Adnan Polat, "Galatasaray'da iç barış olmadan, herkese
eşit mesafede duran bir tüzük yapılmadan ve hırsızlıklar masaya
konmadan Galatasaray'ın iyileşeceğine inanmıyorum" dedi.
Galatasaraylılar Platformu'nun düzenlediği toplantıda
konuşan Polat'ın ifadelerinin metni
şöyle; "Epey bir zaman oldu, Galatasaray'ı
uzaktan izlemenin dışında bir aktivitenin içinde olmadım. Çünkü
kulüpçülük gönül işidir. Gönül bir kere kırıldı mı bir daha kolay
kolay tamir olmuyor. Ben Galatasaray'ı hayatım boyunca sadece
aklımla ve kalbimle değil, ruhumla sevdim. Bazen iyi şeyler yaptık
bazen yanlışlarımız da olabilir ama hep iyi niyetle Galatasaray'ın
menfaatlerini düşünerek çalıştık.
1990 yılından itibaren Alp Yalman ile birlikteydim. 5 yıllık
üyeliğimin dolmasına 15 gün kalması sebebiyle yönetime
girememiştim. Alp bey "ne olacak" dedi ama ben "kurallar böyle ise
uyarım" dedim ve bekledim. Yönetim kurulu üyesi olmamama rağmen
Florya'ya girip çıkmaya başladım. Futbolcular kötü koşullarda
kalıyordu. Kulübün borcundan dolayı Çınar Oteli bizi kabul
etmiyordu.
Bu ihtiyacı ben Florya'ya bir kamp oteli inşa edip hediye
ederek giderdim. Her futbolcu tek başına ayrı bir odada kalsın
diye. 1992 yılında yönetime girdim ve başkan yardımcısı olarak
göreve başladım. Alp Bey futbolu ve gayrimenkulleri bana bağladı. O
sene biz Derwall'den kalan bütün takımı değiştirdik. Herkesi
gönderdik. 2000 yılında UEFA şampiyonu olan takımı
kurduk.
Yine borç gırtlaktaydı. Yeni isimlerle takım çok müthiş bir
takım oldu. O dönemde bana kulüp bütçesinin yüzde 75'i tahsis
edilmişti. Üç sene içinde Galatasaray'ın tarihinde ilk kez borcu
sıfıra indi. Kemal Onar'la birlikte kulübün borcunu sıfıra indirmek
için çok çalıştık. Alp Başkan ve yönetim bu anlamda bizi çok
desteklemişti ve işimize hiç müdahale etmediler. Genç bir takımımız
oldu. 1994 yılı seçimlerinde Alp bey bizim tarafımızdan hiçbir
müdahale görmeden kendi listesini yaptı ve seçimi kazandı. Yeni
yönetime Özhan Canaydın, Faruk Süren, Ateş Ünal Erzen ve Bülent
Tulun geldi. Alp Başkan'a sordum neden böyle bir şey yaptın diye o
da "muhalefet karşımızda olacağına yanımızda olsunlar" dedi, ama
yönetim ikiye bölündü. Fakat ne oldu bir tarafta biz iş yapalım
derken karşımızdaki yönetimin diğer tarafı bir sonraki seçimleri
düşünerek yönetimin birlik ve beraberliğini bozdu. Dolayısıyla bu
yaklaşım sıkıntılı bir yönetim dönemi oluşturdu, bu ortamda
başarılı olmak mümkün değildi. Seçimlere altı ay kala ben bundan
sonraki seçimlerde olmayacağımı anons ettim ve Alp Başkan bana çok
tepki göstermişti. Seçimlerde Faruk Süren kulüp başkanı oldu. Ondan
sonra da ben 10 senelik sürede Galatasaray'la ilgili tek kelime
etmedim, taraftar olarak kulübümü destekledim.
"ADNAN NE OLURSUN GEL KURTAR BİZİ"
Faruk Süren, benim bıraktığım genç takımla ve önermiş olduğum
3 büyük yabancı futbolcu ile ve Fatih Terim ile Avrupa'da bir
şampiyonluk için mücadele benimsedi ve uygulamaya koydu,
neticesinde bir UEFA ve süper kupa şampiyonluğu geldi. 4 defa da
lig şampiyonu olduk. Ancak bütün bu başarılara ve gelirlere rağmen
borçlar inanılmaz büyüdü, Galatasaray camiası yine vefasını
gösterdi, başarı cezasız kalmaz yöntemini Faruk Süren'e de
uyguladı. İstifa etti. Mehmet Cansun kısa bir dönem başkan olarak
görev yaptı daha sonra Özhan canaydın başkan olarak seçildi. Özhan
Canaydın dönemi Galatasaray'da hem mali hem de sportif anlamda
sıkıntılı bir dönemdi. 2006 yılında rahmetli Özhan Canaydın beni
ziyarete geldi ve kulüpte görev almamı istedi. Günlerce ısrar etti.
