Yeni doğan İsrâil oğullarının erkek çocukları öldürülüyordu. Bu durum uzun yıllar sürmesi üzerine telaşa kapılan Kıbtiler, Firavun’a ”Erkek çocukları bir sene öldürün bir sene öldürmeyin" teklifini sundular. Firavun da bu teklifi kabul etti

Firavun, bir gün gördüğü rüyâyı kahinlere sormuştu. Onlar da kendisine: İsrâil oğullarından, bir çocuk dünyaya gelecek ve senin devletin, onun eliyle son bulacak!” yorumunda bulunmaları üzerine İsrâil oğullarının çocukları öldürülmeye başlanılmıştı. Firavun, veziri Hâmân’ın (1) emir ve komutasında cellatları görevlendirdi. Bunlar ev ev dolaşıyorlardı. Evlerin en kuytu yerlerini bile araştırıyorlardı. Yeni doğan bütün erkek çocukları öldürüyorlardı. Uzun yıllar İsrâil oğullarının çocuklarının öldürülmesi ve ihtiyarlarının da ecelleriyle ölmeleri üzerine, Kıbtîler, telâşa düştüler. Firavun’a koştular:

-"İsrâil oğullarının çocuklarının böyle öldürürseniz, günün birinde, kendi işlerimizi kendimiz yapmak mecburiyetinde kalırız!"

-"Ne yapmamı istersiniz?"

-"İsrâil oğullarının erkek çocuklarını bir sene öldürün bir sene öldürmeyin"

Firavun bu görüşü beğendi. Musa Aleyhisselâm, Firavun'un erkek çocukları öldürdüğü sene doğdu. Hârun Aleyhisselâm ise çocukların öldürülmediği sene doğduğu rivâyet edilir. Musa Aleyhisselâm doğdu. Annesi ne edeceğini bilmiyordu. Onu saklamak için elinden gelen bütün çareleri arıyordu.

Ateşte yanmayan çocuk

Bir gün Annesi Yohabet hanım, (2) Musa’ı tandırlığın içine koyarak dışarıya çıkmıştı. Kimsenin bundan haberim yoktu. Musa Aleyhisselâm'ın ablası eve geldi. Hamuru yoğurdu. Ekmek pişirmek için tandırı ateşledi. O anda Vezir Hâmân, askerleriyle evlerine girdi. Askerlerden biri:

-“Burası eski hazinedâr İmran’ın (3) evidir” dedi. Hâmân, evimize şöyle bir baktıktan sonra hiddetle

-“Kimin evi olursa olsun! Arayın! Askerler aramakta tereddüt ettiler. Hâmân yine bağırdı:

-“Benim evimi ve hatta Firavun’un evini bile arayın,” dedi.

Aramaya başladılar. İnceden inceye evi aradılar. Hazret-i Musa’yı bulamadılar. Tandırda ateş yanıyordu. Onun yanan tandırlıkta olabileceğini kimse düşünmüyordu. Ateşi yakan ablası bile bilmiyordu. Onlar gittikten sonra annesi geldi. Anne büyük bir heyecan, merak ve korku ile eve girdi. Tandırda ateşin yanmakta olduğunu görünce; Yavrum! Hâmân’ın elinden kurtuldu, tandırın içinde yandı, kavruldu!” diye ağlamaya başladı. Ablası, Hazret-i Musa'nın tandırın içinde olduğunu anladı. İş işten geçmişti artık. Tandır alev alev yanıyordu. Kıpkırmızı olmuştu. Üzüntüden bayılmak üzereydi; o anda Musa Aleyhisselâm'ın


-“Anneciğim! Korkma Allah, beni korudu,” (4) sesi ve ağlama sesiyle kendilerine geldiler.

