15 TEMMUZ VE BERİSİ (ÖTESİ DEĞİL)-1

15 Temmuz 2016 hain darbe teşebbüsünün üzerinden iki sene geçti. Türk tarihinde fetö denilen yapı kadar tarifi zor, tasviri imkânsız denecek kadar güç, din, mezhep ve inanç konusunda çok yönlü bir örgüt bildiğimiz kadarıyla yok. Fakat ne kadar zor ve ne kadar müphem olursa olsun mutlaka terörle mücadele usulü vardır ve olmalıdır. Fetö örgütüyle alakalı teşhis hususunda muğlaklığın temelinde son yüz yıllık dönemde yaşadığımız kültürel kırılmaların olduğunu peşinen kabul etmezsek fotoğrafın tamamını görmemiş oluruz. Meseleyi biraz açalım;

Her toplumun kendine mahsus direnç noktaları olduğu gibi bütün toplumlar için söz konusu olan direnç noktaları da vardır. Dünyada hangi millet olursa olsun her millet için direnç noktaları; dil, tarih ve inançtır. Bu temel değerler zemininde her toplum mevcudiyetini muhafaza eder. Hiçbir millet düşülemez ki, dili olmaksızın varlığını sürdürsün. Dikkat ederseniz “geri kalmış ülkeler” olarak ifade edilen ülkelerde “yabancı” dil kendi dilinden daha itibarlıdır. Zira sömürgeci ülkeler, kendi dışındaki toplumları “geri kalmış” toplum olarak isimlendirerek daima “yabancı” dili köpürterek topluma yedirmeyi tercih etmiş ve etmektedir. “İleri”, “çağdaş” ve “uygar” olarak ifade edilen ülkelerde yabancı dil asla ana dillerine müsavi addedilmez. Tenakuz (çelişki) şurada; yüz senedir neredeyse tıpatıp benzemeye çalıştığımız bu toplumların bu tercihlerini ne hikmetse görmüyoruz ve halen görmemekteyiz. Baksanıza en muhafazakâr olduğunu bildiğimiz politikacılarımız konuşmalarında sıkça “muasır medeniyetler seviyesini aşmaktan” söz ediyorlar. 1930’larda bu cümlenin şekli şöyleydi; “Muasır medeniyetler seviyesine ulaşacağız”. Yani değişen ne oldu? 2018’e geldik, halâ “muasır medeniyet” olarak ifade edilen batılı toplumları kendimize örnek almaya devam ediyoruz.

Soru şuydu; Niye fetö’yü teşhiste geç kaldık ve niye halen bu yapıyı teşhiste zorluk çekiyoruz?

Diyoruz ki, son yüz yıllık dönemde yaşanan sosyo-kültürel kırılmalar sebebiyle basiretlerimizde flulaşmalar oldu. Yani teşhisi arzu edilen yapı fetö. Bu yapı dinî bir görüntüyle ortaya çıktı. Bu yapıya dahil olan darbecilerden pişmanlık duyanlar “biz bunları sineğin kanadını incitmeyen bir cemaat olarak biliyorduk. Allah rızası için buraya girdik” diyorlar ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra fark ettiklerini söylüyorlar.

Hatta bir tane eski bir F. Gülen mensubu var. Kendi ifadesine göre 1980’li yıllardan beri Zaman gazetesinde yazılar yazmış ve bu gazetede genel müdürlük yapmış. Türkiye’de neredeyse gitmediği vilayet kalmamış. 600 civarında konferans vermiş. Nihayet 2014 yılında fetö’den ayrılmış. Bu kişi halen bir gazetede yazı yazmaya devam ediyor ve bir televizyonda program yapıyor. Kendisine soruyorlar “sizce F. Gülen’in nasıl bir hatasını gördün?”. Verdiği cevap “evli-barklı insanları tekme tokat dövmesiydi. Keşke daha önce ayrılsaydım”.

Bir insanı tanımak için bu davranış şekli fikir verebilir ama temel bir kriter olabilir mi? Tekme-tokat evli-barklı insanları döven birinin ruhi dengesizliği olduğu bellidir ve böyle bir insandan uzak durulması tercih edilebilir. Çünkü ruhi dengesizliği olan birinin zararı sadece çevresinedir.

Fakat burada ben temel bir probleme dikkat çekmek istiyorum. F. Gülen meselesinde temel sıkıntı, itikadîdir. Fetö örgütü olarak isimlendirilen bu çetenin siyasi tercihleri kendilerini alakadar ve konjonktüreldir. Esas olan problem dinlerarası diyalogdur.