Ben kulüpte tekrar görev almaya istekli değildim, müsait de
değildim. "Adnan biz battık, yardımına ihtiyacım var, bu
sıkıntıdan ancak seninle çıkabiliriz" diyerek ısrarına devam etti.
Hatta 'başkan vekilim ol, listeyi sen yap' dedi. Başkanlık makamına
saygımdan dolayı başkanı daha fazla yormak istemedim ve yanında yer
almayı kabul ettim. Bu kararı verdikten sonra başkana 'bana teklif
etmiş olduğu şeylerin hepsini unut başkan' dedim, 'artık karar
verdim, arzu edersen beni yedek üye de yazabilirsin' dedim.
Seçimleri kazandığımız günün akşamı Fenerbahçe maçı vardı, kulüp
adına ben gittim ve 4-1 mağlup olduk. Böyle bir ortamda
tekrar göreve başladım. Ama o sene şans bizden yanaydı, 20:45
sloganı ile tarihi bir şampiyonluk kazandık. Sezon sonunda bir ay
boyunca kulübün mali durumu ile ilgili çok yoğun bir çalışma
yaptım. Sonuç olarak Galatasaray'ın günü değil geleceği kurtarması
için yapılması gerekenleri başkana ve yönetime bildirdim. Bu
öneriler özetle;
-Yeni bir stat
-Şirket birleşmesi
-Sponsorlukların arttırılması
-Riva'nın imar durumu ve ruhsatı
-Finansal durumun yeniden yapılandırılması idi.
"ALİ SAMİ YEN'DEN BİR AN EVVEL ÇIKIN"
Ali Sami Yen Stadı'nın durumu çok kötüydü. Fenerbahçe 50 bin
kişilik statta oynarken, biz 14 bin kişi seyirci ortalaması ile
oynuyorduk. Teknik üniversiteden bir heyeti getirerek stadı
incelettirdim. Çıkan rapor sonucuna göre bu statta futbol oynamak
çok tehlikeli ve riskliydi, teknik heyet, buradan bir an önce
çıkmamız gerektiğini tavsiye etmişti. Stadın yıkımı için 4 ay süre
öngörülmüştü, fakat yıkım sadece 10 gün sürdü. İncelemede betonu
elinizi şöyle bir aldığınızda beton elinizden un gibi kayıp
gidiyordu. Bu yüzden yeni bir stada acilen ihtiyaç vardı. Peki
nereye yapacağız. Bakıyorsunuz hiçbir taahhüdün yerine
getirilmemesi sebebiyle Ali Sami Yen arazisi elden gitmiş,
Seyrantepe arazisi elden gitmişti.
"600 MİLYON DOLAR BUHAR OLDU, UÇTU"
Gelirimizi de yükseltmemiz gerekiyordu. Uzun mücadelelerden
sonra şirket birleştirmesini de başardık. İki şirketi birleştirmek
inanılmaz. Galatasaray'ımıza çok büyük değer kazandırdı ve bu
şirketin değeri birleşmeden sonra 100 milyondan 750 milyon dolara
çıktı.
Biz ayrıldığımız dönemde bu birleşmiş şirketin değeri 700
milyon civarındaydı. Sonra Ünal Aysal, Duygun Yarsuvat ve Dursun
Özbek dönemlerine bakarsanız 150-160 milyonlar civarındadır. Bize
kuruşun hesabını soranlar bir kez olsun 600 milyon dolar nereye
uçtu diye sormadılar. 600 milyon dolar yok oldu, buhar oldu
gitti.
"40 MİLYON DOLAR BORÇ 310 MİLYON DOLARA
ÇIKMIŞ"
Zamanında Vakıfbank'tan alınan 40 milyon dolar krediyi
ödememişler, hiç ilgilenmemişler bile. Ben Işın Çelebi'den rica
ettim. İlgilenebilir misin diye. Borç temerrüte düşmüş 310 milyon
dolara çıkmış. Uzun müzakerelerden sonra 310 milyon dolar borcu, 50
milyon dolara indirerek bankayla anlaştık ve 6 sene vadeye yaydık.
2011 yılında ayrıldığım vaki bu borç 15 milyon dolara inmişti. Yüze
yakın icra takibiyle karşı karşıya idik. Uçan kuşa borcumuz vardı.
Tuvalet kağıtçısı bile bizi icraya vermişti arkadaşlar.
