İçinde bulunduğumuz aylar; küçük çocuklarımızın sünnet ve gençlerimizin evlilik merasimlerinin (düğün) yapıldığı bir mevsimdeyiz.

Bu merasimilerde; çoğu kere bilmeyerek çocuklarımızın papyon takması, kutlamalarda pasta üzerinde mum yakılması gibi daha başka birçok gayrı İslamî adetlerin yaygınlaştığı malumunuzdur.

▪︎Papyon takmak, dînen caiz midir?

▪︎Kutlamalarda mum yakıp-söndürmenin hükmü nedir?

▪︎Bu hususlarda Müslümanların bakışı, duruşu ve tavrı nasıl olmalıdır?

Günümüzde bu vb mevzularda, Müslümanların bilgi ve bilinçlenmesine çok daha fazla ihtiyaç vardır.

Bütün bu hususlarda ehil ve ehliyetli olduğuna inandığımız merhum Halis Ece Hocaefendinin görüş ve fetvası ise şöyle...

Öncelikle şu sorunun cevabına bir bakalım; papyonu, diğer kravatlar gibi değerlendirebilir miyiz, yoksa bir farklılık söz konusu mudur?

Kullanma cihetinden baktığımız zaman, evet, her ikisi de aynı işi görmekte / aynı fonksiyonu îfa etmektedir. Buna göre ilk nazarda gayrimüslimlerin haram olmayan adetlerini yapmakta, giydiklerini giymekte, kullandıklarını kullanmakta dinen bir mahzur yoktur, diye değerlendirmek mümkün. Ama bu obje (papyon), bulunduğunuz çevrede şayet yadırganıyor, tuhaf karşılanıyorsa takmamanız daha münasip olur. Bu bir…

Ayrıca papyonun öbür kravatlar gibi olmadığı, görüntüsünün farklı bulunduğu ve 'haç'ı tedai ettirdiği de aşikar... Bilindiği üzere 'haç'ın pek çok değişik şekilleri var. Dolayısiyle bunun, mü'minin kaçınması icap eden 'sû-i îhamı müş'îr' bir nesne olduğu bir hakikat. Bu açıdan günümüzde, 'İttequu mevadıa't-tühemi', yani sizi zan altında bırakacak yerlerden uzak durun, töhmet noktalarında bulunmaktan sakının, mealindeki hikmetli ikaza uygun hareket etmek, eskiye nisbetle daha da hayatî bir ehemmiyeti haizdir. Keza Hz. Ömer'in (r.a.) şu sözü de, sadedinde olduğumuz meseleye ışık tutmaktadır:

'Kim kendini töhmet altında kalacak bir konuma sokarsa, kendisine sû-i zanda bulunanları kınamaya hakkı yoktur.' [Müttaqī el-Hindî'nin (v. 975/1567), Kenzü'l-Ummal, Hadis no: 8815]

Hasılı, bu gibi sıkıntılı ve şüpheli nesnelerden ve fiillerden kaçınmaya muvaffak olabilen bir mü'min, takvaya ve dinde ihtiyatlı olana sarılıp müttakîler zümresine dahil olmuş; "Şüpheli olanı bırak, olmayana git". [Buharî, Sahih, İman 39, Büyu', 2] "Helal da, haram da bellidir... Arada şüpheli şeyler vardır. Onlardan sakınan dinini ve ırzını korur" [Bkz. Buharî, Sahih, İman, 29; Nesaî, Sünen, İman, 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 69] hadis-i şeriflerini düstur edinmiş olur.

***

Teşebbüh meselesi

"Bir kavme benzeyen onlardandır." [Ebu Davud, libas 4 - 4031; Ahmed b. Hanbel; Musned, 2/50-92, 7/142],

"Bizden başkasına benzemeye özenen bizden değildir" [Tirmizî, Sünen, İsti'zan, 7], hadis-i şerifleri de, Müslüman için başka milletlere benzeme özentisinin tehlikesini gayet açık bir şekilde haber vermektedir. Mesela papazın beline taktığı zünnarı ve haç'ı takmak böyledir.

Ancak unutmamak lazım; hadis-i şerifin metninde geçen "teşebbuh" kelimesi, tesadufi bir benzemeyi değil tekellüfü, "benzemeye çalışmayı" yani bir kimsenin benzemek istediği kişileri bilerek ve isteyerek taklid etmeye çalışmasını ifade etmektedir. Yoksa mesela bir gayrimüslim, İslam'a girmek gibi bir niyeti olmaksızın, Müslümanlara mahsus bir alameti taşımakla, Müslüman sayılamıyacağı gibi, gayrimüslimlere benzeme kasdı olmaksızın, soğuk-sıcak vb. sebeplerle onlara mahsus alametleri giyen bir Müslüman da kafir sayılmaz." [Feteva-yı Hindiye,Bulak, 1310 h., II, 276] Hele hele kafirlerin şiarı olmayan bir takım kıyafet ve davranışlarda gayrimüslimlere benzeyen kimse asla tekfir edilemez. [Aliyyü'l-Kaarî, Şerhu'ş-Şifa, İstanbul 1309 h., II, 522]

Ama papyonun soğukla da sıcakla da bir alakası olmadığına göre, giyim-kuşam örfümüze böylesine uzak bir objeyi takan bir mü'min tekfir edilmese de, elbetteki bu tarz tasvip de edilemez. Çirkindir, töhmetlidir, tehlikelidir, kaçınmak, uzak durmak gerekir.

