İnsanoğlu, nefsânî arzulara mağlûb olduğu ve îmânın feyiz ve rûhâniyetini yitirdi¤i zaman günahlara meyleder. Vicdanlarda ahlâkî destek azalınca, ince düflünüfl ve rûhî derinlik de kaybolur. İstikâmet sâhibi olma yolunda ciddî bir zaaf ortaya çıkar. Günahlar, tatlı bir mûsikî gibi nefislere hoş gelir ve âdeta vebâlinin ağırlığı hissedilmeden işlenebilir.
Bu yanış ve pişmanlık “tevbe”dir
Hâlbuki insanoğlu, mâsumiyetin saf ve berrak bir aynası gibi
cihâna tertemiz olarak gelir. Dîn de bu fıtrî temizliği
korumak için Allâh tarafından insanoğluna lûtfedilen bir
merhamet tecellîsidir. Dolayısıyla kul, fıtratındaki temizliği
muhâfaza edebilir ve dîninin rûhâniyetinden nasiplenerek
gaflet perdelerini aralayabilirse, hasbe’l-beşer bir cürüm
işlediğinde onun ağırlığını vicdânında hisseder. Onun
iç âleminde saklı bulunan fazîlet hisleri incinerek uyanır.
Kalbi büyük bir nedâmetle için için yanar ve ılık
gözyaşlarıyla Rabbine gönlünü açar. İşte bu yanış ve pişmanlık
“tevbe”dir. Ardından af dilemek için kalblerden taşan niyazlar
da “istiğfar”dır.
Gönülden yapılan tevbe cehennemden korunma
vesîlesi
Günahlar, cennete girme engeli; buna mukâbil amel-i sâlihlerle te’yîd edilen ve gönül yanıklığı ile yapılan tevbeler de cehennemden korunma vesîleleridir.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet o günâhı terk edip istiğfâra sarılarak tevbeye yönelirse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar günahlara dönerse, siyah noktalar artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar. İşte Hak Teâlâ Hazretleri’nin:
«Hayır, doğrusu onların işleyip kazandıkları (kötü) ameller sebebiyle, kalblerinin üzeri pas tutmuştur.» (el-Mutaffifîn, 14) diye zikrettiği durum budur.” (Tirmizî, Tefsîr, 83/3334)
İhtiyacı olan birine erişmek için sizin de paylaşmanız gerekir. Her
paylaşım bir sadaka hükmüne geçer inşallah. Paylaşalım Mutlaka