15 TEMMUZ VE BERİSİ

15 Temmuz 2016 hain darbe teşebbüsünün üzerinden üç sene geçti. FETÖ örgütüyle alakalı teşhis hususunda muğlaklığın temelinde son yüz yıllık dönemde yaşadığımız kültürel kırılmaların olduğunu peşinen kabul etmezsek fotoğrafın tamamını görmemiş oluruz. Meseleyi biraz açalım;

Her toplumun kendine mahsus direnç noktaları vardır. Dünyada hangi millet olursa olsun her millet için direnç noktaları; dil, tarih ve inançtır. Bu temel değerler zemininde her toplum mevcudiyetini muhafaza eder. Hiçbir millet düşülemez ki, dili olmaksızın varlığını sürdürsün. Dikkat ederseniz “geri kalmış ülkeler” olarak ifade edilen ülkelerde “yabancı” dil kendi dilinden daha itibarlıdır. Zira sömürgeci ülkeler, kendi dışındaki toplumları “geri kalmış” toplum olarak isimlendirerek daima “yabancı” dili “köpürterek” topluma “yedirmeyi” tercih etmiş ve etmektedir.

“İleri”, “çağdaş” ve “uygar” olarak ifade edilen ülkelerde yabancı dil asla ana dillerine müsavi addedilmez. Tenakuz (çelişki) şurada; yüz senedir neredeyse tıpatıp benzemeye çalıştığımız bu toplumların bu tercihlerini ne hikmetse görmüyoruz ve halen görmemekteyiz. Baksanıza en muhafazakâr olduğunu bildiğimiz politikacılarımız konuşmalarında sıkça “muasır medeniyetler seviyesini aşmaktan” söz ediyorlar. 1930’larda bu cümlenin şekli şöyleydi; “Muasır medeniyetler seviyesine ulaşacağız”. Yani değişen ne oldu? 2019’e geldik, halâ “muasır medeniyet” olarak ifade edilen batılı toplumları kendimize örnek almaya devam ediyoruz.

Soru şuydu; Niye FETÖ’yü teşhiste geç kaldık ve niye halen bu yapıyı teşhiste zorluk çekiyoruz?

Diyoruz ki, son yüz yıllık dönemde yaşanan sosyo-kültürel kırılmalar sebebiyle basiretlerimizde muğlaklık oldu. Bu yapı dinî bir görüntüyle ortaya çıktı. Bu yapıya dahil olan darbecilerden pişmanlık duyanlar “biz bunları sineğin kanadını incitmeyen bir cemaat olarak biliyorduk. Allah rızası için buraya girdik” diyorlar ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra fark ettiklerini söylüyorlar.

Hatta bir tane eski FETÖ mensubu var. Kendi ifadesine göre 1980’li yıllardan beri Zaman gazetesinde yazılar yazmış ve bu gazetede genel müdürlük yapmış. Türkiye’de neredeyse gitmediği vilayet kalmamış. 600 civarında konferans vermiş. Nihayet 2014 yılında FETÖ’dan ayrılmış. Bu kişi halen bir gazetede yazı yazmaya devam ediyor ve bir televizyonda program yapıyor. Kendisine soruyorlar “sizce F. Gülen’in nasıl bir hatasını gördünüz?”. Verdiği cevap şuydu: “evli-barklı insanları tekme tokat dövmesiydi. Keşke daha önce ayrılsaydım”.

Bir insanı tanımak için bu davranış şekli fikir verebilir mi?

“Evli-barklı” insanları tekme-tokat döven birinin ruhi dengesizliği olduğu bellidir ve böyle bir insandan uzak durulması tercih edilebilir. Çünkü ruhi dengesizliği olan birinin zararı sadece çevresinedir.

Fakat burada ben temel bir probleme dikkat çekmek istiyorum. FETÖ meselesinde temel sıkıntı, itikadîdir. Bu çetenin siyasi tercihleri kendilerini alakadar eder. Bahse konu bu terör örgütünün ifade ettiğimiz itikadî problemin dışarıya yansıması dinlerarası diyalogdur.

Dinlerarası diyalog, “Türkçe olimpiyatlar” denilen kızlı-erkekli türkü ve şarkılarla sahnelerde servis edilmiş ve dönemin en yüksek bürokratları tarafından “gözleri yaşlı” seyredilmiştir.

FETÖ meselesinde cevabı henüz verilmeyen sorular vardır. Bunlardan biri şudur; FETÖ’nün dinlerarası diyalog çalışmaları 15 Temmuz 2016’da ortaya çıkmadı. Türkçe olimpiyatlar adı verilen kızlı-erkekli sunumlar, Adnan Oktar’ın “kediciklerinden çok farklı değildi.

Ama nedense “Türkçe olimpiyatlara” iştirak etmeyen yüksek seviyeli bürokrat yok gibiydi.

Soruyu tekrar hatırlatalım; FETÖ’nün dinlerarası diyalog çalışması 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce bilindiğine göre ve bu mesele inancımızı ilgilendirdiğine göre; bu hususta milletimizi kim aydınlatmalıydı?

Çağdaş Kadınlar Derneği mi dinlerarası diyalog sapıklığını Türk milletine izah edecek?

