Sorunlara ‘ithalat’la lokal çözümler üretilse de 2030 yılında 88 milyon nüfusa ulaşması öngörülen Türkiye için tek çıkar yol, üretimi sürdürülebilir bir şekilde artırmak. “Toprağa sırtını dönen insan en büyük ihaneti kendisine yapmış olur. Bölgesini ve hatta tüm dünyayı doyuruyor olması gereken Türkiye’nin, gıda ve et ithalatı yapıyor olması ortada bir sorun olduğunun ifadesidir.” Bu sözler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Kasım 2016’da Beştepe’de Milli Tarım Politikası üzerine yaptığı konuşmanın en can alıcı noktalarını oluşturuyordu.

DOĞAL GÜBREYE DÖNMEK ZORUNDAYIZ

Ve devam ediyordu: “Anadolu, dünyanın en kadim tarım ve hayvancılık coğrafyası olmasına rağmen, maalesef bu gün her iki konuda da olmamız gereken yerin epeyce uzağındayız. Topraklarımız var ama doğru planlama yaparak, yeterli teknik destek sağlayarak hakkıyla değerlendiremiyoruz. Meralarımız var ama et fiyatlarımız almış başını gidiyor. İhtiyacımızı karşılamak için ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. Bu kabul edilebilir bir manzara değildir. Azotlu gübre ile topraklarımızı mahvettik. Topraklarımız su ile buluştuğu zaman ne yazık ki çamur olarak akıp gidiyor. Doğallıktan uzak… Tüm hastalıkların temelinde de gübreleme yatıyor. Bu reformla birlikte biz doğal gübreye dönmek zorundayız.”

KÖY ENSTİTÜLERİ MODELİ

Bu ciddi bir özeleştiriydi. Yıllarca kendisinden tarım ülkesi diye söz edilen Türkiye’nin nasıl olup da yurt dışından gıda ithal eder konuma geldiğini anlamak mümkün değildi. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda hızlı kalkınma planları içinde tarım ve hayvancılık önemsenmiş toprak reformu ile kamulaştırılan topraklar, üretim yapacak çiftçiye dağıtılmış ve en önemlisi de Köy Enstitüleri kurulmuştu. Köy Enstitülerinde yetişenler köylerinde öğretmen olmuş tarım ve hayvancılık konusunda köylüyü eğitmişti.

İTHAL ET TARTIŞMASI

Cumhurbaşkanı Erdoğan haklıydı. 2002’den bugüne kadar 15 yıl geçmiş. Tarım ve hayvancılıkta teknoloji eskisinden daha fazla ilerlemiş. Ama ülkemizdeki uygulamalar ihtiyacın gerisinde kalmıştı. Bunun akla uygun bir açıklaması olması gerekiyordu. Et fiyatlarının yüksekliği ile baş gösteren sıkıntı, Kurban Bayramı’nda yurt dışından canlı hayvan alımına kadar gitti, en sonunda da Sırbistan’dan lop et alımı anlaşmasının imzalanması noktasına ulaştı. Kemiksiz lop et alımı kararına her kesimden de eleştiriler geldi. Etlerin İslami koşullara göre kesilmediğinden tutun da beslenme biçimine kadar bir dizi soru yağdı hükümete…

KESİM TAMAMEN HELAL

Yurt dışından alınan etlerin besmelesiz kesildiği iddiaları günlerce gazetelere konu oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Fakıbaba, etin Sancak bölgesinden alıdığını helam kesim yapıldığını ifade ederek kamuoyunu rahatlattı. En büyük eleştiri ise Kurban Bayramı öncesi yurt dışından alınan canlı hayvanların etlerinin tatsız, sert ve çabuk bozulan etler olduğunun ortaya atılmasıydı. Şikayetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Et bir yandan iç piyasada alabildiğine pahalanıp 55 liraları bulurken, diğer yandan ithal ete bahaneler uyduruluyordu. Elbette alım gücü yüksek kesim için bir sorun yoktu. Ancak evine et alamayan çoğunluk hükümeti bu durumdan sorumlu tutuyordu.

