ABD’nin yeni Ortadoğu politikasının şifreleri

ABD’nin geçen hafta Cuma günü sabah saatlerinde Suriye’nin en önemli hava üslerinden biri olan Şayrat üssüne saldırı düzenlemesi uluslararası siyasetin tansiyonunun yükselmesine yetmiştir. Üssün Suriye açısından önemi, en önemli saldırı merkezi olmasından ve İran ve Rusya tarafından da sıkça kullanılmasından kaynaklanıyor. ABD operasyonunun, Esed rejiminin vahşi ve gayri insani bir şekilde gerçekleştirdiği kimyasal saldırıdan hemen sonra yapılması, muhtemel tepkileri azaltmış ve geniş bir uluslararası destek bulmasına sebep olmuştur.

Ancak, ABD’nin 59 Tomahawk füzesiyle icra ettiği askeri operasyonun, Suriye’deki insani trajediden kaynaklanan sebeplerden ziyade iç sebepler, yeni bölgesel siyasi hesap ve stratejik mülahazalarla gerçekleştirildiği aşikârdır. Zira insani faktörler temel sebep olsaydı Suriye’de altı yıldır devam eden sivil katliamlara ve meydana gelen bunca insanlık dışı vahşete seyirci kalınmazdı. Dolayısıyla ABD açısından Esed rejiminin kimyasal silah kullanması, Başkan Trump’ın yeni Ortadoğu politikasının şekillenmesi ve iç siyasette maruz kaldığı baskının hafifletilmesi bakımlarından mühim bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Başkan Trump’ın göreve başlamadan evvel muhtemel Ortadoğu politikasıyla ilgili bundan önce yazdığım bir makalede ifade ettiğim üzere, Amerikan devlet bürokrasisi ve aklı Suriye’de yeni bir satranç oyunu peşindeydi ve tasavvur ettikleri stratejik planlarını tatbik için hazırlık yapıyorlardı. Neticede beklenen fırsat kimyasal saldırı sonrasında elde edilmiştir.

Yine mevzubahs yazıda, bekle-gör politikası takip eden Obama’nın Ortadoğu’da oluşturduğu güç boşluğunun Rusya ve İran tarafından doldurulmasına Washington’un seyirci kalmayacağı ve buna karşı yeni bir stratejik kurgu geliştireceğinden bahsetmiştim. Daha sonra Başkan Trump’ın göreve gelmesinin akabinde Ortadoğu trafiğine hızlı bir dalış yapmasına ve peşinden de yeni planlamalarına şahit olduk. Geçtiğimiz Cuma günü icra edilen operasyon ise yeni ABD stratejisinin işaret fişeklerini gözler önüne sermiş oldu.

ABD’nin genel Ortadoğu politikalarına bakıldığında bunun üç temel sacayak üzerine oturduğu görülür: 1) Ortadoğu’da stratejik hâkimiyetini korumak, 2) petrol ve doğal gaz kaynakları üzerindeki kontrol tekelini devam ettirmek, 3) İsrail’in güvenliğini sağlamak. Başkan Trump’la birlikte buna üç ayak daha eklenmiştir. Suriye’de ABD’nin alan hâkimiyeti ve nüfuzunu genişletmek, İran’ı dengelemek ve DEAŞ’la mücadeledir.

ABD saldırısının siyasi ve stratejik iz düşümlerine bakıldığında bunun geniş bir coğrafi hinterlanda hitap ettiği söylenebilir. En başta verilen mesaj Amerikan politikasının bundan böyle sertleşeceği ve Obama’nın takip ettiği havuç politikası yerine cebri yöntemleri de ihtiva eden şahin bir siyaset güdeceğidir. Bu mesaj başta Esed rejimi olmak üzere Rusya, İran, Çin ve Kuzey Kore gibi ABD’nin rakip ve hasımlarına verilmiştir. ABD saldırısı sonrası Rusya ve İran’ın yaptığı sert açıklama ve suçlamalar Ortadoğu’daki siyasi gerilimi ve jeopolitik riskleri tırmandırmıştır.

Zira 2000’li yıllardan itibaren uluslararası sistem; başat hegemon aktörün güç tekelini kaybetmesi ve denge düzenine oturmayan yeni sistemik güç yapılanması nedeniyle siyasi kontrol ve etki alanını zaafa uğratmıştır. Bu yeni konjektürel durum ise uluslararası sistemin bir belirsizlik girdabına doğru sürüklenmesine neden olmuştur. Dolayısıyla, Ortadoğu veya başka bölgelerde oluşacak olan jeopolitik kriz ya da vekâlet savaşlarının bir sıcak savaşa dönüşme riski oldukça artmış durumdadır.

Türkiye ise, Esed rejiminin kimyasal saldırısına tepki olarak Amerikan operasyonuna insani gerekçelerle olumlu yaklaşmıştır. Ancak, bu durumun henüz nekahet devresinde olan Türk-Amerikan ilişkilerine hemen etki yapması beklenmemelidir. Suriye politikası konusunda iki ülkenin bir stratejik dilemma içine düştükleri malumdur. Ankara ve Washington bir taraftan Esed rejiminin yıkılması hususunda mutabık kalırken diğer taraftan DEAŞ’la mücadele konusunda ise tezada düşmüşlerdir. ABD’nin takip ettiği yanlış DEAŞ stratejisi sebebiyle Suriye’de yeni bir düzen oluşturma ve siyasi istikrarı sağlama meselesinde ciddi bir mesafe kat edilememiştir. ABD, İngilizlerin bir asır önce takip ettikleri Rusya’ya karşı Kürtleri kullanma stratejisini uygulamada ısrar etmekte ancak bunun artık modasının geçtiğini görememektedir. Ayrıca, ABD’nin temel kozu olan PKK-PYD kartına Rusların da oynadığı ve yönlendirdikleri görülmektedir.

Sonuç olarak Türkiye, Kıta Avrupa’sı ile Anglo-Sakson ittifakı ve Rusya’nın başını çektiği Asya Bloğu arasında jeopolitik bir öneme sahiptir. Jeopolitiğin en etkin kullanıldığı yöntem denge siyasetidir. Denge siyaseti, herhangi bir büyük güce angaje olmadan uluslararası siyaset ve rekabetten neşet edecek risk ve fırsatları mahirane değerlendirme sanatıdır. Türkiye’nin de bundan sonraki süreçte yapması gereken budur.