Rakı şişede durduğu gibi mideye girince durmuyor. Kimin ne içeceği kendi bileceği iştir ama aynı gemide olduğumuza göre etkilendiğim kadarıyla beni de ilgilendiriyor.

Rakı şişede durduğu gibi mideye girince durmuyor.

Kimin ne içeceği kendi bileceği iştir ama aynı gemide olduğumuza göre etkilendiğim kadarıyla beni de ilgilendiriyor.

Dünya Sağlık Örgütü dünyada işlenen suçlar üzerinde alkolün etkisini araştırmış. Buna göre cinayetlerin işlenmesinde alkolün etkisi yüzde 85.

Demek ki, alkol tüketimi sıfıra indirilse cinayetlerde yüzde 85 oranında azalma olacak.

Alkol tüketimini sıfıra indirmek mümkün değil ama asgariye indirilemez mi?

Aileden başlayarak her platformda ve her seviyede alkol tüketiminin olmaması için beden dilimizi kullanamaz mıyız?

Soruyu şöyle tevcih edeyim:

Dünyada cinayetleri 'arzu' edenler olabilir mi?

Terör ve psikolijik arızası olanlar hariç. Bunlar istisnalardır.

Ben akl-ı selim genel durumdan söz ediyorum.

Cinayetleri 'arzu' edenler var mı yok mu bilemem ama alkol fabrikaları halen çalışıyor ve yenileri de inşa ediliyor.

Sağlık sektörü ve kolonya yapımında kullanılan alkolden söz etmediğimi ifade etmeye herhalde gerek yok.

Alkole taraftar olanlar, dolaylı olarak cinayetler 'işlensin' demezler/demeleri beklenmez ama alkolün cinayetlerin işlenmesinde 'iklim' oluşturduğunu görmeyelim mi?

Kimsenin 'keyfine' karışmayız fakat bir 'keyif' uğruna cinayetlerin işlenmesine alakasız kalınması ma'şeri vicdanı sızlatmaz mı?

Daha başka 'faziletleri' var alkolün.

Tecavüzlerin yüzde ellisi, alkol sebebiyle gerçekleşiyor.

Yani mütecavizlerin yarısı sarhoş.

'Ayyaş' ifadesini kullanmak istemiyorum. Zira 'Ayyaş' sevgili peygamberimiz döneminde Eshab-ı Kiram'dan birinin ismidir.

Mütecavizlerin yüzde ellisi sarhoş ise hangimiz böyle bir saldırıdan masun olabiliriz?

Daha var:

Şiddet olaylarının yüzde 50'sinin sebebi alkol.

Şiddet, gücün kontrol dışına çıkmasıdır.

Alkol alınınca akıl 'savuşuyor'.

Hangimiz 'aklı savuşan' biriyle karşılaştığı zaman kendini emniyette hissedebilir?

Komşumuz alkolik olsa rahat olabilir miyiz?

Düşünün, alkolik bir komşunuz var. Meyhanede 'demlenmiş' akşam evine dönüyor. 'Yanlışlıkla' senin kapına dayandı.

Ne yaparsınız?

İnancımızda komşu hukuku diye bir gerçek var.

İnsanlık var.

Zor bir durum değil mi?

Yetmedi.

Dünya Sağlık Örgütünün tespitine göre trafik kazalarının yüzde 60'nın sebebi alkol.

Buyurun.

Siz, araba kullanırken istediğiniz kadar dikkatli olun.

Karşınızdan gelen bilmem kaç promil alkollüyse, ne yapacaksınız?

Araba kullanmanız şart değil.

Kaldırımda yürürken bile bilmem kaç promil alkol almış biri gelir size çarpabilir.

Şimdi geldik son kısma:

Yine Dünya Sağlık Örgütünün araştırmasına göre kadına şiddet vakalarının yüzde 70'inin sebebi alkol.

Dünyadaki feministlerin 'kadını güçlendirme' laflarını anlamaya çalışıyorum ve anlıyorum. Zira biliyorum ki kadın, Batı dünyasında 19. Asır itibariyle 'eşya' gibiydi.

8 Mart günü olarak kadın hakları şeklinde 'kutlanan' gününün özü, haklarını alamayan kadınların isyanıyla ilgilidir.

Kadın çalıştırılıyor fakat hakkını alamıyor.

