Evvela ‘’ Biz Masumuz ‘’ ve sonrasın da ‘’ Kime Güvenelim ‘’  başlıklı yazılarımdan sonra, aynı minvalde bir üçüncü yazıyı kaleme alarak okları üzerime çekmek ve kendimi hedef tahtasına koymak gibi bir niyetim elbette yok.

Evvela '' Biz Masumuz '' ve sonrasın da '' Kime Güvenelim '' başlıklı yazılarımdan sonra, aynı minvalde bir üçüncü yazıyı kaleme alarak okları üzerime çekmek ve kendimi hedef tahtasına koymak gibi bir niyetim elbette yok. Tam aksine, herkesin bana ya da başka mecralara göndermek üzere oldukları oklarını ve hedefi tutturduklarında atacakları haz naralarını kendi üzerlerine doğrultmaları gerektiğine inancımdır beni bu minvalde yazmaya iten saik.

Kendilerini temize çıkaran suç katmerlileri olan herkesi bir an vicdanı ile baş başa bırakmak, ellerini vicdanlarına koymak ve tüm yakıcılığına rağmen ortaya koyduğum ve koyacağım tespitler üzerinden biraz düşünceye salmaktır niyetim.

Gelelim üçüncü yazımızın konusuna!

Evvela İstanbul ve akabinde Antalya da iki ailenin art arda intiharları, ülke genelinde infial yaratmış!!

Üstelik bu intiharların maddi sebepler ve çıkmazlar sebebiyle vukuu bulmuş olması da tüm Türkiye halkını derinden etkilemiş ve herkes derinden müteessir olmuş!!

Hal ve durum böyle büyük sarsıntılara (!) sebep olduğu olaylara karşın, benim de bu iki aileye 4*4=8 gibi bir yaklaşımı mı garip mi karşıladınız yani?

Ya da beni duygusuz, hissiyatsız ve bir o kadar da vicdansız adam diye mi niteliyorsunuz?

Nasıl, ne şekilde ve hangi sıfatlarla tanımladığınıza dair elbette üç aşağı beş yukarı tahminlerim yok değil. Lakin sizleri biraz sabretmeye, yazımın tamamını okumaya ve sonra da okuduklarınız üzerine biraz düşünmeye ve en nihayetin de sindirimi kolay ise sindirmeye ve el hak sonrasın da payıma düşenin giyotin olduğuna hükmediyorsanız eğer, eyvallah…

İntihar eden ailenin yakınlarını ziyaret eden siyasetçiler, bu intiharlar üzerinden vicdan kasan cibilliyetsizler, olaylara dair yeteri bilgi sahibi olmadan envai tür yakıştırmalarda bulunanlar, elbette iğrenç duyduğum tabakanın en üst seviyesinde olduklarının altını çizmek istiyorum.

Eveeeetttt

İntihar eden her iki ailenin de maddi yetersizlik sebebiyle intihar etmiş olduklarından hareketle, bin bin türlü duygu kemiren yaklaşım sergileyenler annesinden, babasından, yakın akraba ve komşularından yana kılı dahi kıpırdamayan olduklarına, evvela kendi nefisleri şahit değil mi yani!?

Yine bu duygu kemiren varlıkların bir çoğunun annesini ve babasını huzur evlerine gönderen, göndermeyenlerin ise anne ve babayı ziyaret edip hal hatırını dahi sormayanlar olduklarına hem kendi nefisleri ve hem de her gün tanık olduklarımız şahit değil mi yani!?

Maddi durumları yerli yerinde olmasına rağmen, kapı komşusuna dahi görünmeden sıvışan, birincil akrabalarının bile kapısını bir ihtiyaçtan dolayı dövmemeleri için her türlü yavşak hal ve hareketler içerisine girenlerin yine aynı zümre olduğuna hepimiz şahit değil miyiz yani?

Sağımda ve solumda ki insanların ahvali nedir? Diye sormak bir kenara, böylesi bir güdü içerisinde bile olmayan, yaşamı sadece kendisine has kılan ve kendisinden başkasını gözü görmeyenler bizler değil miyiz yani?

O intihar eden ailelerin bir tanesi bizlerin kapısını çalsa, bir akşamlık ekmek, sadece ekmek istiyorum deseler, kaçımızın bu talebe olumlu cevap vereceğimizden yana kendimizi tanımıyor muyuz yani?

İntihar edenlerden vaz geçtim, aynı durumda olan milyonların olduğunu ve bu insanların da aynı vahim durumun tam eşiğinde olduklarını bilmediğimizi mi iddia ediyoruz yani?

Nice nice hayatların pervasızca tüketildiğinden, nice nice gençlerimizin gözlerimizin önünde bozuk para misali harcandığından, nice temiz insanların salt duygusuz ve duyarsız oluşlarımız sebebiyle içten içe heba oluşlarından habersiz miyiz yani!?

Şefkat, merhamet ve insani tüm melekelerimizin devreye girmesi için başka dörtlerin aynı vahim akıbet ile karşılaşması mı gerekiyor yani?

Çürüyüp gideceğiniz çok iyi bildiğimiz ama aynı oran da başka insanlar ve aileleri için bir umut ve ışık olacak organlarımızın; nasıl devasa anlam ve önem taşıdığını fark etmek için evlatlarımızın organ nakline gereksinim duyması mı gerekiyor yani?

İki yüz gram kanın nasıl hayati bir önem taşıdığını anlamak ve gerekli özveride bulunmak için; gecenin bir vaktinde canparelerimizden birisine acil kan lazım olması mı gerekiyor yani?

Hadi koyalım ellerimizi vicdanlarımıza, hangimiz, kaçımız anne ve babalarımızı samimi ve içten bir kucaklamış ve aynı samimiyetle bir ihtiyaçlarını karşılamışız? Davet ve talep olmaksızın hangi yoksulun, düşkünün, ihtiyaç sahibi bir fakir fukaranın kapısını çalmış, o istemeden onun ihtiyaçlarını tespit etmiş ve derman olmuşuz?

Hepimiz birbirimizden kaçıyor ve her geçen saniye daha da açıyoruz aramızda ki mesafeleri. Anlık vicdan kasmalarla tatmin ediyoruz yüreklerimizi. Samimi, içten ve gerçekten gayretli kişilerin yok denecek kadar az kaldıklarınız hepimiz biliyor muyuz?

Ne düşünüyor ve neye dua ediyorum biliyor musunuz?

Keşke ama keşke kaybımız sadece 4*4=8 ile sınırlı kalsa…