***

İslam'da giyim şekli değil, şer'î ölçü vardır

Evet İslamiyet, Müslümanlara hususi (şablon) bir kıyafet şekli getirmeyip, bu hususta uyulması gereken ölçüler vaz'etmiştirr. Binaenaleyh şu veya bu tip bir elbiseyi de yasaklamamıştır. Bunun için Müslümanların kıyafetleri aynı değildir. Bahusus coğrafî iklimlere göre deşikilik arzetmektedir. Nitekim kimi entari, kimi kaftan, kimi şal, sarık, kimi pantolon, kimi de şalvar giyer. Bu hususta herkes serbesttir. Yeter ki şer'î ölçülerin dışında olmasın.

Bununla beraber, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bir memlekette adet olmayıp, halkın nazar-ı dikkatini çeken kıyafete bürünmek de doğru bir hareket değildir. Şafiî mezhebine göre; kişinin şahsiyetini zedelediği için böyle elbise giyenlerin şehadeti (şahitlik yapması) muteber değildir. Ancak tuhaf ve nazar-ı dikkati çeken bir kıyafet olmadıktan sonra, gayrimüslimlerin giydikleri ve küfür alameti olmayan bir nesneyi giymekte şer'an bir mahzur olmaz. Nitekim Buharî ve Müslim'de zikrolunduğuna nazaran, el-Muğîre bin Şûbe'nin (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Nebî sallallahu aleyhi vesellem, kolları dar bir Rum cübbesi giymişti."

Bu hadîsten anlaşıldığına göre, kafirlerin giydiği elbiseleri giymekte beis yoktur. [Aliyyü'l-Kaarî, Mirkatü'l-Mefatih, 4, 416] Mesela bugün giydiğimiz palto-pardesü de, dinen cübbe sayılır. Çünkü hadis-i şerifte geçen cübbe ile palto arasında fark yoktur. Binaenaleyh diğer krvatı takmakla papyon kravatı takmak arasında da dinen bir fark olmaz. Fakat çevremizde dikkat çekiyor ve tuhaf karşılanıyorsa, tabii ki takmamak daha uygun olur.

***

Milletler, örf ve adetleri

Bunlar milletlerin-cemiyetlerin örf ve adetleriyle, kültürleriyle alakalı hususlardır.

Kültür, en kestirme tarifi ile öğrenilen bilgilerin hayat tarzı haline gelmesidir. Oyunda-eğlencede, selamlaşmada, yemede-içmede, giyimde-kuşamda, ev düzeninde, cemiyet nizamında ve benzer sahalarda kendini gösterir. Bu alanlarda hayat tarzı haline gelen kültür, sonra işe, içtimaî-iktisadî hayata, üretime, siyasete, hukuka, hatta milletler arası münasebetlere varıncaya kadar şekil verir. Bunlara üst müesseseler/kurumlar dersek, bu kurumların, üzerine oturup yerleşeceği kültür tabanı yoksa, bunlar Müslümanca olamazlar.

Önce bilgi, sonra bu bilginin yaşanıp irfan (kültür) haline gelmesi, daha sonra da bunun üzerine kurulacak üst müesseseler… İşte mütekamil / sağlıklı gelişmiş bir toplum böyle oluşur. Bu hayat tarzı, farklı kavimleri-milletleri-toplumları birleştiren san'atını-mimarisini ve insan tipini teşekkül ettirdiğinde medeniyete inkılab eder/dönüşür.

Mesela düğün, cemiyetlerde kültürün en belirgin dışa vurmasıdır. Kendine has / özgü bir düğünü olmayan kültür eksiktir. Kültür tabanında oluşacak boşlukları, başka kültürlerin unsurları doldurur. Bu tesirlenme çoğalırsa tabanın rengi değişir ve İslam irfanı / kültürü diye bir şey kalmaz. Bu sebeple Müslüman bir aile kurulurken düğünün de Müslümanca olması, gelinin-damadın da Müslümanca giyinmesi çok önemlidir. Şu andaki düğünlerimize baktığımızda, 'İşte Müslüman'ın düğünü böyle, Müslüman damat ve gelin de böyle olur' diyebileceğimiz kaç düğünle karşılaşabilmekteyiz!

Gelinin düğünlerde herkesin dikkat nazarları altında süslenip püslenip bütün cazibesini ortaya koyması elbette ki caiz değildir. Hatta gelinlik bile kültürümüz açısından uygun mudur? Onu da İslamlaştırmak gerekir. Mesela gelinin yüzünün kırmızı bir duvakla kapatılması hem bölgesel kültürümüzde, hem hem dinî irfanımızda var olan bir uygulamadır. Bunları niye gözardı ediyoruz ki?

Malumunuz, yerleşik kültüre, örf ve adetlere karşı çıkmak çok zordur ve çok güçlü olmayı, mevcudun karşısına güçlü bir alternatifle çıkmayı gerektirir. Bu da bilgi ister, kararlılık ister, sağlam bir kimlik ister, destek ister.

Evet, bilhassa düğünlerde damadın da papyon kravat takması / giymesi bir kültür taklidinin emaresidir. Keza mum yakmalar, ateş kültlerini hatırlatan maytaplar hep birer kültür kaymasıdır, yozlaşmadır, örf ve adetlerin bozulmasıdır. Bunlar kayıp bozulunca, onlara bağlı müesseseler de bozulur, o da haliyle inanca ve ibadete tesir eder.