İngiltere'nin sömürgelerinde yaptığı katliamları görmezlikten gelen İngiliz Times gazetesi, haddini aşan bir yazıya imza attı. Almanya'nın dün 1915 olaylarını "soykırım" olarak niteleyen tasarıyı kabul etmesini başyazısında değerlendir İngiliz Gazetesi "Türkiye'nin, Ermenilerin kitlesel kıyımını kabullenmesi gerektiğini" yazdı.

Times gazetesi, Almanya Federal Meclisi'nin dünkü kararı sonrası, Türkiye'nin pişmanlık belirtmek ya da karara saygı durmak bir yana, Almanya Büyükelçisini geri çağırdığını belirterek eleştiride bulundu.

'Türkiye'nin inkar politikasına karşı çıkılmalı'
Sözde soykırım iddialarını gerçekmiş gibi okuyucularına sunan Times, "Ermenilerin kıyımı, soykırımı inkar eden Türklerin savunduğu gibi plansız yapılmış ve savaş zamanı olabilecek kaçınılmaz bir trajedi değildir. Osmanlı rejiminin, kitlesel tehcire ve insan öldürmeye dayalı özel bir kampanyasıdır1 gibi saçma iddialarda bulundu.

Tarihi bilgileri de çarpıtan İngiliz gazetesi Ermeni Taşnak Partisi tarafından suikastçı Soğomon Tehliryan tarafından öldürülen Talat Paşa da, "1921'de soykırımdan kurtulan bir kişi tarafından öldürülmüştür..." şeklinde yalan iddiada bulundu.

Türk arşivlerindeki bilgi ve belgeleri görmezlikten gelen Gazete nereye dayandırdığı belli olmayan arşiv kayıtlarını öne sürerek "1915 öncesi Osmanlı yönetiminde 1 milyon 256 bin Ermeni yaşıyordu. Bu sayı 1917'de gittikçe azalarak 284 bin 157'ye indi" iddiasında bulundu.

Times'ın skandal başyazısı şu satırlarla noktalanıyor: "Modern Almanya ve onun devlet adamları defalarca, uluslarının geçtiğimiz yüzyıldaki soykırımsal barbarlıklarından dolayı vicdan azabı duyduklarını söylediler. Türkiye'nin de aynı şeyi yapmasının vakti çoktan geldi."

Türk Tarih Kurumu, Sözde Ermeni Soykırımı için öne sürülen "1.5 milyon Ermeni öldürüldü" iddialarına şu şekilde cevap veriyor;

Soykırım (genoside), 9 Aralık 1948 tarihli “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nde aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır :

1. Ulusal, ırksal ya da dinsel bir grubun, toptan veya bir bölümünü yok etme niyetiyle, bir grubun üyelerini öldürmek,

2. Bir grubun üyelerine bedensel-ruhsal ağır zarar vermek,

3. Bir grubun yaşamının fiziki çöküşünü sağlayacak ortamı hazırlamak,

4. Bir grubun çocuk sahibi olmasını engellemek,

5. Bir grubun çocuklarının zorla bir başka gruba verilmesini sağlamak.

Osmanlı Devleti’nin Ermenileri ihraç kararının ve uygulamasının, yukarıda tanımı yapılan “soykırım”a uyup uymadığını değerlendirmek gerekmektedir. Osmanlı Devleti, Batılı ülkelerin Ermenilerin topluca katledilecekleri iddialarına karşı 27 Mayıs 1915'te şöyle bir açıklamada bulunmuştu: "Ermeniler hakkında hükûmetçe alınan tedbirler, sırf memleketin âsâyiş ve inzibatını temin ve muhafaza mecburiyetine müstenittir. Ermeni unsuruna karşı Hükûmetin imhakâr bir siyaset takibetmediği, şimdilik tarafsız bir vaziyette kaldıkları görülen Katolik ve Protestanlara dokunmamış olması göstermektedir..."

