İşte Yılmaz Özdil'in Sözcü Gazetesi'nde yayınlanan yazısı;

Asrın liderimiz 'parlamenter demokrasi artık bizim için mazi oldu' dedi, 'parlamenter sistem denendi, denenmiş denenmez' dedi.

Parlamenter demokrasi yerine tek adam sistemiyle yönetilen 'denenmişler'e bakıyoruz…

Ömer el Beşir.

Sudan'ı yönetti.

Tek adam'dı.

20 milyar dolar çaldığı ortaya çıktı, ülkenin petrolünü zimmetine geçirdiği, 4 milyar dolarlık gayrimenkul aldığı, sırf İngiltere'deki bankalara 9 milyar dolar istiflediği anlaşıldı, sarayına yapılan baskında çuvallar içinde nakit 130 milyon dolar yakalandı, devlete ait bina, arsa ve şirketlerin rüşvet karşılığında yandaş işadamlarına peşkeş çekildiği tespit edildi, insanlık suçlarıyla yargılanıyor.

Zeynel Abidin bin Ali.

Tunus'u yönetti.

Tek adam'dı.

15 milyar dolar çaldığı ortaya çıktı, devlete ait bankacılık, telekomünikasyon ve ulaştırma şirketlerini zimmetine geçirdiği, Tunus'ta 3 binden fazla, Fransa'da binden fazla gayrimenkul aldığı, Tunus'ta iş yapan, ihale alan herkesin, yüzde 20'sini direkt saraya verdiği, eskiden kuaför olan first leydi Leyla'nın, kardeşiyle birlikte silah ve uyuşturucu ticaretini yönettiği, muhalifleri öldürttüğü, açgözlülükte sınır tanımadığı, kürk, çanta ve ultralüks otomobil koleksiyonu yaptığı, büyü meraklısı olduğu, Fas'tan Senegal'den Mali'den büyücüler getirdiği, büyü ayinlerinde canlı canlı bukalemun yaktığı, gün içinde canı çekerse Fransa'ya tatlı siparişi verdiği, devletin uçağıyla akşam yemeğine getirttiği, kendisine 'Kartaca Kraliçesi' denmesini istediği, kocasına bile haber vermeden merkez bankasının 1.5 ton altınını yurtdışına kaçırdığı tespit edildi, neticede çaldıkları mücevherleri uçağa yüklediler, Suudi Arabistan'a kaçtılar.

Ali Abdullah Salih.

Yemen'i yönetti.

Tek adam'dı.

32 milyar dolar çaldığı ortaya çıktı, her yıl 2 milyar dolar rüşvet topladığı, nakit para, altın ve mücevher olarak biriktirdiği bu yolsuzluk servetini, yandaş beş işadamı aracılığıyla yurtdışına kaçırdığı, 20 farklı ülkede gayrimenkuller satın aldığı, Türkiye'deki bankalarda kiralık kasaları olduğu tespit edildi, iki oğlu tutuklandı, Avrupa'da gizli hesaplarda tuttukları servetin hiç olmazsa bir bölümünü Yemen'e iade etmeleri karşılığında serbest bırakıldılar.

Necip Rezak.

Malezya'yı yönetti.

Ilımlı İslam denilen kavramın rol modeliydi.

Devletin varlık fonunu hortumladığı, yolsuzluk servetini 12 farklı ülkeye kaçırdığı ortaya çıktı, kaç milyar dolar çaldığı henüz net olarak saptanamadı ama, ailesine ait altı konut basıldı, 567 adet pahalı çanta ve 72 bavul bulundu, hepsinin içi mücevher doluydu, tek tek sayım yapıldı, 1.400 gerdanlık, 2.100 bilezik, 2.200 yüzük, 2.800 küpe, 1.600 broş, 14 tac, 423 kol saati, 234 güneş gözlüğü çıktı, toplam 12 bin parçaydı, çantaların 272'si Hermes'ti, sırf konutlarına istiflediklerinin değeri 273 milyon dolardı, ayrıca 26 farklı para biriminden oluşan toplam 28 milyon dolar nakit çıkmıştı, 'o çantadakiler rüşvet değil, hepsi damadımın bana ve eşime hediyeleri' dedi, beş farklı banka hesabında toplam 681 milyon dolar bulundu, 'o para rüşvet parası değil, Suudi Kraliyet Ailesi'nden bağış olarak geldi' dedi, bir taraftan sadaka ekonomisi kurarken, öbür taraftan Malezya halkının parasını kendi cüzdanı gibi kullandığı, New York'ta mülkler satın aldığı, Avustralyalı model Miranda Kerr'e piyano hediye ettiği, Leonardo di Caprio'ya Picasso tablosu hediye ettiği, Paris Hilton, Lindsay Lohan, Jamie Foxx gibi şöhretlerle yat partileri verdiği tespit edildi, eşinin açgözlülüğü dillere destandı, Hawaii'de tatildeyken, Chanel'den 130 bin dolara saat almıştı, kredi kartıyla ödemişti, kredi kartı eşinin ek kartıydı, İtalya'nın Sardinya adasında tatildeyken, İsviçreli ünlü kuyumcu De Grisogono'dan 803 bin dolarlık alışveriş yapmıştı, bir geceliğine 25 bin dolar ödediği otel faturaları vardı, şimdi yargılanıyorlar.

Paramız varsa, herşeyi satın alırız diye düşünüyorlardı, medyayı satın alırız, yargıyı satın alırız, hatta biraz kesenin ağzını açarız, milleti bile satın alırız, ilelebet iktidarda kalırız zannediyorlardı.

Kalamadılar.

'Mazi' budur.

Asrın liderimizin dediği gibi, denenmiş denenmez…

Sırf denenmişlere bakmak bile, neden mutlaka parlamenter demokrasiyle yönetilmemiz gerektiğinin kanıtıdır.