Whatsapp Image 2025 04 27 At 23.58.20

Kıssadan Hisse Çıkarmak: Hz. Yusuf için Her Düşüş, Yeni Bir Yükseliş Kapısıdır

Kur’an-ı Kerim’de “Ahsenü’l-Kasas” — yani “kıssaların en güzeli” — olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s.)’ın hikâyesi, asırlardır insanlığın ruhunda derin izler bırakmaya devam ediyor. Bu kıssa sadece bir hikâye değil; sabrın, imanın ve kaderin ilmek ilmek işlenmiş bir tecellisidir.Tarih tekerrür ederek hem yeni Yusuf’lar çıkarır hem de Yusuf’ları kuyulardan geçirir.

Hikâyesi şöyledir: Kıskançlıkla yanan kardeşleri, Yusuf’u öldürmeyi düşünürler. En sonunda çözümü, onu bir kuyunun karanlığına terk etmekte bulurlar. Kuyular; yalnızlığın ve çaresizliğin sembolüdür. O sınavı gereği karanlıkta yalnız bırakılır; görünürde sahipsizdirancak gerçekte Rabbi onunladır.

Hz. Yusuf’un kardeşleri, babaları Hz. Yakub’un (a.s.) karşısına geçerek kurgusal/dağınık yalanlar uydururlar ve Yusuf’u bir kurdun parçaladığını söyleyerek yalanlarını yanlarındagetirdikleri kana bulanmış bir gömlek ile destekleyerek kurdukları bu komplonunüzerini örtmek isterler. Hz.Yakub (a.s.) gerçeği sezmiş olsa da derin bir kalp yarasıyla, “Artık bana güzel bir sabır düşer!” diyerek süreci Allah’a havale etmiş ve İlahi kadere teslim olmuştur.

Bir gün bir kervan buradan geçerken,su çekmek için kuyuya bir kova sallandırdığında tarihin akışını değiştirecek bir inci çıkarır. Yusuf’u bulurlar ve Mısır’a götürerekbir köle pazarında satarlar. Kaderdir ya bir devlet adamı (Aziz) onu evlat edinir.Ancak Yusuf’un sınavı henüz bitmemiştir. Güzelliği, asaleti ve temizliği dillere destan Yusuf’u gören devlet adamının eşi Züleyha, Yusuf’u baştan çıkarmaya kalkışır. Yusuf, iffetiyle direnince iftiraya uğrar ve haksız yere zindana atılır. Ancak Allah’ın planı bambaşkadır. Yusuf için her düşüş, yeni bir yükseliş kapısıdır.

Zindandan Hükümranlığa Giden Süreç

Zindanın karanlığında bile ilim ve hikmetle parlayan Hz. Yusuf, Allah’ın ona bahşettiği rüya tabiri ilminden dolayı bir gün sarayın kapılarını aralayacaktır. Zamanı geldiğinde Mısır’ın hazinelerinden sorumlu olacak ve adaletin temsilcisi hâline gelecektir. Mısır’ı tarım ve ekonomi politikaları ile Kral’ın gördüğü rüyayı değerlendirerek kıtlıktan kurtaracaktır. Kardeşlerinin ihanetiyle başlayan hikâye, kardeşlerini affetmesiyle de taçlanacaktır.

Tarih, tekerrürden ibarettir. İhanet, iftira ve zulüm zamanları değişse de biçimi/yöntemi/metodu değişmez. Her çağın Yusuf’ları vardır; kuyulardan, zindanlardan geçerler. Ama kim sabreder ve imanla yürürse sonunda Yusuf gibi kurtuluşa erer.

***

“Ulusların Düşüşü”, İstanbul’un Yükselişi

Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu’nun ortaya attığı“Ulusların Düşüşü” teorisi/tezi kritik bir önem taşımaktadır. Ekonomik sıçrama yaşayan toplumlar eğer adaleti, liyakati ve kurumsal şeffaflığı kaybederse yükseliş yerini hızla bir çöküşe bırakır. Sadece büyümek yetmez; büyümeyi sürdürebilir kılacak siyasal ve hukuki mekânizmalarıda güçlendirmek/dizayn etmek gerekir. Aksi takdirde ekonomik kapasite artarken siyasi mekânizma güç odaklarının elinde/çatışmaları altında erir ve yeni bir avlanma süreci başlar.

“Dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu!”

