Vefai Tarikatın en çok tartışılan yönü Sünnî yahut gayri Sünnî bir tarikat olup olmadığıdır. Bu konuya dair kaynaklarda yer alan ifadeler, şeyhlerin hayat tarzlarına dair verilen bilgiler birbiriyle zaman zaman tezat teşkil eder...

Vefai Tarikatın en çok tartışılan yönü Sünnî yahut gayri Sünnî bir tarikat olup olmadığıdır. Bu konuya dair kaynaklarda yer alan ifadeler, şeyhlerin hayat tarzlarına dair verilen bilgiler birbiriyle zaman zaman tezat teşkil eder. Tarikatın başlangıcından günümüze kadar uzanan seyri göz önüne alındığında bu konuyla ilgili kesin bir yargıda bulunmak mümkün görünmemektedir. Ebü'l-Vefa'nın silsilesinde yer alan Şeyh Muhammed eş-Şenbekî, Ebû Bekir b. Hevvar gibi şahsiyetlerin takva ehli ve şer'i kurallara riayet eden kimseler oldukları vurgulandığı gibi tarikatın diğer silsilesi Hz. Ebû Bekir'e dayandırılır (Terceme-i Menakıb-ı Tacü'l-arifîn'de, vr. 17b-18a). Ayrıca Ebü'l-Vefa'nın Sünniliğin önemli merkezlerinden Bağdat'ta eğitim görmesi, bölgede tanınması, Menakıbnamede dinî emirlere uyduğuna özellikle vurgu yapılması gibi hususlar tarikatın başlangıçta Sünnî bir yapı arz ettiği izlenimi vermektedir. Ancak bu anlayışın Dede Garkın ile birlikte konargöçer Türkmen zümreleri arasında değişmeye başladığı görülmektedir. Tarikatın göçebe Türkmen ve Kürt aşiretlerinde yayılma imkanına kavuşması, yerleşik İslam hakkında sağlıklı bilgiye sahip bulunmadıkları kolayca tahmin edilebilecek bu zümrelerin tarikata gayri Sünnî yahut İslam dışı bazı motifler sokmak suretiyle bu değişimde önemli pay sahibi olduklarını gösterebilir. Bu etki Babaîler İsyanı'na katılan Türkmen şeyhlerinin şahsında açıkça görülür. Yine bu tarikata mensup Şeyh Merzüban ve Geyikli Baba gibi şahsiyetlere sınama amaçlı da olsa dönemin hükümdarları tarafından rakı ve şarap gönderilmesi de bu zümreler içerisindeki gayri Sünnî etkiyi ortaya koyar. Günümüzde bu geleneğe mensup Alevî ocaklarının mevcudiyeti tarikatın kırsal kesimde gayri Sünnî bir nitelik taşıdığının bir delilidir. Vefaiyye kırsal kesimde böyle bir yapı arz ederken Elvan Çelebi Zaviyesi'nde yetişen Âşıkpaşazade ve Seyyid Velayet, Osmanlı coğrafyasında Vefaiyye 'yi iktidarın da desteğini almış Sünnî bir tarikat olan Zeyniyye içerisinde temsil etmişlerdir. Dolayısıyla tarikatın kırsal kesimde gayri Sünnî, şehirlerde Sünnî bir karakter arz ettiği, Sünnîleşmenin Osmanlı topraklarında Âşıkpaşazade tarafından gerçekleştirildiği söylenebilir. Bu süreci, Baba İlyas müridleri gibi vaktiyle devlete karşı gelmiş bir sûfî çevresinin Anadolu'da artık Osmanlı hakimiyetinin yerleştiği XV. yüzyılda bu şaibeli geçmişinin hatırasını silmeye yönelik gayretiyle ilişkilendirmek de mümkündür (Ocak, TTK Belleten, LXX/257 [2006], s. 142). Garkınîler, Dede Garkınlılar, Babaîler, Geyikliler gibi Türkmen aşiretlerinin Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde mevcudiyeti ve arşiv belgelerinde yer alan kayıtlar Vefaiyye'nin Anadolu'daki nüfuz sahasını göstermesi bakımından önemlidir. Vefaiyye tarikatı Türk tasavvuf tarihinin bilhassa Selçuklu ve erken Osmanlı devirlerindeki seyrinin şekillenmesinde büyük pay sahibi olmuştur. Tarikat, XII. ve XV. asırlarda Irak, Suriye ve Anadolu'yu içine alan oldukça geniş sayılabilecek bir coğrafyaya yayılmıştır. Özellikle Dede Garkın kendisinin ve dervişlerinin geyik derisinden tac giydikleri anlaşılan (Vilayetname-i Hacı Bektaş Veli, s. 22) Dede Garkın, Türk asıllı şeyhlerin Anadolu'da tasavvufun gelişmesine yaptıkları katkıları ortaya koyan en somut örneklerden birisidir. Onun bu kimliği, XIII. yüzyılda Anadolu'daki hakim Türk sufizminin sadece Orta Asya kökenli olmayıp, Güneydoğu Anadolu, Suriye yahut Irak coğrafyasında gelişip olgunlaşan bir tasavvuf geleneğinin temsilcileri olabileceğini de göstermektedir

Sosyal Medya hesablarımız: youtube/İbrahim Yerlikaya

twitter @muabbiri facebook/ibrahim yerlikaya

instagram/değişim uzmanı