1915'te meydana gelen iskân uygulamaları ve bu uygulama sırasında meydana gelen olaylar, yukarıdaki tanıma göre bir soykırım olarak adlandırılabilir mi ? Bu sorunun cevabını vermek için İkinci Dünya Savaşı sonrasında Nazi Almanyasının Yahudilere uyguladığı toplu imha hareketiyle, Osmanlı Devleti’nin Ermenilere tehcir uygulamasını karşılaştırmak bizleri doğru sonuca götürecektir. Osmanlı Devleti ihraç ettiği Ermenilere nasıl bir uygulama yapmıştır ? :

1- Osmanlı Devleti, Nazilerin aksine, topraklarında yaşayan Ermenilerin belli bir coğrafyadakilerini nakletmiştir. Nakil, Osmanlı Devleti'ne karşı silaha sarılan Ermeni gruplarını ve onlara lojistik destek verenleri kapsamaktadır

2- Nakledilenler yine Osmanlı sınırları içinde yer alan bir coğrafyaya göç ettirilmiş, göçe tabi tutulanlara, Nazilerin evlere baskın yaparak yaka-paça toplama kamplarına sevk uygulamalarının aksine, göç hazırlığı yapmaları için bir hafta ile 15 gün arasında süre verilmiştir.

3- Göçen Ermenilerin tüm ihtiyaçları (yiyecek, sağlık, bilet temini v.s.) devlet tarafından "Muhacirîn tahsisatı"ndan karşılanmış, bir şehir ve kasabada yaşayan Ermenilerin tümü sürgüne gönderilmemiş, hastalar, yetimler, katolik ve protestan mezhebi mensuplarıyla, zanaat sahipleri ve orduda görev yapanlar tehcir kapsamı dışında tutulmuştur.

4- Göçe tabi tutulanlar, Nazilerin toplama kamplarının aksine, gittikleri yerlerde, devlet tarafından evler yapılması, hayatlarını devam ettirebilmeleri için yerleştirildikleri yerlerin ziraate elverişli olması ve göçmenlerin geldikleri vilâyetlerin belirlenerek, nüfus kayıtlarının çıkarılması karar altına alınmıştır.

5- Nazi kamplarının aksine, hasta göçmenler için kamplarda hastahaneler kurulmuş, göçmenlerin sağlık sorunları ile ilgili olarak çeşitli ülkelerin sağlık ekiplerine kamplarda görev yapmaları için izin verilmiştir. Konsolos raporlarına göre, bu yabancı sağlık mensuplarından bazıları bulaşıcı hastalık nedeniyle ölmüştür.

6- Kimsesiz çocuklar ve yetimler, yetimhanelere ve bazı zengin ailelerin yanına yerleştirilmiş, 1919 yılında geri dönüş izni verilince bu çocuklar yakın akrabalarına teslim edilmiştir.

7- Aşiretlere ve sivil halkın saldırısına karşı kafileleri korumak üzere jandarma görevlendirilmiş, suistimalde bulunan görevli ve halktan kimseler mahkeme edilerek cezalandırılmıştır.

8- Zorunlu göçten kurtulmak için müslümanlığı kabul ettiğini söyleyenlerde göç ettirilmiş, fakat bir müslümanla evlenmiş kadınlar göçten muaf tutulmuştur. Bu gibilere, savaş sonrasında çıkarılan bir yasa ile, istedikleri takdirde eski dinlerine dönebilme imkânı tanınmıştır.

