Ünlü bir sözdür ; “Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.” der geçmişin bilge dedeleri. Bu söz tam olarak neyi ifade ediyor olabilir diye düşünüyordum.

Ünlü bir sözdür ; 'Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.' der geçmişin bilge dedeleri. Bu söz tam olarak neyi ifade ediyor olabilir diye düşünüyordum. Deve, hendeği nasıl sevmezse cahil de yeni bir sözü dinlemeye, anlamaya kapalıdır çoğu zaman. Kulaktan dolma öğrendikleriyle bir ömür geçirir. Başka bir ömür bağışlansa bile o ömrü de çarçur eder. Öğrenmeye, değişmeye kulağı sağır, gözü kördür fikrine anlayacağınız.

Bireyler için böyle olduğundan kuşkum yok da sosyal dinamikler yani toplum için başka mıdır? Bürokrasinin tuhaf ve anlamsız uyuşuklukları, kör ve zifir gibi kara olan cahillikleri, toplumları sardı mı insanın da geleceği zifiri bir hal alıyordu. Ondan sonra yöneticisi cehalet olan unsurlar türeyiverir başımızda. Öyle ya; cahilliğe tutsak insanı ramazan davulu çalsanız da kaldıramazdınız o derin ve bir o kadar da tatlı uykusundan...

Az biraz basiret şerbetinden yudumlamış insana, derinlik kazanmış cahilden daha fazla şey anlatmak hatta izah etmek mümkün görünüyor olsa bile, yine de yarı cahile bir şeyler anlatmak çok kolay değildir. Niye ki diye sorular aklımızın ön cephesinde dolaşmadan cevaplamak gerekir.

Nedeni şu ki; bir kere yarım yamalak bildiklerini ya da bildiğini zannettiklerini yani oradan buradan duyduklarını tıraşlamak gerekir. Mümkünlük sorgulanmadığında herkese birçok şey mümkünmüş gibi geliyor nasıl olsa!

'Boşa' demeyelim de zorlu ve sürekli bir uğraştır bu. Aydınlanan insan; sorular sormak, sordukça özgürleşmek, kölelikten var oluşun da amacı olan insanlığa geçmek ister ama bu süreç zorlu ve bedelli bir süreçtir. Sancılı ve ağrılı zamanların başlangıcı olabiliyor. Kölelikten insanlığa atılan adım aynı ana rahminden dünyaya atılan bir adım gibidir. Bu yüzden doğumun karşısında olanlar; boyun eğeni ve diz çökeni ayağa kaldırmak için çabalamazlar. Çabalayanlara da ölümlerden ölüm beğendirirler! Bedenin ölümü değil sözünü ettiğim. Gerçi o da olmuyor değil ama fikrin ölümünden bahsediyorum daha çok. Ne kadar da dengesizler! Neyse…

'Cahilin cahile bir şey öğretmesi, kaldırım taşıyla kuluçkaya yatan bir tavuktan çifte yumurta beklemeye benzer' der yazarın birisi. Cahil şovenizmlerin gözüyse başkasının kümesindedir. Erdem manasında kullanılan takva, onlar için şişirilmemiş balon, altı yarılmış sepettir. Hiçbir şey dolmaz o sepete, ya da nefesiniz yetmez delik balona. Nefese yazıktır yani! Rahatsızlar mı bu durumdan? Aksine çok memnunlar ve nasılsa bir şeyin farkında değiller.

'İşime öyle geliyor' memnuniyetidir bilhassa. Cahilin başka bir cahili eğitmesi, yön göstermesi ya da tavsiyede bulunması çok zordur ama birinin diğerini tahakküm altına alıp kukla gibi kullanması yani yönetmesi hayal değildir. Hep gerçek olmuştur. Hep gerçek olarak kalacaktır.

Kim Onlar!

Tanıyorsunuz o köşe başında dikilen tesbih(t)çileri. Kıraathane kültürünü kahvehane kültürüne çevirenleri, 'canımı sıkma canını sıkarım diyenleri' -ver laan adresini! diyenleri'. Hele kadınlardan birisi taciz ya da tecavüz mağduru olamasın hiç! Öyle bir hadisede ne soy ne de sop bırakanları. İşte bu arkadaşları cehalet ve şiddet sarmalında görebilirdik artık.

Anasının gözü cahilleri saf insanlar ile bir tutmamak gerekiyordu. Birisi sütten çıkmış ak kaşıkken diğerinin sütten ağzı yanmıştır çok kez. İmam yellenirse cemaati siz düşünün! Meselesini hatırlarsınız. İmam yellensin de biz de yolumuzu bulalım diyen müşkülpesent cahil ile saflık aynı şey olabilir miydi? Olamazdı tabi ki. Safları yalan konuşurken gördünüz mü hiç? Kıymaya renk versin diye boyadığını da göremezsiniz. Mercimeğe taş karıştırırken, kentin doğal mekanlarına taştan kuleler dikerken ya da aldığı ihaleler sayesinde halkı fakirleştirirken gördünüz mü? Göremezsiniz. Saflık başka cahillik başkadır ayırt edilmeli artık.

Şimdi onlar dışarıda aydınlık dünyanın karanlık tarafını yansıtıyorlar. Biz de dışardayız ama