Türkiye ile AB ilişkileri her ne kadar iyi gitmese de ilişkiler tamamen koparılmış değil ama git gide umutlar tükenme noktasına gelse de AB ne Türkiye’yi AB’ye almak istiyor ne de Türkiye’siz yapabiliyor

Türkiye ile AB ilişkileri her ne kadar iyi gitmese de ilişkiler tamamen koparılmış değil ama git gide umutlar tükenme noktasına gelse de AB ne Türkiye'yi AB'ye almak istiyor ne de Türkiye'siz yapabiliyor özellikle son yıllarda Suriye iç savaşının patlak vermesinden beri aslında AB, Türkiye'ye gebe durumda, bu gidişat ilerleyen zamanlar da ne şekil alacak doğrusu merak konusu AB bizi birliğe alır mı bu hala belirsizliğini korurken biraz geçmişten günümüze Türkiye ve AB ilişkilerini hatırlayalım.

Türkiye, Demokrat Parti iktidarında Başbakan Adnan Menderes, 31 Temmuz 1959 tarihinde insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Avrupa Ekonomik Topluluğu, Türkiye'nin yaptığı başvuruyu kabul ederek üyelik şartlarını gerçekleştirinceye kadar geçerli olmak üzere bir ortaklık anlaşması önermiştir. Bu anlaşma 12 eylül 1963'te imzalanmış olup ve 1 aralık 1964'te yürürlüğe girmiştir. Ankara anlaşması, ülkemiz ile Avrupa Birliği'nin ilişkilerinin hukuki olan temelini oluşturur. Ankara anlaşması, Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na entegrasyonu için hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olmak üzere üç devre öngörmüştür. İlk dönem, anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Aralık 1964 itibariyle başlamıştır. Taraflar arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik hazırlık dönemi olarak belirlenen bu dönemde, Türkiye herhangi bir sorumluluk üstlenmemiştir. Ortak ilişkilerinin işleyişine yönelik iki taraf arasında bazı kurumlar oluşturulmuştur. Bunlar arasında en üst düzey karar alma organı ise Ortaklık Konseyi'dir. 13 kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokolü ile birlikte, Ankara anlaşmasında öngörülen hazırlık dönemi sona ermiştir ve geçiş dönemine ilişkin şartlar belirlenmiştir. Bu dönemde taraflar sanayi ürünleri, tarım ürünleri ve kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ve Gümrük Birliği'nin tamamlanması ön görülmüştür.

Türkiye ve AB ilişkileri, 1970'li yılların başından 1970'lerin ikinci yarısına kadar, siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı istikrarsız bir duruma düşmüştür. 12 eylül 1980 askeri darbesinin ardından ise ilişkiler askıya alınmıştır.

Tarihler 1983 yılını gösterdiğinde Türkiye'de sivil iradenin yeniden kurulması ve 1984 yılından itibaren Türkiye'nin ithal ikameci politikalarının hızla terk etmesi ile beraber, Türkiye'nin dışa açılma süreci başlamıştır. Böylece askıya alınan Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu ilişkilerinin yeniden canlandırılma süreci başlamıştır. 14 nisan 1987 tarihinde, Ankara Anlaşması'nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden, üyelik başvurusunda bulunulmuştur. Türkiye'nin bu başvurusu ile ilgili görüşünü Komisyon 18 aralık 1989'da açıklamıştır ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca , Türkiye'nin Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik , sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade etmiştir ve bu nedenle üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık anlaşmasının çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi önerilmiştir. Bu öneriyi Türkiye olumlu değerlendirmiş ve Gümrük Birliği'nin Katma Protokol'de ön gördürüldüğü şekliyle 1995 yılında tamamlanması için gerekli hazırlıklar başlatılmıştır. Yapılan müzakereler sonucunda 5 mart 1995'te Ortaklık Konseyi toplantısında alınan kararlarca Türkiye ve AB ortaklık ilişkisinin son dönemine geçilmiştir. Gümrük birliği, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne ile bütünleşme hedefinde ortaklık ilişkilerinin en önemli aşamalarından biridir ve Türkiye – AB ilişkilerine de ayrı bir boyut kazanmıştır.

10-11 Aralık 1999 Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesi Türkiye- AB ilişkilerinde dönüm noktası olmuştur. Bu zirvede Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmıştır ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin dille ifade edilmiştir. Helsinki Zirvesinde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye içinde Katılım ortaklığı belgesi hazırlanmasına karar verilmiş olup, bu hazırlanan belge 8 Mart 2001 tarihinde AB konseyi tarafından onaylanmıştır. Katılım Ortaklık Belgesi'nde yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik program ve takvimimizi içeren Ulusal Program, 19 mart 2001 tarihinde Hükümetimiz tarafından onaylanarak Avrupa Komisyonuna 26 mart 2001 tarihinde tevdi edilmiştir. İlerleyen 2003, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa Birliği tekrar gözden geçirilmiştir.

Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda kararlılığını her fırsatta ortaya koyan siyasi irade, reform çabalarına da ivme kazandırmıştır. Böylece, müzakerelerin açılması için ön şart olan siyasi kriterlerin karşılanmasına yönelik uyum yasası paketleri yoğun bir şekilde Meclis'ten geçirilmiştir. Bu çerçeve de 2002-2004 yılları arasında 8 uyum paketi, 2001-2004 yılları arasında da2 Anayasa Paketi TBMM'de kabul görmüştür. 17 aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde, Türkiye- AB ilişkilerinde bir dönüm noktası daha yaşanmış ve Zirve'de Türkiye'nin siyasi kriterleri yeteri ölçü de karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005'te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır. 3 ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'da yapılan Hükümetler arası Konferansı ile Türkiye resmen Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerine başlamıştır. Yine aynı gün bir basın toplantısı düzenlenerek Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi yayımlanmıştır. Böylece Türkiye ile AB arasında yeni bir döneme girilmiştir. Katılım Müzakerelerinde mevcut durumda şu ana kadar 16 fasıl müzakerelere açılmış, bir tanesi geçici olarak kapatılmıştır. Bazı üye ülke ülkelerin siyasi engellemeleri ve Kıbrıs sorunu müzakere sürecini ipotek altına almıştır. 2006-2010 yılları arasında 13 fasıl müzakerelere açılmışken, açılmayan fasılların büyük bir bölümü siyasi engellerine takıldığı için, 2010-2013 dönemimden yalnızca 1 fasıl müzakereye açılabilmiştir. 17 Mayıs 2012 yılında ise Türkiye ve Avrupa Komisyonu arasında Pozitif Gündem başlatılmıştır. Pozitif Gündem, Türkiye-AB ilişkileri açısından bazı önemli konulardaki işbirliği güçlendirilmesini ve siyasi fasıllar dahil olmak üzere, oluşturulan çalışma gruplarıyla teknik açılış/kapanış kriterlerinin en kısa sürede yerine getirilmesini amaçlayan bir çalışma yöntemi olarak düşünülmüştür. Pozitif Gündem, 2014 yılında Avrupa Komisyonu Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Štefan Füle'nin yerine Johannes Hahn'ın göreve gelmesiyle sona ermiştir.

Son olarak Türkiye- AB ilişkileri bitmiş değil halen devam etmektedir. Avrupa Birliği, Türkiye'yi uzun senelerdir kapısında bekletmektir bizim gibi böyle bir ülkede yoktur sanırım. AB, Türkiye'yi daha kaç sene kapısında bekletir buda ayrı bir muamma olmakla beraber, bakalım önümüzde ki süreç bizlere neler gösterecek. Bölge barışı ve Dünya barışı adına ilişkilerin her zaman iyi olması dileğiyle.