9- Savaş, kuraklık, çekirge istilâsı, seferberlikten dolayı iş yapabilecek hemen bütün erkeklerin silah altına alınması gibi nedenlerle, tarladaki mahsulün kaldırılamamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yiyecek sıkıntısından dolayı, başta Amerika olmak üzere çeşitli devletlerin yardım kuruluşlarının yardım talepleri kabul edilmiş, bunlar tarafından Suriye’deki Ermenilere yardım edilmiştir

10- Savaşın sona ermesiyle birlikte, devlet tarafından çıkarılan "geri dönüş kanunu" ile göçmenlerin evlerine dönmeleri sağlanmış, Ermeni Patrikhanesi’nin tespitlerine göre 644.900 Ermeni geri dönmüştür

Evet yukarıda bahsedilen Belge 11'i dikkatlice okumamız halinde, zorunlu göçün henüz sona erdiği 3 Şubat 1915 tarihi itibariyle Suriye’de 500 bin Ermeni göçmenin mevcut olduğunu görüyoruz. Bu rakam, aslında bir milyon Ermeninin göç sırasında öldüğünü rapor eden bütün konsolos raporlarını yalanladığı gibi, Osmanlı Devleti’nin, muhtaç göçmenlere yardım için uluslararası kuruluşlara kamp kapılarını açtığını, dolayısıyla sadece Suriye'de 486 bin kişiye yardım edilmesine izin vermek suretiyle, Ermenileri imha düşüncesinde olmadığını ispat ediyor. Buna bağlı olarak, göç bölgelerindeki Ermenilerin belli bir kesiminin zorunlu göç kapsamına alınması, diğerlerinin evlerinde bırakılması, “etnik temizlik” veya "soykırım" iddialarını tümüyle ortadan kaldırıyor. Nitekim özellikle ülkenin İstanbul, Bursa, Kütahya, Edirne gibi savaş mühimmatının sevkedildiği bölgelerin dışında bulunan şehirlerinden, terör mensupları hariç, kimsenin zorunlu göçe tabi tutulmadığı yabancı ve Osmanlı belgelerinde yer alıyor. Ayrıca göç kapsamındakilerin topluca imha edilmesi gibi bir art niyetin olmadığını, göç edeceklere hazırlanmaları için süre verilmesi de gösteriyor. Hele hele göçe tabi tutulanların, gittikleri yerlerde, geldikleri şehirler de belirtilmek suretiyle, nüfus defterlerine kaydedilmelerinin emredilmesi, hayatlarını devam ettirebilmeleri için ziraate uygun bölgelere yerleştirilmelerinin istenmesi, imha düşüncesiyle bağdaşmıyor.

Bütün bu saydıklarımızla, Nazi Almanyası'nda Yahudilere uygulanananlar arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Bu durumda 1915'te cereyan eden olayların soykırım olarak tanımlanması mümkün değildir. Nitekim soykırım olduğunu iddia edenler, bugüne kadar "soykırım"ı ispat edecek bir belge sunamamışlardır. Tezlerini kuvvetlendirebilmek için, Talat Paşa'ya atfedilen sahte telgraflar ortaya atmışlardır. Ancak bu telgraflar üzerinde yapılan incelemede, telgraflar üzerinde Osmanlı bürokrasisinin mutad işlem kayıtlarının bulunmadığı, telgrafın gönderildiği iddia edilen valinin, o tarihte o vilâyette valilik yapmadığı, her Osmanlı belgesinin en üstünde yer alan besmeleye farklı şekilde yer verildiği ve en önemlisi de Talat Paşa'nın imzasının sahte olduğu ortaya çıkmıştır.

Soykırım iddiasında bulunanların en önemli açıklarından biri de, 1915'ten itibaren öldürüldüğü iddia edilen Ermenilerin sayısının sürekli yükseltildiğidir. 600 binlerden başlayan rakamlar, günümüzde 1,5 milyona çıkarılmıştır. Halbuki, o tarihlerde yabancı devletlerce yapılan nüfus tespitlerinde, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermenilerin toplam nüfusu ortalama 1,5 milyon olarak gösterilmekte, hattâ Ermeni Patrikhanesi bile 1,915,000 rakamını vermekteydi. Nitekim güvenilir olarak bulunan Patrik Malachia Ormanian da Ermeni nüfusunu 1,895,400 olarak vermektedir. Bu durumda ancak 400 bin Osmanlı Ermenisinin hayatta kalması gerekirdi. Aşağıdaki cetvelde, çeşitli kaynaklarda belirlenen Ermeni nüfusu görülmektedir :

