Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan yeni bir tartışmanın önünü açtı. Gündem Türkiye-Küba ilişkilerinden, Amerika'nın Müslümanlar tarafından keşfi konusuna doğru yöneldi. Bilim çevrelerinin de tartışmayı gündemlerine alması, Sayın Cumhurbaşkanı'nın meselenin ucunun ders kitaplarına kadar uzanacağının ipuçlarını vermesi gündemin yeni boyutlar kazanmasına neden olabilir. Bu bağlamda bizde konuyu irdeleme ihtiyacı duyduk. Cumhurbaşkanımız I. Latin Amerika Müslüman dini liderler toplantısında, şunları söylemişdi:

“Latin Amerika'nın İslam'la tanışması, 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika kıtasının 1492'de Kolomb tarafından keşfedildiği iddia edilir. Oysa Kolomb'tan 314 sene önce 1178'de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. Kristof Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahsedilmektedir. Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki böyle bir şeye müsaade etsinler. Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı."

Bu cümleler muhalefet ve ilmi çevrelerde tepkiyle karşılandı. Tepkiler genelde mahiyet olarak siyasi içerik arz etmekte olup eleştiriler genel olarak dört grupta toplanabilir. Bunlar;

1-Cumhurbaşkanını tarihi bilmemekle itham,

2-Cumhurbaşkanı danışmanlarının tarih bilmekle betimlemesi ve iyi danışmanlar seçmesi noktasında odaklandı,

3- Cumhurbaşkanı’nın AK saray polemiğini unutturmak için gündem saptırması olarak yorumladılar.

4-Muhafazar kesimin kompleks merkezli ütopik bir düşünce tarzının ürü olarak yorumlayanlar oldu.

Yorumlayanlar ve yorumlar hangi kesimden gelirse gelsin, Türkiye cumhuriyetinin seçilmiş cumhurbaşkanın ilk defa Latin Amerika dini liderlerini toplayıp onlara hitap ederek, tarihsel kökenleri veya İslam dünyasının kültürel coğrafyasının ulaştığı sınırlara dair ve ilklere dair bir bilgi vermesi vizyon el stratejinin inşası bakımdan, ayrıca İki asırdır çektiğimiz öz güvenin inşası noktasında ve teşebbüs ruhunun üzerindeki küllerin ayıklanması bağlamında son derece önemlidir. Yine bu konuşma İslam dünyasının içinde bulunduğu kaotik durumun nihayete değilse bile kendi aralarındaki çatışmaları durdurma adına bir başlangıç olması ve teşebbüslerin bu istikamette yoğunlaşması mahiyetlidir. Diğer yandan bu konuşma Türkiye’nin 2023 ve 2071 hedefleri ve kürsel güç olma idealleri ile de örtüşmektedir. Unutmayalım ki sözün ağırlığı amacıyla ölçülür, hukukta hüküm ise kamusal faydaya göre şekillenir. Bu çerçevede düşünüldüğü zaman konuşmanın mahiyeti daha anlam kazanmaktadır.

Tarihi realiteye gelince, kuşkusuz yeni kıtanın keşfi meselesi beyaz ırkın icat ettiği bir terminolojidir. Çünkü bu kıtada insanlar yaşayıp hatta Maya medeniyeti gibi yüksek bir medeniyet inşa etmişlerdi. Hatta beyaz ırk oraya vardığında yerli halk yaşamakta idi. İşin tarihsel boyutuna gelince, 8 ve 14.asır arasında İskoç, İngiliz, Portekiz ve İspanya denizcileri gibi özellikle Endülüs devletinin zirve döneminde Müslüman denizcilerde Atlantik ötesine ve kuzeyde Büyük Okyanus istikametinde bilerek veya bilmeyerek deniz seferleri düzenlemişlerdi. Doktora yaptığım Edinburgh Üniversitesi, İslam Bölümü(İslamic department) giriş koridorunda 11 ve 12. Asırdaki İskoç denizcilerinin Atlantik ve Ölüdeniz’deki seferlerini gösterir büyük bir harita vardı. Fuat Sezgin hoca’da, pusula ve haritalar üzerinden Müslüman denizcilerin yeni kıtayla irtibatlarının olacağına dikkat çekmektedir. Daha önce biz üniversite öğrencisi iken Hamidullah hoca benzer tezleri söylemekte idi. Kuşkusuz sıradan yaşamanın ve işlerin kağıt ve yazıya aktarılması geç bir devredir. Örneğin bir çok hadisenin vuku bulduğu zaman ile yazıya dönüştüğü zaman arasında epey bir zaman farkı vardır. Ayrıca hatırat ve yazılı belgeler XV. Asırda daha ivme kazanmıştır. Kuşkusuz Kolomb öncesinde bir çok denizci tarafından Amerikan kıtası ile ilgili şifai bilgi bulunmakta idi. Ancak bunun yazı ve hatıratlara aktarılması bağlamında Kolomb mevcut haliyle ilk dir. Diğer yandan kesin olan bir şey var ki, o da Kolomb’un hatıratında “Kolombia kıyısında bir cami vardı” iddiasının bulunmamasıdır. Bu konuyu da daha ziyade bulunan ortamın konteksti içinde okumak ve anlam yüklemek gerekmektedir.