Neyse bu hususun bizim başlığımızla doğrudan ilgisi yok.

Tekrar dönelim 'kadına şiddet' meselesine.

'Kadına şiddet' vakalarının yüzde 70'i alkol ise, 'içmeyin şunu' diyemiyoruz.

Alkol 'almayın' diyemiyoruz ama alkol sebebiyle kadına şiddetin yüzde 70'i 'içmeyin şunu' dediğimiz şeyden kaynaklanıyor.

Ben şahsen şunu merak ediyorum:

Acaba İstanbul Sözleşmesini savunanlar, kadına şiddet meselesinde alkol unsurunu hiç dikkate aldılar mı?

Bana çok tuhaf geliyor İstanbul Sözleşmesini savunanların argümanları.

Mesela deniliyor ki, İstanbul Sözleşmesinin bir maddesinde; 'namus vs gibi kavramların kökü kazınmalıdır'.

Cinsel yönelimi teşvik eden maddeler var.

Deniliyor ki, 'şiddete maruz kalan bir birey, LGBT'li olursa, ne hali varsa görsün mü diyeceğiz' diyor İstanbul sözleşmesini savunanlar.

Yahu bunun için ayrıca mevzuat oluşturmaya gerek var mı?

Şiddete kim maruz kalan herkesin yardımına gidilir.

Haksızlığa maruz kalan her varlığa yardım edilir.

İnsan olması şart değildir.

Hayvan, bitki veya eşya, fark etmez.

İslam irfanı bunu gerektirir.

Milletimiz bu anlayışı Ahilik kültürü şeklinde formüle etmiş.

Ama kim ilgileniyor kendi kültürümüzle?

Gözümüz daima dışarıda!!

Tekrar dönelim alkol meselesine.

'Alkol bütün kötülüklerin anasıdır' diyemiyoruz.

Ama tecavüzlerin yüzde 50'si alkol sebebiyle gerçekleşiyor.

Kadına şiddeti önleyelim diye bar bar bağırıyorlar fakat aynı kesim alkol meselesinde 'sukut' etmeyi tercih ediyorlar.

Ne oldu bize?

Neyimizi kaybettik?

Cinayetlere 'hoşgörülü mü' olacağız?

Tecavüzler alkollü olunca sessiz mi kalalım?

Kadına şiddet uygulandığında, bunun sebebi alkol ise 'çağdaşlık aşkına' sineye mi çekelim?

Söyleyin dostlar!

Alkol istihlakinin (tüketiminin) asgariye indirilmesi hepimizin arzusudur ama bu, toplumda barış ve emniyet içinde yaşamak için yeterli midir?

Kısmen yeterlidir.

Başka ne olabilir?

Sağlıklı nesillerin yetiştiği/yetiştirildiği kuruluşlara ihtiyaç vardır.

Bahçe duvarının dışında sigara içen 'eğitimcilerimizin' olduğu eğitim 'kurumlarında' maalesef sağlıklı nesiller yetiştiremiyoruz.

Kapalı mekanda sigara içilmiyor ama okul kapısının önünde ve öğrencinin gözlerine soka soka sigara içen 'eğitimcilerimizle' zararlı alışkanları önleyebilir miyiz?

Gömleğinin sol cebinde sigarası olan babanın oğluna 'sigara içme oğlum' ikazın ne kadar etkili olabilir?

Personelinden öğrencisine kadar hiç sigara içilmeyen eğitim yuvalarına muhtacız.

Sigara örneği vermem sebepsiz değil.

Sigara, zararlı alışkanların eşiği olarak görülür de ondan.

Devletimiz ve devletimizin ilgili kuruluşları zararlı alışkanlara karşı tedbirler almaya çalışıyor. Bu devletimizin temel görevlerinden biridir.

Bunun yanında toplumun kılcal damarlarına kadar girmiş olan sivil toplum kuruluşlarının da bu hususta katkıda bulunmaları beklenir.

Devletimizi temsil eden hükümetler bir taraftan kamu kuruluşlarında zararlı alışkanlara karşı mücadele verirken toplumda faaliyet göstermekte olan; personelinden öğrencisine kadar sigara dahi içilmeyen kuruluşlara destek vermelidir.