FAKIBABA SAHAYA İNDİ

20 Temmuz 2017 günü Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı değişti. Faruk Çelik, yerini Urfa halkının yakından tanıdığı ve siyaset dışı sevip baş tacı ettiği Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba’ya bıraktı. Fakıbaba, göreve gelir gelmez üreticilere verilen kredi geri ödemelerinde kağıt üzerinde yapılan yolsuzluklardan bahsederek bundan sonra kimsenin buna cesaret edemeyeceğini söyledi. Bakan Eşref Fakıbaba hızla göreve başladı. “Tarım Bakanı masada değil de sahada olur” dercesine soluğu üreticilerinin yanında aldı. Kısa zamanda yerinde tespitler yapması ve sonuçlara ulaşması gerekiyordu.

UCUZ ET MÜCADELESİ

Üreticinin sorunlarını dinleyip tıkanan yolları acilen açmak istiyordu. Konya, Yozgat, Van, Şanlıurfa, Şırnak, İdil, Silopi, Bingöl’de araştırma ve incelemelerde bulundu. Amacı kısa sürede Tüm Türkiye’yi gezerek üreticinin sorunlarını öğrenmekti. Yıllardır doktorluk yaparak halkın tüm sağlık sorunlarını yakından izleyen Fakıbaba; öncelikle fakire fukaraya garip gurebaya et yedireceğim dedi. Ve söz verdi iki haftaya kadar yurt dışından ithal edilen etlerin ucuz fiyata satılacağı yerleri halka bildirecekti.

3 YILA KADAR ÇÖZÜLECEK

Ve açıklamalar devam ediyordu. Bakan Fakıbaba; yerli üreticiden kilosu 25 liradan et alınarak tüm Türkiye’de şubeleri bulunan zincir marketler aracılığı ile halka kilosu 29 liradan kıyma, kilosu 31 liradan kuşbaşı et satılacağını ilan etti. Et ve Süt Kurumu (ESK) mağazaları bunun başında geliyordu. Elbette bunlar geçici çözümlerdi. Asıl önemli olan ülkedeki hayvancılığı desteklemek ve et üretimini artırmaktı. Bakan söz vermişti. 2,5- 3 yıla kadar et sorununu kesin çözecekti. Yurt dışından kırmızı et ithalini durduracaktı.

NÜFUS ARTIŞI ALARMI

2030 yılında Türkiye’nin nüfusunun 88 milyonu aşacağı düşünülürse artan nüfusun gıda ihtiyaçlarını karşılamak için bugünden bir şeyler yapıp üretimi artırmak gerekiyor. Hükümet ise artan ihtiyaçlar konusunda 2023 planlarını tekrar gözden geçirmek durumunda kalacak.

TARIMSAL İSTİHDAM GERİLEDİ

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine tarım alanları 2001 yılında 26.7 milyon hektar iken, 2016 yılında 23.7 milyon hektara geriledi. Tarımsal alandaki azalma tarımsal istihdamı da olumsuz etkiledi. Tarımsal istihdam 2002 yılında 7.46 milyon kişiyken, 2016 yılında 5.35 milyon kişiye geriledi. Öte yandan 1989-2010 yılları arasında yaklaşık 2.4 milyon hektar arazinin tarım dışına çıkarılması için talepte bulunuldu. Bu kapsamda 827 bin hektar alanın tarım dışı faaliyetler için kullanılmasına izin verildi. Türkiye’de tarım arazilerinin tarım dışı kullanımının en yaygın görüldüğü alanlar sırasıyla sanayi, kentleşme, turizm, madencilik ve ulaştırma şeklinde sıralanıyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı önemli bir konuya el atarak büyük ovaları koruma altına aldı.

NÜFUS HIZLA ARTIYOR

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü (DESA), ‘Dünya Nüfus Tahmini Raporunu’ güncelleştirdi. 2017 yılı raporuna göre dünya nüfusunun 7,6 milyar kişiye yükseldiği açıklandı. Son raporda dünya nüfusunun 2030 yılında 8,6 milyar, 2050 yılında 9,8, 2100 yılında ise 11,2 milyar kişiye ulaşacağının tahmin edildiği belirtildi. Dünya nüfusuna her yıl yaklaşık 83 milyon kişi eklendiği açıklandı. Raporda Türkiye’nin 2017 yılı nüfusunun 80 milyon 745 kişi olduğu belirtildi. Türkiye’nin nüfusunun 2030 yılında 88 milyon 417, 2050 yılında 95 milyon 627 kişiye ulaşacağı, daha sonraki yıllarda ise azalmaya başlayarak 2100 yılında nüfusun 85 milyon 776 kişiye düşeceği öngörüldü.

Yazı Dizisi: Nazan Öçalır