İnsanların Müslüman olup dünya ve ahiretini kurtarmalarından rahatsız olan Yahudiler, silah ile yenemedikleri müminleri içten içe yıkmak faaliyetlerine başladı

Zaman su gibi aktı. Derelerin, nehirlere, nehirlerin fıratlara, fıratların, denizlere, denizlerin okyanuslara karıştığı gibi, günler, haftalar, haftlar, ayları, aylar yıllırı, yıllar, asırları kovaladı. Zamanın akışı hep İslâm'ın lehineydi. İslâm mücâhidleri, silahları ile; âlimleri kalemleri; evliyâ ve salih insanları güzel ahlakları ile islâm dinin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet, sevgi ile yayıldı; hoşgörüyle gönüllerde taht kurdu. Selâmet ve barışın kendisi olan islâmiyet, insanların kalblerine, sevgiyle yerleşti. İnsanlar, kendi istek ve arzularıyla islâmın nuruyla aydınlandılar. Severek müslüman oldular. İslâmiyet, nefret ve kin ile kalblere yerleşmez. İnsanlar, tahrif edilmiş, ilâhî emir ve yasakları kötü kişilerin çıkarlarına göre değiştirilmiş ve zamanla tamamen bozulan semâvî dinlerin akıl almaz inanç sistemleri yerine islâmın akla ve mantığa hitap eden, “akâid”ini benimsediler. Sosyal bir adâlet olan islâma kendi istek ve arzularıyla girdiler. Tarihte silâh zoruyla müslüman olmuş bir kişiye rastlayamazsınız. Çünkü; İslâmiyet’te zulüm, işkence, şiddet ve zorluk yoktur. İslâmiyetin Iran, Irak, Anadolu ve dilğer bölgelere yerleşmesi, akıncılardan çok, alperenlerin, evliyâ’nın; “bu köy benim o köy senin durma durma koş arkadaş” diyen evliyâ, âlim ve Horasan erenlerinin, isimsiz kahramanların büyük bir etkisi oldu. Evliyâ, alim ve salih insanlar, Rum illerine gelip, herbiri bir sanat ile uğraşarak, güzel ahlaklarıyla insanlığa örnek oldular. Dillerinden çok hayat tarzları konuştu. Onların şahsından insanlar, islâmiyeti sevdi. İnsanlar, pratikte İslâmiyeti güzel yaşayan mutlu kişilerin hayatına bakarak o ilâhî nur ve feyze koştular. Onların yaşama tarzı sevilmeyecek bir hayat değildi Çünkü onlar şu mübârek hadis-i şerifleri yaşıyorlardı: “Mü’min halkın canı ve malı itibariyle kendisinden emin olduğu kimsedir.” (1)

KUR’AN’DAN HÜKÜM ÇIKARDILAR

“Biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (2) “Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların selâmette olduğu (zarar görmediği) kimsedir.” (3) İslâmiyetin kalblere yerleşmesi için, insanların onu beğenmesi lazım. Beğenme olduğu zaman, sevgi ve hoşgörü olur. Sevgi ve hoşgörünün olduğu yerde, aşk olur, heyecan olur. Aşk ve heyecanın olduğu yerde de insanlar akın akın islâma koşarlar. Yahudiler, insanların Müslüman olup; dünya ve ahiretini kurtarmalarından rahatsız oldular. İslâmiyeti içten yıkma kararını aldılar.Yahudiler, silah ile yenemedikleri Müslümanları içten içe yıkmak faaliyetlerine başladılar. İslâm kisvesine büründüler. Yahudiler, âlim olarak göründüler. Kur'ândan hüküm çıkarmaya başladılar. Yanlış fetvâlar verdiler. Cahil Müslümanları aldatmaya çalıştılar. Yahudilerden kimi, evliyâlık tasladı. Etrâfına saf Müslümanları toplayıp, tasavvuf yoludur diyerek onları İslâm dininden tamamen uzaklaştırdılar. Bir çok Yahudi haham, İslâm girdiklerini söyleyip, Müslümanların dinî inançlarını bozmaya çalıştılar. Bunun içinde, "Edile-i Şeriyye"[4]den yoksun, mezhep ve tarikatlar kurdular. Müslümanları dinlerinden uzaklaştırma faaliyetine girdiler. İslâm dinine zıt mezhep ve tarikatlar uydurdular.

