27 MAYIS DARBESİNDEN GÜNÜMÜZE

Gazeteci Yavuz Donat, Anamurlu Eczacı Niyazi Sinanoğlu’ndan naklen anlatıyor. 27 Mayıs darbesinden birkaç gün sonraydı. Bizim apartmanın önünde askeri bir vasıta durdu. Nuri Paşa’nın kapısını çaldılar. Nuri Paşa Genelkurmay Eski başkanı ve DP milletvekiliydi. Nuri Paşa kapıyı açtı. Elinde asası, yakasında İstiklal madalyası vardı. Subay bağırdı; “Hırsızlar ! vatanı sattınız !.. Gel bizimle !”.

Nuri Paşa asasını kaldırarak; “Ben Çanakkale kahramanıyım, Milli Mücadele gazisiyim, Genelkurmay eski başkanıyım.. Bana hakaret edemezsiniz”.

Subay Nuri Yamut Paşa’ya bir tokat patlattı. Astsubay da Nuri Paşa’ya bir tekme attı. Paşa düştü. Merdivenden yuvarlandı. Gözlüğü kırıldı. Askerler koştular. Kan revan içindeki Nuri Paşa’nın koluna girerek arabaya bindirip Yassıadaya intikal ettirmek üzere götürdüler. Orada muhakeme edilirken öldü.

Nuri Paşa, Gelibolu 2. kolordu komutanı iken, Alçıtepe köyünde Saros Körfezine hakim bir tepede, 26 Haziran-12 Temmuz 1915 tarihleri arasında yapılan Sığındere muharebelerinde şehit edilen 10.000 Mehmetçik adına 1943 yılında kendi cebinden ödemek kaydıyla bir abide yaptırmıştır.

Bu vakayı niye hatırlattım?

Bu ülkede sırf Allah rızası için vatan evlatlarından talip olanlara Kur’an hizmeti veren vakıf ve dernekler var. Bu vakıf ve derneklerin bünyesinde çalışan ve devletten bir kuruş para almadan 7/24 saat prensibine göre çalışan sessiz milyonlar var. Bunlara örtülü ve örtüsüz baskılar yapılıyor. Son günlerde ve özellikle Kurban bayramına günler kala baskılar iyice artmış görünüyor.

Devleti temsil eden merciler tarafsız olmalıdır. Gayrimüslim vakıf ve derneklere hangi seviyede ihtimam gösteriliyorsa milli ve yerli olan müesseselere de aynı ihtimamın gösterilmesi beklenir. Hiç kimse ve hiçbir kuruluş rey verdi-vermedi şeklinde bölücülük yapılamaz ve yapılmamalıdır.

Yukarıda sorunun cevabını biraz daha açık vereyim; Vatan uğruna cephelerde kan akıtarak mücadele etmiş ve peygamber ocağı olan ordumuzda genelkurmay başkanlığı yapmış olan Nuri Yamut Paşa’nın hakarete maruz kalmasının tek sebebi var; DP’li olmak. Şayet Nuri Paşa DP’li değil de CHP’li olsaydı böyle bir hakarete maruz kalmazdı.

Son günlerde ülkemizde bazı dernek ve vakıflara karşı reva görülen davranış ile darbecilerin Nuri Paşa’ya karşı takındıkları tutum arasında fark var mıdır?

Soruyorum var mıdır?

Bir soru daha; 27 Mayıs darbecileri şimdi hayırla anılıyorlar mı?

Akıllı kişi sadece bugünü kurtaran değildir. Hayırlı bir iz bırakan ve hayırlı anılmayı hak edendir.

Fatih’i hayırla anıyoruz. Zira bize İstanbul’u ve Ayasofya’yı bıraktı. Gerçi biz Ayasofya’ya sahip çıkamadık. Halen de öyle.

Ayasofya’ya sahip çıkamadığımız gibi Ayasofya’da ibadet yapacak gençleri yetiştirecek ehl-i sünnet kuruluşlarının ümüğü sıkılıyor.

Ehl-i sünnet kuruluşlarına rey verdi- vermedi şeklinde baskı yapılırsa fetöcülere zemin hazırlanmış olmaz mı? Fetöcüler toplumu “hizmet” adı altında ve dini söylemlerle kandırmadılar mı?

Öyleyse fetöcülerle mücadele nasıl olacak? Türk milletinin bin yıldan beri sahip olduğu nezih itikatlarının tazelenmesiyle olacaktır bu mücadele. Bu mücadele uzun vadelidir ve işin sosyal yönüdür.

Adlî mercilerin muhakemeleri devam ediyor ve etmelidir. Fakat bu meselenin bir yönünü teşkil eder. Diğer yönü de yukarıda ifade etmeye çalıştığımız sosyo-kültürel boyutudur.

Diyanet teşkilatı toplumun dinî ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Ama yeterli değil. Ülkemizde faaliyet gösteren sivil insiyatif olarak da isimlendiren ehl-i sünnet kuruluşlarının faaliyetleriyle toplumda sağlıklı bir diriliş olacaktır ve olmalıdır.

Allah kerimdir.

Zafer inananlarındır. İnananlara saldıranların değil.