğusunda
oluşan yakın tehdit, içerdeki 4 milyona
ulaşan göçmen ile idlibdeki sıkışık duruma
bağlı gelişecek göç tehdidine karşı
rejimin meşrutiyetini zimmide olsa
kabullenmiş görünüyor.