Kaynağın Yılı Yazarı Osmanlı Ermenileri

1892 Vital Cuinet 1.475.011

1896 Felix Weber 1.000.000

1901 H. F. B. Lynch 1.325.246

1901 Lodovic de Constenson 1.383.779

1910 Encyclopedia Britannica 1.500.000

1913 Ermeni Patrikhanesi 1.915.651

1913 Lodovic de Constenson 1.400.000

1914 Daniel Panzac 1.5-1.600.000

1914 Justin McCarthy 1.698.303

1914 Osmanlı nüfus sayımı 1.229.007

1914 Stanford J. Shaw 1.294.851

1914 David Magie 1.479.000

1919 Dr. Lepsius 1.500.000

1923 Claire Price 1.500.000

1923 E. Alexander Powell 1.500.000


Oysa ki, 1919 yılı itibariyle, Osmanlı topraklarından diğer ülkelere gerçekleşen göçlere rağmen, Amerikan arşiv belgelerinde bulunan ve Ermeni Patrikhanesi’nce, diğer ülkelere göçenler hariç, sadece Anadolu’daki evlerine geri dönenler 644,900 olarak verilmekte, bütün dünyadaki Osmanlı Ermenilerinin sayısı ise 1,200,000 olarak gösterilmektedir. Bu durumda 1,5 milyon Ermeninin öldüğünü iddia edenlere şu soru sorulabilir. Ölen Ermenilerin toplu mezarları nerededir ? Zira her bir toplu mezarda 500 kişi olsa, 3,000 toplu mezar olması gerekirdi ki, Anadolu'nun her kazma vurulan yerinden toplu mezar çıkardı.

Son olarak, savaşın sone ermesinden ve İstanbul’un İtilâf devletlerinin eline geçmesinden sonra, katliam iddialarına karşı Osmanlı Devleti, dört tarafsız ülkeye resmen başvurarak konuyu araştırmak için ikişer hukukçu talep etmiştir. İyi niyetle yapılmış bu talep, başvuru yapılan İspanya, Hollanda, Danimarka ve İsveç tarafından reddedilmiştir. Aslında bu durum, o dönemde dahi sorunun siyasî olduğunu ve çözümün istenmediğini ortaya koymaktadır.

NEDEN SOYKIRIM DEĞİL YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İNGİLİZ GENERAL 20 BİN KİŞİNİN ÜZERİNE ATEŞ EMRİ VERDİ
Tarihe Amritsar katliamı olarak geçen İngiliz katliamı:
İngiliz Tuğgeneral Reginald Edward Harry Dyer, 20 bin kişinin Amritsar'da bulunan 'Jallianwala Bagh' bahçesinde "ayaklanma" için toplandığı gerekçesiyle harekete geçti. Oysaki Sihler, Müslümanlar ve Hindulardan oluşan halkın burada toplanma sebebi, geleneksel Vaisakhi etkinlikleridir.
Bunun üzerine 13 Nisan 1919 tarihinde 'Gurkha' askerlerinden oluşan 50 kişilik silahlı bir grupla olay yerine giden İngiliz Tuğgeneral, çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeksizin meydandaki kişilerin üzerine ateş emri verdi.
'Jallianwala Bagh' bahçesinin çevresi evlerle çevrilidir. Bahçeye bu evler arasında bulunan çok dar sokaklardan girilmektedir ve ayrıca bir tane ana giriş bulunmaktadır. Askerler 10 dakika boyunca hiç durmaksızın, mermileri bitinceye kadar bahçedeki kalabılığın üzerine ateş etmeyi sürdürdü.
Silah atışından kaçmak isteyen insanların birçoğu bu dar sokaklara kaçarak izdiham sebebiyle hayatını kaybetti. Bir kısmı ise bahçede bulunan derin sondaj kuyularına atlayarak canını kurtarmak istedi. İngiliz komutan, bahçenin ana girişine ise silahlarla donatılmış 2 araç bırakarak buradan kaçışa da önlem almıştı. Olay sonucu İngiliz kaynaklara göre 379 kişi, Hindistan kaynaklarına göre ise en az bin kişi hayatını kaybetti.