YAHUDİLERİN KURDUĞU İBAHİYYE MEZHEBİ

İbâhiyye mezhebi. Bütün günahların mübâh olduğunu iddia eden Yahudi yolu. İslâmiyeti yıkmak için kurulmuş olan bozuk yollardan biridir. Fadlullâh bin Abdurrahman (5) adında bir Yahudî tarafından kuruldu. Fadlullah-ı Hurûfî, bütün haramları mühbah gören bir mezhep kurdu. Bozuk mezhebinin esaslarını anlatmak için "Câvidân" adında farsça büyük bir kitap yazdı. Kur'ân-ı Kerimdeki harflere bozuk manalar verdi. Her harf'ten bir mana çıkardı. Ebced hesâbıyla (6) harflerin taşıdığı sayıları kendi Yahudi kafasına göre yorumlayıp; önce bütün dinleri inkâr etti. İslâmiyet ile alay etti. Yahudilik, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve eski Yunan felsefesini hamur gibi yoğurup; onlardan kendine göre, bir mezhep oluşturdu. Fadlullah'ı hurrûfî, kendisinin, önceleri, kendisinin, Hazret-i Ali (r.a.) ve Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinden haşa üstün oldğunu iddia etti. Sona kendisinin ilah olduğunu iddia etti. İbâdete luzum yoktur. Hazret-i Aliyi sevenlere günah zarar vermez. Bütün haramlar helaldır. Bütün dinler birdir. Namazı ömründe bir kere kılmanın yeterli olduğunu yaydı Orucu ömründe bir kere tutmak yeterlidir. Guslü ömründe bir alınır. Gusül edip, yıkanarak vücudunuzu yıpratmayın. Tören meclislerine kadınlar, kız ve erkeklerin bir arada toplanmalarını söyledi. Mahremliği ortadan kaldır. Hurrûfiliği yaydı.

ZİNAYI MÜBAH GÖREN YAHUDİ

Hurrûfilik: Harf ilmi. Harflerin ebced hesabına göre taşımış olduğu matematiksel değere gizemli manâlar verip; halkı sapıtma hareketi. Kur'ân-ı kerime tamamen değişik manâ verdi. Eskiden beri var olan Yahudi büyülerine İslâmî bir kisve verdi. Her hangi bir şeyin haram veya helal oluşu hakkında kendisine bilgi soranlara: Bu iş mübahtır; nokta çift geldi. Bu iş haramdır; nokta tek geldi," diyordu. Fadlullah'ı Hurrûfi, kendisine bulmuş olduğu dokuz yardımcıyla bu ilmi İslâm toplumunda söküp atmaya çalıştı. Ona göre ilme gerek yoktu.”Çizgi çek, nokta çiz; çift olursa mübah; tek olursa haram” Yahudi Fadlullah'ın bu bozuk düşünceleri günden güne İslâm toplumunda yayılıyordu. Bütün günahları mübâh gören, bir düşüncenin hakim olduğu toplumda sosyal adâlet; yerini zulme bırakıyordu. Namus mefhümü kalmıyordu. Zinâ'yı mübah gören, Yahudi Fadlullah ve avâneleri toplumda büyük bir tehlike oluşturuyorlardı.

FADLULLAH YAHUDİSİNİ YOK ET

Fadlullah Hurrûfinin bozuk mezhebinin İslâm'a ve topluma büyük zararlar verdiğini gören Timur Hân (7), oğlu Miran Şah'a verdi. “Fadlullah! Yahudisini yok et!” Oğlu: Bir adamı gönderir öldürtürüm." Timur Han: Hayır! Onu sen öldür. İslâm dinini bozmaya çalışan, Allah'ın haram ettiklerini helal kılan bir Yahudî'yi öldürme şerefi senin olmaladır," dedi. Miran Şah, 1393 yılında Fadlullah Hurrûfiyi öldürdü.

ŞER İŞLERDE YAHUDİ PARMAĞI

Dün, İslâm'a hizmet adına ortaya çıkan; fakat Kitap (Kur'ân-ı Kerim) ve sünnete (hadis-i şeriflere) ters düşen bütün siyâsî oluşumlar, mezhep ve tarikatların kökeninde muhakkak bir Yahudi veya Yahudî parmağı vardı. Bir çok mezhep veya meşrep başlangıçta iyi niyetli kurulmuştur. Kitap ve sünnete uygundur. Ama zamanla oraya giren, Yahudî veya Yahudilere bağımlı kötü niyetli kişilerin çalışmalarıyla mezhep ve meşrepler bozuldular. Günümüzde de böyledir. İslâm adına ortayan fıkıh ile uyuşmayan ve dinî ihya etme maksadıyla Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinden bu güne kadar gelem Müslümanlığın dışına çıkarak fetvâ veren ve Müslümanları yanıltan ve Bel'âm bin Bâure gibi hareket eden kişilerin ya kendileri Yahudî asıllıdır veya arkalarında Yahudî parası vardır. (8) Bu yarında böyle olacaktır.

KAYNAKLAR:

(1) Câmiu’s-Sagîr, c. 2, s. 548, Hadis no: 9144
(2) Riyâzu’s-Sâlihîyn, Hadis no: 183
(3) Buharî c. 1, s. 9
(4) Edille-i şer'iyye, dînî ve şer'î hükümlerin çıkarıldığı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür:

Kitap: Kur'an-ı Kerîm.
Sünnet: Peygamberimizin mübârek sözleri, işle-dikleri ve başkaları tarafından yapılan işlerde o işi tasvip mâhiyetindeki sükûtlarıdır.
İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.
Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete, aynı sebebe ve aynı hikmete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de isbat etmekten ibârettir.