Annesi büyük bir sevinçle tandırın ağzını açtı. Musa Aleyhisselâm'a hiç bir şey olmamıştı. Hazreti İbrahîm’i alevleri ateşlerden koruduğu ve Nemrud’un ateşini ana serinlik ve güzel bir bahçe kılan Cenab-ı Allâh, Hazret-i Musa’yı da ablasının bilmeyerek yakmış olduğu tandırda kurudu. Ateş ona zarar vermemişti. (5) Musa Aleyhisselâm, sanki Mayıs ayında gül, çiçek ve yeşilliğin içinde oturur gibi gülücükler saçıyordu.

Anne Sevgisi

Sevgilerin en güzeli. Musa Aleyhisselâm'ın anne Yohâbet hanım kızı Meryem hanım ile beraber Musa Aleyhisselâm'ı koruyabilmek için sürekli planlar kuruyordu. Hiç bir yol akllarına gelmiyordu.. Tandır hadisesi de onları büsbütün korkutmuştu. O günlerde ablası Meryem hanım, Firavun’un sarayında çalışıyordu. Bir akşam işten eve geldiğim zaman, annem birbeşik yapmıştı. Su geçmemesi için etrafını ziftliyordu. Hayretle sordu:

-“Bu nedir?” Annesi sakin sakin cevap verdi:

-“Beşik!”

-“Nasıl beşik? Sazdan beşik yapılır mı? Etrafını neden ziftliyorsun?” dedi. Annesi:

-“Bunun içine kardeşini koyup, onu Nîl’e bırakacağım.”

-“Neden?”

-“Firavun’dan korumak için”

-“Boğulmaz mı?”

-“Hayır!”

-“Nasıl?”

-“Allâh onu korur”

-“Aklı sana kim verdi?”

-“Allâh bana bildi!”

-“Ne buyurdu?”

-“Allâh bana: Musa'yı endişe duymadan emzir. Eğer bu hususta bir kötülük hissedersen, onu bir sandık içerisine koyarak Nîl nehrine bırak. Üzülme! Mahzun ve mükedder olmaman için, oğlun tekrâr sana verilecek o büyüdüğü zaman ona peygamberlik verilecektir” dedi. Annesinin bu müjdesi üzerine ablası Meryem hanım işe koyuldu. Beşiği iyice ziftlediler. Bir sandık gibi oldu. O gece sabaha kadar hiç uyumadılar. Bir daha onu görmeyeceğiz endişesiyle onu sevdik, öptüler, kokladılar. O gece hiç sabah olsun istemiyorlardı. Hep gece kalsın diye içinden dua ediyorlardı. Güneş doğdu. Yeni bir gün başladı.

Kuşluk vakti Yohâbet hanım, göz yaşları içerisinde sevgili oğlunu gizlice Nil nehrine bıraktı. Kızına:

-“Kızım sen sandığı takip et,” dedi. (6)

Meryem hanım, uzaktan uzağa hep kardeşini takip etti. Cenab-ı Allâh, Musa Aleyhisselâm'ın annesinin kalbine rabıta verdi. (7) Allâh’ın verdiği rabıta sâyesinde annesi teselli buldu.” Musa Aleyhisselâm, kundağın içinde iken Parmağını emiyordu. O parmağını emdikçe Cenab-ı Allâh, ona parmaklarının ucundan süt veriyordu. (8) Musa Aleyhisselâm'ı taşıyan sandık Firavun’un sarayına yaklaştığı zaman nehir’in kenarına doğru hareket etti. O anda Nil nehrinde yüzmekte olan Firavun’un câriyeleri onu gördüler. Sahile çıkardılar. Gidip Firavun’un eşi Âsiye hanıma haber verdiler. Âsiye geldi. Musa Aleyhisselâm'ı sevgi ile kucakladı. Meryem hanım, annesini daha çok merakta bırakmamak için koşup eve geldi. Olup bitenleri annesine anlattı. Annesi sevindi. Ona: Kızım zâten sen sarayda çalışıyorsun. Git bak, sarayda neler oluyor, sandığı ve oğlumu ne yaptılar, öğrenip gel de bana bildir” dedi.

