Gerek Ermenistan Devleti ve gerekse de dünyaya özellikle de Avrupa ve ABD’ye yayılmış bulunan Ermeni Diyaspora grupları 24 Nisan’ı bütün dünyada sözde “soykırımı anma günü” ilan ederek suni bir hafıza ve hayali bir tarih icad etmişlerdir

Gerek Ermenistan Devleti ve gerekse de dünyaya özellikle de Avrupa ve ABD’ye yayılmış bulunan Ermeni Diyaspora grupları 24 Nisan’ı bütün dünyada sözde “soykırımı anma günü” ilan ederek suni bir hafıza ve hayali bir tarih icad etmişlerdir. Ermeni diasporasının propaganda faaliyetleri sonucunda başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, bazı ülke parlamentoları tarafından kabul edilen bu gerçek dışı iddiaların arkasında Türkiye’ye uluslararası dayatma yoluyla sözde soykırım olayını kabul ettirmek (tanıma) ve sonra da Türkiye’den tazminat ve toprak talep etme amaçları (3-T formülü) yatmaktadır.

Peki sözde soykırımı anma gününe mesnet olarak gösterilen 24 Nisan 1915 tarihinde ne olmuştu? Bu soruya cevap aramak için tarihi kaynak ve belgelere yani kısaca tarihe bakıldığında, tarihin yüz seksen derece tersine çevrildiği ve hakikatlerin ters yüz edildiği ortaya çıkar. Malüm Osmanlı Devleti, bir Avrupa emperyalist paylaşım savaşı olan I. Cihan Harbine hiçbir dahli ve sorumluluğu olmadığı halde Kasım 1914’ün başlarında adeta yuvarlanarak sokulmuştur. Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilan ettiği bu dönemde bazı Ermeni ileri gelenlerinin Hınçak, Taşnak ve Ramgavar gibi Ermeni silahlı örgütleriyle işbirliği içinde olduğu ve isyan hazırlığı yaptığı istihbaratı üzerine Hükümet, bu kişileri devlete karşı isyan etmemeleri konusunda defaatle uyarmış ikazlarda bulunmuştu. Ancak, silahlı Ermeni çetelerin Büyük Savaşı bir fırsat bilip bağımsız Ermenistan kurma hayaliyle Erzurum, Bitlis, Adana, Maraş, Kayseri ve Sivas gibi birçok şehirlerde isyan etmesi ve sivil Müslümanları katletmesi üzerine Osmanlı Devleti bunlara karşı tedbir almaya çalışmıştır. İlk tedbir olarak 24 Nisan 1915’te isyan hazırlığı içinde olan ve aralarında siyasetçi, tüccar, memur gibi değişik meslekten 2345 Ermeni tutuklanmıştır. Bu tutuklamalar esnasında pekçok silah, mermi ve patlayıcı madde yakalanmıştır.

İşte Ermeniler 24 Nisan 1915 tarihini bu şekilde saptırarak kendilerine karşı soykırım yapılmış gibi ilan etmişlerdir. Ermenilerin tehcir edilmesi ya da Suriye taraflarına nakledilmesi henüz gerçekleşmemişti r. Bunun için 2 ay daha geçmesi gerekmiştir. Ancak, 24 Nisan 1915’ten sonra takip eden olaylar dizisi Osmanlı Hükümeti’nin Ermenileri nakletmekte ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur. 24 Nisan tarihi, aynı zamanda Çanakkale kara savaşlarının başladığı bir tarihe denk gelmekteydi. İşte, Osmanlı Devleti bir taraftan Çanakkale’de dünyanın en üstün harp teknolojisine sahip İngiliz-Fransız ve diğer düşman güçleriyle savaşırken diğer taraftan Şarkta Ruslarla harp halinde tam bir ölüm kalım mücadelesi vermekteydi. Böyle bir ortamdan istifade eden kanlı Ermeni çeteleri 17 Mayıs 1915’te Rusların da yardımıyla Van şehrini ele geçirdiler ve 50 bin Müslümanı katlettiler. Şehirde bulunan 180 bin civarındaki Müslüman nüfus ya katledildi ya da sürüldü.

Osmanlı Devleti bir taraftan doğu vilayetlerini savunabilmek ve diğer taraftan da bir iç savaşı önleyebilmek için Doğu bölgesindeki halkı buradan alarak Suriye ve Irak taraflarına nakletti. Bu nakil esnasında çeşitli ulaşım zorlukları, açlık, hastalık ve salgınlar yüzünden 200 bin Ermeni hayatını kaybetti. Osmanlı devleti bu tedbirleri almasaydı doğuda iç savaş yoluyla kan gövdeyi götürecek ve tüm doğu illeri mahvolacaktı. 10 sene incelemesini yaptığımız İngiliz arşiv belgeleri de Tehcirin bir iç savaşı önlediğini yazıyor.

Sonuç olarak tarihi ilgilendiren bu hadiseler, tarihi meselelere tek taraflı ve önyargılı yaklaşan Ermenistan ve bazı Batılı tarihçi yazarlar ve lobiler tarafından siyasi, stratejik ve ekonomik menfaatler devşirmek için istismar edilmiştir ve bu durum da halen devam etmektedir. Bir başka ifadeyle tarihin konusu olan bir mesele uluslararası siyaset ve stratejik çıkarlara alet edilmektedir. Bunun en çarpıcı örneği de her yıl 24 Nisan’da Amerikan Devlet Başkanlarının yaptığı konuşmalardır. Başkan Obama bu yılda bu olayı büyük felaket (Ermenice Meds Yeghern) diye tanımlayarak tarihi bir meseleyi siyasete alet etmiş oldu. Dolayısıyla başkan Obama’nın söylediklerinin tarihi bir karşılığı olmaması sebebiyle önemi de yoktur. Ancak, burada mesele tarihi hakikatlerin ifsat edilmesi ve tarihin rayından saptırılmasıdır. Yalan tarih üzerinde uluslararası ilişkilerin ve siyasetin yürütülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, Türkiye’nin yalan tarihle ve iftiralarla mücadele etmesi ve tarihi hakikatleri belgeleriyle dünyaya anlatması büyük önem arz etmektedir.