Bizim görevi bıraktığımız 1996'dan beri devlete olan
borçların hiçbir tanesi ödenmemişti. 2011 yılında ayrılırken bu
borçların tamamı kapatılmıştı. Yine ayrılırken gayrimenkuller ve
vergilerle ilgili en ufak bir problemimiz
kalmamıştı.
2011 yılında devir teslim yaptığımızda göreve gelirken
belirlediğimiz hedeflerin hepsine ulaşmıştık.
-Stat yapılmıştı
-Sponsorluklar 28 milyon dolardan 228 milyon dolara
çıkmıştı
-Şirket birleşmesi gerçekleşmişti
-Riva imarlı ve ruhsatlı bir arazi haline gelip 250 milyon
dolar değere ulaşmıştı
-Kulüp ve şirketlerin gelirleri yıllık 60 milyon dolardan 200
milyon dolara çıkmıştı.
"BENDEN SONRASI TUFAN DİYEREK BU İŞE YAKLAŞIRSAN
GALATASARAY'IN GELECEĞİNİ BİTİRİRSİN"
Fakat bugün durumumuz meydanda. Statükonun bizden sonra
getirdiği başkanların bıraktığı mali tabloları ortada. 2011-2017
döneminde 7 yılda Galatasaray'ın harcadığı para 2 milyar dolara
yakın. Halbuki 1951-2001 döneminde 60 yılda Galatasaray 1 milyar
dolardan az para harcamış. Yine bu geçtiğimiz 7 yılda taş üstüne
taş konmamış, Ünal Aysal, Galatasaray'ın menkullerini, Dursun Özbek
de gayrimenkullerini eriterek Galatasaray'ın geleceğini karanlık
bir noktaya doğru taşımaya devam ediyorlar. Bizim yaptığımız tüm
atılımlar geleceğe dönüktü. Şimdide üzülerek görüyorum ki son 7
senede Galatasaray sadece varlık satışı ile yönetilmeye
çalışılıyor. Benden sonrası tufan diyerek bu işe yaklaşırsan
Galatasaray'ın geleceğini bitirirsin, Galatasaray'ı küçük
bütçelerle yönetilen bir kulüp yaparsın.
"TÜRKİYE'Yİ TANIMAYAN BAŞKANLAR"
Alaylı liseli herkes Galatasaray'lıdır. Fakat bir de 8-9 sene
önce başlayan bir lisecilik hareketi var. Bunlar kulüp içi
pozisyonlara kendi etrafından liseci arkadaşlarını veya yakınlarını
getirdiler. Başkanı ve yönetim kurulunun çoğunu kendileri
belirliyorlar. Esas aklı başında liseli kulüp üyeleri ve büyük
çoğunluk maalesef kulüp ile sadece taraftar olarak
ilgileniyor.
Bu liseci grup liselilerin yüzde 5'idir. Bunların çoğunluğu
maddi veya manevi menfaat için kulüptedirler. Galatasaray onların
ekmek teknesidir.
Bize yapılanlar, liseciler tarafından örgütlü bir şekilde
edep ve etik dışı operasyonlar sonucunda olmuştur. Galatasaray
maalesef bu ayıbı silemeyecek. Şimdi bana diyorsunuz ki küsme
kırılma, bu nasıl olabilir, kırılan bir testi tekrar yapışsa da
izleri kalıcıdır. O günden sonra eksen kaymıştır. Galatasaray'ı
tanımayan hatta Türkiye'yi tanımayan başkanlar kulübü yönetmeye
başlamışlardır. Galatasaray iç barışın olmadığı, küskünler kulübü
haline gelmiştir. Bu da lisecilerin işine geldi haliyle.
İstedikleri gibi at koşturabilir hale geldiler.
Elimde o kongreyi idare eden divan heyet başkanı Türker
Aslan'ın o akşam kongre sonrasında İnan Kıraç'la Akmerkez'de yemek
yerken gülerek sohbet ederken resimleri var.
En pişman olduğum nedir diye soruyorsanız, Galatasaray'ı tüm
borçlardan kurtaracak bir yapılanma içerisindeyken bunu
tamamlayamamanın üzüntüsü...
STAD AÇILIŞINDAKİ OLAY
Riva arazisi o dönemde tarlaydı. 5-6 milyon dolar ediyordu.
İmar durumu çıkarttık ve değeri çok yükseldi. Harabe halindeki
Galatasaray müzesini yeniden elden geçirdik. Sponsorluk
anlaşmalarımızdan gelirlerimizi çok yükselttik. Yiğit Şardan'ın
hakkını vermem lazım 30 milyon dolarlık sponsorluk vardı, biz
geldiğimizde bu rakamı 228 milyon dolara çıkardı.
Bugün Galatasaray Galatasaray'ı bilmeyenlerin elinde kaldı.
