Türkiye'nin ilk İmam Hatip Lisesi Müdürü Mahmut Celaleddin Ökten'in oğlu Prof. Dr. Sadettin Ökten, babasının ciddi, vakur, aile sorumluluğunu bütün boyutlarıyla üstlenmiş, herkese kendi yetenekleri ölçüsünde yetki tanıyan, sorumluluk yükleyen ve hayatında latifeye yer veren bir baba olduğunu söyledi.

Celaleddin Ökten'in ilmi yönünü ve kendi hayatı üzerindeki etkilerini anlatan Ökten, "Merhum babam bana okumanın, öğrenmenin ve düşünmenin kapısını açan ve o yolda beni teşvik edip bu eylemlerin zevkini tattıran insandır. Zihni kullanmayı, zihinden istifade etmeyi öğrettiği gibi, kalbe bakmayı ve kalpten istifade etmeyi de öğreten bir insandır. Kendi tabiriyle 'Gerçek muallim hem zihne hem de kalbe hitap eder.' diyordu. Ve hayatındaki örneklerle kalbin zihne rehberlik etmesi gerektiğini bizzat ve bilfiil göstermiş bir insandır." diye konuştu.

Ökten, babasıyla ilgili pek çok güzel anıya sahip olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"5-6 yaşlarındayken bana divan edebiyatından birtakım beyitler okur, ve onları ezberletirdi. Aynı zamanda bu beyitlerdeki lügatlerin manalarını da öğretirdi. Bu aramızda bize has ve benim çok zevk aldığım bir oyundu. Çünkü başka çocukların babalarıyla oynadıkları böyle bir oyun yoktu. O çocukluk yıllarında manalarını tam idrak edemediğim bu beyitleri aradan uzun yıllar geçtikten sonra anlayabildiğimi zannediyorum. Bir örnek vermek gerekirse mesela bayram yaklaşırken okuduğu, 'Akil ağlar geçen eyyamı için, deli bayram geliyor der sevinir.' diye bir beyit vardı."

Türkiye'nin ve imam hatip camiasının "İmam hatip okullarının kurucusu" kimliği ile hatırladığı Ökten Hoca'nın hazırladığı çalışmaları değerlendiren Ökten, "Yıllar sonra bugünden imam hatip okullarının kuruluş programına baktığımda gördüğüm şudur: Merhum peder, modernitenin dualist ve seküler eğitim sistemine karşı tevhidi bir eğitim sistemi önermiş ve bunu kuvveden fiile çıkarmıştır." dedi.

Sadettin Ökten, babasının imam hatip okullarının müfredatına hem dini hem de fen ilimlerinin konulması için büyük çaba harcadığını anımsatarak, şunları dile getirdi:

"Bilindiği gibi modernite dini referansı eğitim sisteminden koparmış, ona ikincil bir rol vererek seküler ve rasyonel bir eğitim programı üzerine yoğunlaşmıştır. Celal Hoca'nın önerdiği eğitim programı ise doğa bilimleri ile dini ve sosyal bilimleri bütüncül olarak ele almakta idi. Çünkü hocaya göre doğada geçerli olan fizik kanunlarının vazıı da sosyal hadiseleri düzenleyen vazıı da aynı kaynak yani Cenab-ı Allah'tır. Böylece bütüncül bir eğitim sistemi ortaya konmuş oluyordu. Allah'ın büyük lütfu olan akıl ile iç dünyamızın muhteşem zenginliğini taşıyan kalbimiz bu eğitim sisteminde birlikteydiler ve birbirlerini tamamlamaktaydılar. Ancak Hoca'ya göre kalp her zaman akla rehberlik ediyordu."

"Kendi ismini 'Celaleddin' şeklinde yazardı, Latin harfleriyle"

Merhum babasının isminin doğru yazılmasıyla ilgili büyük bir hassasiyete sahip olduğunu belirten Ökten, "Kendi ismini 'Celaleddin' şeklinde yazardı, Latin harfleriyle. Bu konuda bir hatıramı anlatarak meseleye biraz açıklık getirelim. Lise ikinci sınıfta kış yarıyılı bitti, karne aldık. Karneyi velim olan babamın imzalaması lazım. Böylece gördüğünü okul idaresi anlamış olacak. Babamın ismini karneye Celalettin şeklinde yazmışım. Karneye baktı ve bana bir soru sordu 'Ben dinsiz Celal miyim?' Sorudan hiçbir şey anlamadığım için cevap veremedim. Daha doğrusu bu soru ile imzalayacağı karne arasında bir bağlantı kuramamıştım. Sonra biraz daha ciddileşerek soruyu tekrarladı 'Ben dinsiz Celal miyim?' ve beni daha fazla sıkmadan açıkladı, 'Benim adım Celalettin değil Celaleddin'dir. Yani ben dinin celaliyim.' dedi." diye konuştu.

Prof. Dr. Sadettin Ökten, merhum babasıyla hiçbir zaman fikir ayrılığı yaşamadıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Merhum peder hiçbir zaman kendi varlığını ön plana çıkararak 'ben şöyle diyorum, benim görüşüm şudur, iddiam şöyledir' demiyordu. Bize resmettiği dünya, sözleriyle ve eylemleriyle çizdiği hayat, hep İslam medeniyetinin büyüklerine yaptığı atıflarla bezenmiş ve şekillenmişti. Yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi yaşadığı hayat ile söylemi arasında hiçbir tenakuz görmedim. Ve kalbi yani muhabbeti daima varoluşun temeline yerleştirmiştir. Bizi önce hayatın içinden bizzat yaşayarak canlandırdığı bir Resulullah muhabbeti ile tanıştırdı. Sonra Ashab-ı Kiram hazretleri, sonra büyük imamlar, meşayih ve suleha yer aldı bu büyük resimde. Bizler onunla beraber bu idealiteye doğru yönlenmiş insanlardık. Birbirimize rakip değildik ki. İyiliğe, güzelliğe, gerçek saadete ve muhabbete doğru bir teveccüh içindeydik. Bu eğitim sistemini sadece söylemekle kalmadı Celal Hoca. Bizzat yaşadı da. Kavlinin ve fiilinin etkisi buradan gelir."