Talat Paşa

Talat Paşa'yı öldüren Tehliryan'ın oğlundan çarpıcı açıklamalar

Talat Paşa’yı 15 Mart 1921’de Berlin’de öldüren Soğomon Tehliryan’ın oğlu, San Francisco’da Alman Süddeutsche Zeitung’a konuştu. Tim Neshitov imzasıyla yayımlanan haberde, güvenlik gerekçesiyle adı açıklanmayan oğul Tehliryan, babası hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Bugün 87 yaşında olan oğul Tehliryan, Talat Paşa’yı öldürmekten tutuklanan babasının mahkemeye doğruları söylemediğini belirtti. Babasının mahkemeye cinayeti işlemekteki amacına dair söyledikleri için “Benim babam mahkemede yalan söyledi” diyen oğul Tehliryan, “Onun kız kardeşi yoktu. Hâkime üç kız kardeşi olduğunu söyledi. Babam hiçbir zaman da zorunlu bir göç içinde yer almadı” ifadelerini kullandı.

BABAM SAVAŞTAN ÖNCE SIRBİSTAN’A GİTTİ

Babasının savaş çıkmadan önce birçok Ermeni gibi para kazanmak amacıyla Sırbistan’a gittiğini belirten oğul Tehliryan, babasının üç kız kardeşi değil, üç erkek kardeşi olduğunu ve sadece birinin Erzincan’da yaşayan annesinin yanında kaldığını aktardı.

BABAMIN YALAN SÖYLEMESİNİ ANLIYORUM DA…

Savaş döneminde yaşanan sıkıntıları aktardıktan sonra babasının mahkemede yalan söylemesini anladığını kaydeden oğul Tehliryan, “Sonuçta babam Ermeni halkının yaşadıklarını uydurmadı. Onun mahkemede yalan söylemesini anlıyorum da, Ermeni halkının onu bugün bile kahraman olarak görmesini anlamıyorum” dedi. “Bir katil nasıl bir kahraman olabilir” diye soran oğul Tehliryan, kendisinin babasını hiçbir zaman kahraman olarak görmediğini aktardı.

BÜYÜK ERMENİSTAN HAYALİNİ ÇABUK UNUTTU

Babasının 1921’den sonra aşırı milliyetçi görüşlerden vazgeçtiğini dile getiren oğul Tehliryan, şu ifadeleri kullandı: “Bu fikirleri kirli bir çorap gibi çıkarıp bir kenara bıraktı. O, büyük Ermenistan yerine Kaliforniya’da bir ev hayali kuruyordu. Bizimle, ailesiyle ilgilendi. Onu bu yüzden seviyordum.”

1919’DA İSTANBUL’DA DA BİRİNİ ÖLDÜRMÜŞ

23 Mayıs 1960’da San Francisco’da ölen babasının kemiklerinin Ermeni hükümeti tarafından 1915 olaylarının 100’üncü yıl nedeniyle Ermenistan’a getirilmek istenmesine karşı çıktığını da kaydeden oğul Tehliryan, babasının 1919 yılında İstanbul’da da bir cinayet işlediğini; Talat Paşa’ya Ermenilerin listesini sunan Ermeni’yi öldürdüğünü söyledi. Oğul Tehliryan, “Babam sakin ve suskun biriydi. Aynı zamanda adeta görevlendirilen bir katildi. İstanbul’daki bu cinayeti ben ABD’de öğrendim. Babam o konuda hiç konuşmadı” dedi.