Anlatacak o kadar çok şey var ki dinlemek bile istemezsiniz mideniz
bulanır.
Stadın açılında yaşanan olaydan sonra stat elimizden gider
endişesi ile imzalar atılıncaya kadar, camianın kongre de dahil
hepsini sineye çektik. Tepki Erdoğan Bayraktar'ın konuşmasında
Canaydın başkanımızla ilgili "acz içinde" diye başlayan konuşmasına
idi.
Dursun Özbek geldi, konuştuk, birincisi iç barışı sağla dedim
ikincisi bu paraları çalanlar kimse araştır ve koy masanın üzerine
dedim. Söz verdi, ama ikisini de yapmadı. Ünal Aysal,
Galatasaray'ın menkullerini bitirdi. Hesabını soran bir Allah'ın
kulu yok.
"EMANETE HIYANET OLMAZ"
Galatasaray Kulübü bize emanetti. Emanete hıyanet olmaz. 39
kişiyi yolsuzluk ve hırsızlıktan kovduk. Bu kişilerin yarısı bizden
sonraki dönemde geri alındı. Bizden sonraki dönemde Ünal Aysal
yönetimi 6 ay boyunca ErnstX-Young şirketine bizim dönemimizi
incelettiler. Açık aradılar. Hiçbir şey bulamadılar. Ünal bey
zamanında kaynakların en zengin olduğu dönem idi. Üç senede 1
milyar dolar harcadı. Ve ondan sonra gelen başkan Duygun bey '300
milyon kaybolmuş' dedi. Ama usulsüzce idari ibra edilmeyen başkan
benim. Ben artık ne diyeyim.
"BU GİDİŞLE GALATASARAY'IN ELİNDE HİÇ BİR ŞEY
KALMAYACAK"
Bu gidişle 2021 yılında ancak şunu göreceğiz, Galatasaray'ın
elinde gayrimenkul olarak bir şey kalmayacak. Gelirleri sadece
stat, yayın ve sponsorluklardan ibaret olacak. Bu da yıllık
80-120 milyon dolar arasında olabilecek. Benim
yeteneksizlikten, beceriksizlikten, usulsüzlükten işine son
verdiğim adamlara şimdi 20-50 bin lira maaşlar ödeniyor.
Galatasaray'da iç barış olmadan, herkese eşit mesafede duran bir
tüzük yapılmadan ve hırsızlıklar masaya konmadan Galatasaray'ın
iyileşeceğine inanmıyorum.
"MAHKEMEDEN AKLANARAK ÇIKTIK"
Usulsüz bir idari ibrasızlık. Benim kararım mahkemeye
gitmemek yönündeydi ama arkadaşlarım bunun tersini istediler.
Arkadaşlar "ya siz ne çaldınız da sizi ibra etmediler" diye bize
soruyorlar bizim aklanmamız lazım diyorlardı. Bunu üzerine
mahkemeye gittik. Ve Yargıtay genel kurulu 46 üyenin hepsi oy
birliği ile bizim lehimize böyle bir saçmalık olmaz deyip usulsüz
ibrasızlığı yok sayan bir karar aldı. Dursun Bey'e gönderdim
sonucu. Kongrenin başında oku bu nezaketi bize göster dedim,
Galatasaray'ın iç barışı için bunu yapmalısın dedim. Söz vermesine
rağmen bu nezaketi bile göstermekten aciz kaldılar.
"CANAYDIN'IN SÖZÜ"
Canaydın, Mehmet Koçarslan ile yaptığı anlaşmada ilk 5 yıl
içinde 5 milyon dolar yatırım yapması halinde kontratı bir 5 yıl
daha uzatma sözü vermiş. Bu yatırımın yapıldığı divan kurulunun
oluşturduğu bir heyetle tespit edilmişti. Başkan Canaydın, hasta
yatağında bana yazdığı mektupta 'Galatasaray'da devamlılık esastır,
bu sözümü lütfen yere düşürme Adnan' demişti, ben de gereğini
yaptım. Herhalde dünyada kendi adasını yıktırıp kullanılmaz hale
getiren tek kulüp biziz. Önünden geçerken herhalde gurur
duyuyorlardır.
"DURSUN ÖZBEK BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR DEĞİL"
Dursun Başkan Galatasaray iç barışı için bir mahkeme kararını
okuyamıyorsa, Galatasaray'daki 300 milyon yolsuzluğu çıkıp
açıklayamıyorsa,
Galatasaray'a gönül verenlere aynı mesafede bir tüzük yapması
da mümkün değil, çünkü hür ve özgür iradesi ile karar verme imkanı
kısıtlıdır. Bu yüzden Galatasaray'ın geleceği
için çok pozitif düşünemiyorum, sadece üzülüyorum."