(5) Fadlullah bin Abdurrahman, Acem (iran) Yahudilerindendir. 1340 yılında iranın Esterâbâd şehrinde doğdu. Kur'an-ı kerimde açıkça bildirilen haramları helal kılan "ibâhiyye mezhebini" kurdu. Câvidân adında Farsça bir kitap yazdı. Kısa sürede çok taraftar topladı. 1393 yılında Timur Hanın oğlu Mirân Şah, tarafından öldürüldü.
(6) Ebced hesâbı, harflerir rakam olarak değerlerini belirten bir matematiksel işlemdir.
(7) Timur Han, Müslüman büyük devlet adamıdır. Timur Han, 1336 yılında Semerkand ile Belh arasında bulunan Keş kasabasında doğdu. Babası Moğol Barlas Aşireti reislerinden Emir Turgaya, annesi Tigin hatundur. Timur Han iyi bir eğitim gördü. Aklî ve naklî ilimleri okudu. Askerlik alanında yetişti. 1370 yılında Maverâünnehre tek başına hakim oldu. Kısara sürede, Irak, iran, Anadolu ve İzmir'e kadar ilerdi. Kuzey Hindistanı aldı. İzmir'i Hıristiyan şövelyelerden temizledi. Kur'an ve sünnete bağlıydı. Âdil bir insandı. İlme ve ilim adamlarına çok önem verdi. Tasavvuf ehlini, evliyâ ve âlimleri çok severdi. İmam Rabbânî Hazretleri Timur Han için, "Mert adam" diyor. Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin dergahının halılarının çırpıldığını duyduğu zaman, dergaha koştu. Evliyâ ve âlimlerin ayak tozları şifâ'dır diyerek, dergahın halılarının temizlenmesine hizmet etti. Tozlarını yüzüne sürerek, bağlılığını bildirdi. Timur Han, bir seferde iken ulak çıkarır ve şu emri verir: “ Gece gündüz demeden at koşturacaksın, atın yorulduğu yerde, oğlum Şahraz Mirzâ dahi olsa rastladığın adamın atını alacaksın, bu konuda sana karşı geleni mutlaka tesbit edip, bana döndüğün zaman bildireceksin! Sakın bu yolculukta bir ihmal, bir gevşeme, bir dinlenme göstermeyesin...”

Gönderilen ulağı ayrıca çok geriden üç asker takip ediyordu; bir zarara uğramasın diye… Ulak yolda bir kaç kere at değiştirdi. Hiç kimse koca hakanın emrine karşı gelmedi. Atı yine yorulmuştu. Bir suyun kenarında ağaçların altında dinlenen iki kişinin atına yanaştı. Birinin atına binip yoluna devam edeceği zaman, at sahibi seslendi:

-“Ne oluyor?”

Ulak kendisinden emin bir şekilde konuştu:

-“Ben Emir Timur’un ulağıyım. Fermanını götürüyorum. Ondan aldığım emir gereği atımın yorulduğu yerde, rastladığım kişinin atını alıp yoluma devam etmeliyim. İstenilen atı vermeyenin başı kesilecektir. Gerisini siz düşünün.”

At sahibi;

-“Başkasını yolda bırakmak, adâlet ölçülerine sığmaz. Ben atımı vermiyorum.”

-“Sen kimsin?”

-“Var Emirine haber ki, ben Saadüddin Taftazânî’yim.”

Ulak, allâme Taftazanî Hazretlerinin atını alamadan yoluna devam eder. Görevi dönüşünde olanları Timur Han’a rapor eder. Timur Han kızarır, bozarır ağlamaklı bir sesle;

-“Bu emri oğlum dinlemeseydi, yemin ederim ki onun başını alır, kararımdan asla dönmezdim. Ama ne yapayım ki, karşımda büyük bir âlim var.Yüzlerce talebe okutuyor ve bir o kadar da kitap yazıyor. Benim kılıcımın ulaşamadığı yerlere onun kitapları ve talebeleri ulaşıp, hizmet götürüyor. Ona söz söyleyemem. Onu ilmiyle toprağa gömemem…” Timur Han, 200.000 kişilik büyük bir ordusuyla Çin seferine giderken 1405 yılında vefat etti.
[8] Yahudilerin kurmuş oldukları bozuk mezhep ve sapık tarikatler araştırıldığı zaman büyük bir yekün tutar. Bin sahifelik bir kitap meydana gelir. El-Milel ve'n-Nihel ve mezhepler ve tarikatların tarihi ve inançlaını anlatan diğer kitaplara bakabilirsiniz.