 

İstanbul… Bizlere Fatih’in emaneti… NapoleonBonaparte’ın tabiriyle, “Dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu!”. Siyaset bilimi perspektifinden değerlendirildiğinde devletlerin görünür yapıları kadar görünmeyen derin yapıları da uluslararası ilişkilerde belirleyici rol oynar.Özellikle Fatih’in emaneti söz konusu olduğunda savaş daha da kızışabilir. İstanbul, 2025 yılında uğruna tekrardan savaşılan bir şehir hâline geldi. Bir taraftan depremle sınanan bu güzide şehir, diğer yandan da iç siyasi mekânizmaların birbiri ile çatışmasının yanında bir de küresel güçlerin hedefinde!

Bugün dünya adeta yeni bir “avlanma” döneminden geçiyor. Küresel güçler ekonomik ve siyasi zayıflıkları tespit ederek hedefledikleridevletleri etki altına almaya çalışıyor/görünen haritaların ötesinde gizli haritaları bu yolla devreye koymayaçalışıyorlar.

Siyaset biliminde “güç boşluğu” teorisi, bu tür avlanma süreçlerini açıklar: Hangi coğrafyada boşluk varsa, oraya bir başka aktör nüfuz eder. Av olan devletler, çoğunlukla kendi iç zafiyetlerinin/çatışmalarının kurbanı olurlar. Bazen devletçi olmak, “kör göze parmak sokmaktır”.

Ekümenik Patrikhane Devleti Planı’na Dikkat!

Türkiye, bu yıl 4'üncüsü gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu(ADF) aracılığıyla diplomatik kapasitesini artırmakta vebu forum sayesindediplomaside oyun kurucu bir aktör hâline gelmektedir. Bu yıl gerçekleşen forum, “Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek” teması adı altında 11-13 Nisan 2025 tarihlerinde düzenlendi.

Ancak burada dikkat çeken önemli bir unsur, Antalya Diplomasi Forumu’na (ADF) hem geçtiğimiz yıl hem de bu yıl Fener Rum Kilisesi Başpapazı Bartholomeos’un davet edilmesidir.Bartholomeos ve temsil ettiği sözdeEkümenik Patrikhane, modern dünyada yalnızca bir dini değil, aynı zamanda siyasi bir aktör olarak da varlık göstermeye çalışan, Lozan hükümlerine aykırı siyasi faaliyetler yürüten bir oluşum olarak değerlendirilmelidir. Özünde Fener Rum Kilisesi olan ve Fatih Kaymakamlığı’na bağlı olan bu yapı, uluslararası diplomasi forumlarında temsil sahası bulmaktadır.

Fener Rum Kilisesi, “devlet içinde devlet” olmaya çalışıyor!

Patrikhane’nin küçük bir cemaatin ötesinde uluslararası hukuk ve diplomasi zemininde “devlet içinde devlet benzeri” bir aktör olma çabası uzun süredir bilinen bir gerçek. Bu süreçlerin doğrudan etkileyebileceği bir diğer stratejik proje ise Kanal İstanbul’dur. Kanal, yalnızca bir lojistik proje değil; stratejik derinliği olan, küresel ticaret ve güvenlik hatlarını yeniden tanımlayabilecek bir hamle. Yeni bir deniz yolu açılması, sadece fiziki hareketliliği değil, diplomatik dengeleri ve güç projeksiyonlarını da değiştirecektir.

Kanal İstanbul, İstanbul’un uluslararası statüsünü yeniden tanımlayabilecek potansiyeli bulunan bir projedir.Yunan medyası tarafından yayımlanan, Kanal İstanbul ile desteklenen, İstanbul’un üçe bölündüğü EkümenikPatrihane Devleti planı haritasını unutmamak lazımdır.

Sonuç Yerine

İstanbul bugün sadece coğrafi bir şehir değil; uluslararası diplomasinin, dini-siyasi projelerin ve küresel güç mücadelelerinin merkez üssü hâline gelmiştir. Fener Rum Kilisesi’nin “Ekümenik Patrikhane Devleti Planı ile” devlet içinde devlet olma çabası, İstanbul üzerinde kurulan yeni siyasi senaryoların en açık göstergesidir.

Büyük İstanbul Depremisöylemleriyle psikolojik tahliye planları, gerçekleşen deprem tehdidi ile fiziksel hâle gelmiş veEkümenik Patrikhane Devleti ve Kanal İstanbul projeleri ile siyasal olarak da sarsılan İstanbul, iç siyasi çatışmaların da tam merkezine çekilmiş durumdadır.

Türk Devlet aklının hem iç hem de dış politikada “kör göze parmak”şekilde net ve güçlü adımlar atması, bu tehditlere karşı yaşamsal önemdedir. Aksi hâlde İstanbul hem içeriden hem dışarıdan yürütülen çok katmanlı bir örtülü kuşatma ile karşı karşıya bırakılmak istenmektedir.