MUSA ALEYHİSSELAM’IN NURU

O zaman Musa Aleyhisselâm'ın ablası Meryem hanım, sarayda çalışıyordu. Meryem hanımın oraya girip çıkmasından kimse kuşkulanmazdı. Meryem hanım, saraya gitti. Saraydaki kadınlar, Musa Aleyhisselâm'ın başına toplanmışlardı. Onu seviyorlardı. Musa Aleyhisselam'ın nuru onları celbediyordu. Musa Aleyhisselâm'ın nuru onları kendine çekiyordu. Onlar, ışığın etrafında uçuşan kelebekler gibi Musa Aleyhisselâm'ın etrafında pervâne olmuşlardı. Firavun’un hasta felçli ve kötürüm kızları vardı. Firavun dünyanın bütün doktor ve sihirbazlarını toplamıştı. Onları bir türlü tedâvi edememişti. Onlar da sevgili kardeşime dokunmak için hizmetçilerden birine seslendi:

-“O nur topu gibi çocuğu kucağıma verde bende seveyim.”

Musa Aleyhisselâm'ı onun kucağına verdiler. Kız, Musa Aleyhisselâm'a dokunduğu gibi iyileşti, şifâ buldu. (9) Firavun’un diğer hasta kızlarda ona dokundular ve şifâ buldular. Firavun’un kızlarının şifâ’ya kavuşmasıyla sarayda bayram yapıldı.

Böyle bir şifâ ile gelen güzel ve sevimli çocuğu Firavun ve adamları hemen kucağına aldılar. Onu çok sevdiler. Orada bulunan ve Firavun’a yaranmak isteyen kötü niyetli kişiler, Firavun’a:

-“Sakın bu, senin devletini ortadan kaldıracak çocuk olmasın mı?” dediler.

Firavun, Musa Aleyhisselâm'ı hemen kucağından attı. Celladları çağırdı:

-“Bunu öldürün” diye emir verdi. Korku ve heyecandan Meryam hanımın kalbi duracak gibi oldu. O anda Firavun’un eşi Âsiye hanım (10) atıldı:

-“Dokunmayın bu çocuğa! Bunun sayesinde yıllardır hasta olan kızlar iyileşti. Bu hayırlı bir evlattır,” dedikten sonra Firavun’a döndü:

-“Bu yavrucak, bana ve sana bir göz aydını olur, bunun hayatına kıymayınız. Belki size bir faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz!” dedi. (11)

Firavun,

-“Senin için belki; fakat bana asla! Benim ona ihtiyâcım yoktur,” dedi. (12)

Meryem hanımı ve orada bulunanları büyük bir heyecan aldı. Cellâdlar orada duruyordu. Firavun’un ağzından çıkacak olan bir emri bekliyorlardı. Firavun’un kızları atıldılar:

-“Bu çocuk bize şifâ verdi. Biz onun sâyesinde sıhhat bulduk. Böyle hayırlı ve mübârek bir çocuk öldürülür mü? Bizi öldür onu öldürme! Onu evlad edin. O hayırlı bir çocuktur!” demeleri üzerine Firavun, Musa Aleyhisselâm'ı öldürme fikrinden vazgeçti. Başta Meryem hanım olmak olmak üzere, saraydaki bütün kadınlar rahat bir nefes aldılar.

Süt emme meselesi

Musa Aleyhisselâm bir peygamberdi. Her kadının sütünü emmesi mümkün değildi. Allah onu annesine kavuşturacağını va'detti. Musa Aleyhisselâm, daha üç aylık bir bebekti. Onu emzirmek için süt anne aranmaya başlanıldı. Sarayda ki, hizmetçi kadınların hiç birinin sütünü emmedi. Dışarıdan Kıptî ve İsrâil Oğullarından kadınlar getirildi. Musa Aleyhisselâm, hiç birinin sütünü almadı. Musa Aleyhisselâm, sekiz gün kimseden süt emmedi. (13) Âsiye hanım ve Firavun’un kızları üzülmeye başladılar. Böyle giderse bu çocuk açlıktan ölür diye söylenmeye başladılar. Musa Aleyhisselâm'ın ablası Meryem hanım, onlara:

-“Size onu emzirecek bir süt anne bulayım mı?” dedim. Onlar, bana:

-“Sen bu çocuğu tanıdın bize ailesini göster!” dediler. Meryem hanım, onlara cevaben:

-“Ben bu çocuğu da ailesini de tanımıyorum. Ben ancak kral hakkında iyi niyet ve dilekte bulunan bir aile demek istedim” diye cevap vererek (14) kendisini zor kurtardı.

