Akıl ve insan

Allah’ın biz insanlara rahmet ve devlet olarak bahşettiği nimetlerin en kıymetlisi en anlamlısı nedir diye sorsalar tereddütsüz akıl derim. Akıl, kâinatta yalnızca insanoğluna verilen bir büyük lütuf, çok özel bir ihsanıdır.

Akıl, öylesine büyük bir nimettir ki biz, geçmişimizi onunla öğrenir, halimizi onunla yaşar, geleceğimizi onun aydınlığında tanzim ederiz. Biz, bize bahşedilen bu nimet sayesinde; iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini, doğruyu-yanlışı, hayrı-şerri, faydayı-zararlıyı onun rehberliğinde ve hakemliğinde ayırt ederiz. Kısacası bizi, yaratılmışların en şereflisi kılan akıldır.

Öğrenme, anlama, ayırt etme, düşünme, sorgulama, karar verme, tedbir alma gibi pek çok hasletin membaı olan aklı; Yaratan vücudumuzun en yükseği olan başımızda hem de üç kat zar ile muhafazalı beynimize yerleştirmiş ki kadrini, kıymetini bilelim, onun önderliğinde hareket edelim. Nasıl ki ölüm hakikati, insanı bu dünyanın geçiciliği ile yüzleştiriyorsa; akli dengesi yerinde olmayanlara bakmak da bizim ne büyük bir hazineye sahip olduğumuz gerçeğini yüzümüze haykırmaktadır.

Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in-Sallallahü aleyhi vesellem; “Allah, aklı yaratınca onu konuşturdu, ardından ona: "Beri gel." dedi, akıl beri geldi. Sonra: "Geri git." dedi, akıl geri gitti. Sonra şöyle buyurdu: İzzetim ve celâlim hakkı için senden daha sevimli bir şey yaratmış değilim. Senin eksiksiz, olgun halini ancak sevdiğim kimselere bahşederim. Sadece sana emreder, yalnız sana yasaklarımı yöneltir, sırf seni cezalandırır ve yalnızca seni ödüllendiririm.”, diye önemine ve önceliğine vurgu yaptığı bu mükemmel ve muhteşem nimeti, bizler yerinde ve yaradılış amacına uygun kullanabiliyor muyuz? Allah’ın, biz insanlara bahşettiği bu muazzam serveti; ömür denilen hayat yolunda nerelere, nelere ve nasıl harcıyoruz?

Bir kulak verin yeryuvarlağında akıl sahiplerinin sebep olduğu çığlıklara. Bir görün insanın insana yaptıklarını… Bir sorun kendi kendinize bir yanda çocuklar açlıktan ölürken öte yanda silahlara ödenen akıl almaz paraları… Bir düşünün hırsın harlandırdığı ateş ile kanın gözyaşının ve acının artarak devam ettiği dünyamızı ve onu söndürmek iradesini kendinde bulamayan akıl sahiplerini… Sonra üst aklın direktiflerini mi beklersiniz yoksa “insan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz” diyen Albert Einstein de akıl çemberinize alarak akıl ve iradenizle yapabileceklerinizi mi hesap edersiniz varın siz karar verin.

Kuran-ı Kerim’de akılla ilgili 75 ayet vardır. Akıl sahipleri olarak bizlere hitap eden Allah, gönderdiği bu ayetlerde bizlere aklımızı başımıza almamızı, aklımızı kullanmamızı böylece doğrularda buluşacağımızı, aklını kullanmayanların hüsranda olacağını beyan etmektedir. Beni en çok da A’râf Suresi 155. Ayeti düşündürmektedir. "İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım?"

Hacı Bektaşi Veli’nin “İslam'ın temeli ahlâk, ahlâkın özü bilgi, bilginin özü de akıldır.”,dediği bu muazzam gücü, atalarımız da tecrübeleriyle birleştirerek bizlere öğüt olarak bırakmışlardır. “Akıl kişiye sermeyedir.”,“Akla gelmeyen başa gelir.”,“Akıl yaşta değil baştadır.”,“Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.”,“Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.”,“Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır.”,“Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.”, “Ağaçtan maşa, aptaldan paşa olmaz.”

10.000 kişiden yalnızca bir kişinin düzenli kitap okuduğu, bizim gibi okuma özürlü, TV kolik toplumlarda kişilerin iradelerini ele geçirmek ve akıllarına ambargo koymak için 7/24 yoğun propaganda ve algı yöntemleri ile beyin yıkamak, sonuçta kitleleri istenilen yöne sevk etmek oldum olası beni dehşete düşürmekte ve korkutmaktadır. Şu bir gerçek ki “aklın buyruğuna girmeden hayatın kötülüklerine karşı başarı kazanılamaz.” Eğer biz, yaşamak ve yaşatmak istiyorsak mutlaka ve mutlaka aklımızın önderliğinde irademizi ve sağduyumuzu harekete geçirmeliyiz. Yoksa daimi hareket halinde on milyardan fazla nöronlu, hızı saatte 273. 6 km.ye varan sinir sinyalleri ile 3 ila 1000 Terabayt kapasiteli beynimizi bir ömür başımızda boşuna taşımakla kalmaz; onu yaradılış amacına uygun kullanmadığımız için ebedi cehennemi de kendimiz için hazırlamış oluruz.