Kanarya sevenler derneği mi ehl-i sünnet anlayışını milletimize anlatacak?

Fenerbahçe kulübünün başına geçen Koç Başkan mı Türk milletinin direnç noktalarını halka anlatacak?

Söyler misiniz kim anlatacak milletimizin temel değerlerini halkımıza?

1980’lerde meccanen Kur’an okutan ehl-i sünnet kuruluşlarını dönemin darbecisi Kenan Evren’e şikayet eden Tayyar Altıkulaç’ın namaz saatlerini değiştirdiği Diyanet teşkilatı mı aydınlatacak?

Kabul edelim ve teslim edelim ki, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü irtikap eden yapı Türk-İslam tarihinin en menfur ve en şedit örgütüdür.

Şimdiye kadar otaya çıkan gelişmelerden, bir kısım darbeci FETÖCÜLERİN itiraflarından anlaşıldığına göre bu hain darbe teşebbüsünün arkasında Amerika vardır. Amerika FETÖ’yü kullanarak darbe teşebbüsünü icra etmiştir.

Darbelerin tekerrürünü önlemenin bizce üç temel adımı vardır. Bunlar;

  1. Adli tedbirler
  2. İdari tedbirler
  3. İtikadi tedbirlerdir.

Devletimiz birinci ve ikinci şıktaki tedbirleri almış ve almaktadır. Birinci şıktaki tedbir acilen alınması gerekiyordu. Bu yapılmıştır ve yapılmaktadır.

İdari tedbirler olarak ifade edilen hususlar orta vadelidir. Devlete sızmış ve her şekle girebilen bir yapının teşhisi kolay olmadığından temizlik çalışmaları 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra başladı ve halen devam ediyor. Cumhuriyet ilk yıllarında yaşanan sosyo-kültürel tahribat neticesinde teşhis zorluğu sebebiyle halen devlet kuruluşlarında FETÖCÜ yapının varlığı devam etmektedir.

Bunun en taze örneklerinden biri TRT Diyanet’te 22 Haziran 2018’de yayınlanan ve güftesi F. Gülen’e ait “Bulanlar Hakkı Bulur” başlıklı müziktir. Buna da “tasavvuf musikisi” diyorlar. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün üzerinden iki sene geçmiş olmasına rağmen devletin televizyonunda şarkılı türkülü “tasavvuf” müziği adı altında FETÖ’nün eserleri yayınlanıyor. FETÖ üzerinden ülkemizde ehl-i sünnet toplulukları zan altında bırakılıyor.

Şehvet avcısı olduğu herkesçe bilinen ama sadece “seyredilen” Adnan Oktar oluşumuyla alakalı geç de olsa yapılan müdahale sadra şifa olmuştur. Ama Adnan Oktar’ı “tarikat” olarak gören ve bu yapıya dahil olanları “mürit” olarak isimlendirenler, bu şehvet avcıları üzerinden ehl-i sünnet kuruluşlarına saldırmaları manidardır.

Tasavvufla şarkı ve türküyü bir araya getirmek zaten FETÖ’nün maksatlarından biri değil miydi?

Hristiyanlıkla İslam’ı bir araya getirmek isteyen biri için tasavvuf ile sazlı-sözlü “birlikte” olmanın ne mahzuru olabilir?

Papa’nın yanına giderek onun misyonunu üstlenen FETÖ’nün eserlerinin, devletimizin bir kuruluşu olan TRT-1’de yayınlanması kabul edilebilir mi?

Hadi diyelim TRT’de görevli olanlar itikadî meselelerde bilgi eksikliğine sahip olabilirler. Peki diyanet ne iş yapar bizim ülkemizde?

Fetö’nün bu eseri TRT Diyanet’te yayınlanmıştır. Hem de 15 Temmuz’un yıldönümüne çeyrek kala. Diyanet işleri eski başkanlarından Mehmet Görmez hoca diyor ki, “diyanet rehber olmalıdır”.

Devletimizin güzide bir kuruluşu olan diyanetin rehber olmasını toplumun bir ferdi olarak arzu ederiz ama önce Diyanet, rehber olabilecek vasıfta olduğunu ortaya koymalıdır.

15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün bir de siyasi yönü var. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi “FETÖ meselesinin siyasi boyutu halen gizemini muhafaza ediyor”.

Bu hususta ümit ederiz ki, maşeri vicdanı tatmin edici bir çalışma yapılır.

FETÖ ile mücadelenin üçüncü adımı itikadîdir.

Kanaatimce mücadelenin nirengi noktası da budur. FETÖ ile mücadelede takınılması gereken en güçlü donanım, ehl-i sünnet anlayışıdır.

Ehl-i sünnet anlayışı asla mezhepçilik değildir. Ana yoldur. Sevgili peygamberimizi referans alan usuldür. Mezhepçilik uygulaması görmek isteyen İran’a baksın.

Türkiye ne İran’a benzer ne de Suudi Arabistan’a.

Asla hatırımızdan çıkmamalıdır ki, milletimiz sadece Müslüman değil aynı zamanda İslamiyet’i temsil mevkiindedir. Biz millet olarak temel referansımız sevgili peygamberimizdir.

Ve daima öyle kalacaktır.