Meryem hanıma inandılar.

-“Bu çocuğu emzirebilecek bir kadın var mı?” diye sordular.

Meryem hanım:

-"Evet," dedi.

-"Derhal git getir," dediler.

Meryem hanım, koşa koşa eve gidip annesinee haber verdi. Yohabet hanım geldi. Musa Aleyhisselâm'ı büyük bir heyecan ile kucağına aldı. Ona süt verdi. Çocuğun süt içmesi üzere saray sevince boğuldu. Bayram ettiler. Yopabet hanım, az kaldı, "oğlum" diyecekti. Allah'ın koruması ile vazgeçti. Firavun, Musa Aleyhisselâm'ın annesi Yohabet hanımı işe aldılar. Yohabet hanım, kendi öz çocuğuna ücret karşılığında süt vermeye başladı. Nur topu çocuğa Musa adını verdiler. Kıptî dilinde, “Mu” su, “sa” ağaç demektir. Kardeşimde ağaçlık içinde ve suda bulunduğu için ona bu ismi verdiler.

KAYNAKLAR

(1) Hâmân, Firavun’un veziri. Firavunu sapıtan kişidir. Firavun defalarca iman etmek istedi. Hâmân onun iman etmesini engelledi. Ona “Sen bir kralsın! Bir kralın tebaasının dinine girmektense, bin defa ölmesi ve ateşte yanmasından daha iyidir” diyerek Firavunu aldattı. Hâmân, Firavun ile birlikte Kızıldeniz'de boğuldu. Kraldan çok kralcı kesilen sadece kendi makam, mevki ve aldığı ücreti düşünen müşâvirlerin sembolüdür.

(2) Musa Aleyhisselâm'ın annesinin adı Yohâbettir. İslâm tarihi, c. 1 s. 158

(3) Musa Aleyhisselâm’ın babası İmrân, iyi bir eğitim ve kültür almış bir kişiydi. Yâkup Aleyhisselâm’ın neslindendi. Firavun’un hazinedârı idi. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretlerinin beyanlarına göre, Musa Aleyhisselâm’ın babası İmrân, Firavun’un hazinedârı, mâliye ve iktisat işlerinde sorumlu veziriydi. İmrân, İsrâil Oğullarındandı ama; Firavun’un sâdık adamlarındandı. (Şerh-i Mesnevî, c. 9, s. 223, Tahirü’l-Mevlevî) İsrâil oğullarına Firavun’un yüzüne bakmaları yasak olduğu bir dönemde o Firavun’un en yakınlarındandı. Onun için Musa Aleyhisselâm’ın kız kardeşi ve Yûşâ Aleyhisselâm’ın annesi olan Meryem hanım sarayda çalışıyordu. Yıllar sonra Firavun, hazinedârı’nın oğlu Hârun Aleyhisselâm’ı kendisine vezir tayin edecektir.

(4) Nişâncizâde, Mir’ât-i Kâinât: c. 1, s. 190, Çocuklar, yaşı kemâle erdikçe ve etrafındaki kimselerin öğretmesiyle konuşurlar. Fakat, tefsir, hadis ve tarih kitapları, daha beşikte iken konuşan on dört çocuktan söz ederler:

1. Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.),
2. Nuh Aleyhisselâm,
3. İbrâhim Aleyhisselâm,
4. Musa Aleyhisselâm,
5. İsa Aleyhisselâm,
6. Yahya Aleyhisselâm,
7. Hazret-i Meryem,
8. Hazret-i Yusuf’u temize çıkaran çocuk,
9. Yusuf Aleyhisselâm’ın kendisi,
10. Cüreyc isimli velinin suçsuzluğunu ortaya koyan çocuk,
11. Ashâb-ı Uhdûd’un çocuğu,
12. İsrâiloğullarından bir çocuk,
13. Firavun’un kızının kuaförünün oğlu,
14. Mübârekü’l-Yemâme, Efendimiz (s.a.v.)’in sorusu üzerine konuşmuş ve şahâdet kelimesi getirmişti. Bu konuda daha geniş bilgi için, bakınız: İslâm’da Kadın ve Aile, Mehmed Emre, s.138-148; Bedir Yayınevi
(5) İslâm Tarihi c. 1 s. 158-159, Osmanlı yayınevi, İstanbul

(6) Musa Aleyhisselâm’ı Nil nehrinde uzaktan gözeten Yûşâ Aleyhisselâm’ın annesi Meryem Hanım’dı. Bu konuda Tarihi taberi tercemesi aynen şöyle buyurmaktadır: “Hz. Yûşâ’nın anası Hz. Musa’nın kız kardeşi Meryem idi. Musa Aleyhisselâm’ı annesi doğurup, tabuta koyup Nîl nehrine bıraktığı vakit bu kızı, annesi o tabutun ardınca göndermiş idi.” Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 434

(7) “…Eğer mü’minlerden olsun, diye kalbine rabıta vermeseydik az kalsın onu açığa vuracaktı.” Kasas:28/10, âyet-i kerimede geçen, “râbıta” (Ma’nevî bağ) kelimesi hakkında değişik rivâyetler vardır. Tasavvuf ehli ise, bu âyet-i kerime râbıta, zikir ve tasavvuf’un varlığına delil olduğunu beyan etmişlerdir.

(8) Nişâncızâde , Mir’ât-i Kâinât, 1/190, Nişâncızâde

(9) Firavun’un bir kızı vardı. Hastaydı. Tedavisinde doktorlar aciz kalmıştı. “Su’da (Nîl Nehrinde), insan gibi birşey bulunsa gerektir. Bunun ilâcı onun ağzının suyudur” demişlerdi. Bazı rivâyetlerde, Firavun’un değişik hastalıklara mübtelâ olan yedi veya dokuz kızı vardı. Musa Aleyhisselâm’ın bereketi ile hepsi şifa buldular. Nişâncızâde , Mir’ât-i Kâinât, 1/190-191

(10) Âsiye Hanım, Firavun’un eşidir. Asıl adı, Âsiye binti Müzâhim’dir. Musa Aleyhisselâm’ı Nil’den kurtarıp, büyük bir sevgi ile büyüten ve daha sonra kendisine iman eden, iffetli, merhametli ve cemal sahibi bir kadındı. Hazret-i Âsiye önceleri imanını gizledi. Firavun’un kızlarının berberi olan imanlı bir kadının küçük çocukları ile beraber ateşe atılması ve kundaktaki çocuğun konuşması üzerine Âsiye hanım inancını açıkladı. Firavun onu inancından döndürmek için çok çalıştı. Başaramadı. Hâmân’ın tavsiyesi üzerine, Hazret-i Âsiye’yi ellerinden ve ayaklarından dört direğe bağladılar. Sırt üstü yere yatırdılar, göğsü üzerine değirmen taşı koydular. Bu durumda iken Âsiye hanım, “Ey Rabbim! Bana katında cennette bir ev yap. Beni Firavun ve onun amelinden koru. Beni zalimler topluluğundan kurtar,” (Tahrim 66/11) diye dua etti. Âsiye hanım binbir türlü zulüm ve işkencelerle cân verdi. Âsiye hanım ile Hazret-i Meryem, kıyâmet günü cennet’de Peygamber Efendimize eş olacaklar. İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s.8

(11) Kasas:28/9

(12) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s.9

(13) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s.10; İslâm Tarihi, c. 1, s. 160, Osmanlı yayınevi. Bir rivâyete göre Musa Aleyhisselâm, üç gün annesinden ayrı kalmıştı. İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 166

(14) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 165