Gelecek bilimcilerin ortaya koyduğu gerçekler artık hikaye, roman ve film konuları olmaktan çıkarak hayatımızın içine girdi. Küresel ısınmanın etkisiyle mevsimler şaştı. Artık kış kış değil, yaz da yaz değil…

Yağmurlar sel baskınlarına, rüzgarlar fırtına ve kasırgalara dönüyor. Soğuklar buzul çağını aratmıyor. Ve insanoğlu çevreye verdiği zarar ile kendi kazdığı kuyuya düşüyor. Ne zaman anlayacak insanlar değişen mevsimlerdeki etkilerini… Ya da ne zaman anlayacak insanlar, bencillik ve rekabetin gelecek nesilleri yok edeceğini… İşte bu yazı dizisi ile çevreye verdiğimiz zararın bizlere ne şekilde geri döndüğü anlatmaya çalıştık.

OZON TABAKASININ DELİNMESİNE ETKİLERİMİZ

Güneşten dünyaya ulaşan zararlı ışınları atmosferde süzerek, yararlı olanları geçiren Ozon tabakasının incelerek tehlikeli boyutlara kadar ulaştığı haberi 1976 yıllarında fark edilerek Birleşmiş Milletler Çevre Komisyonunda dile getirildi. O zamanlar delinmeden ziyade bir incelmeden bahsediliyor ve bunun zamanla delinme ile birlikte dünya üzerinde yaşayan canlıların yaşam kalitesini bozacak düzeye gelebileceğinden söz ediliyordu. Üzerinden sadece 9 yıl geçmişti ki bilim adamlarının araştırmaları üzerine dünyanın Kuzey Yarım Küresinde Antartika Kıtasının üzerindeki Ozon tabakasının delindiği ortaya çıktı. Bilim adamları bu deliğin bir yandan hangi hızla yayıldığını anlamaya çalışırken diğer yandan böyle bir deliği oluşturan sebepleri araştırmaya başladılar. Sonuçlar, tüm insanlığı ilgilendirecek düzeyde, insanın kendi elleriyle dünyayı yok ettiğini ortaya koyuyordu.

KENDİM ETTİM KENDİM BULDUM

“Kendim ettim, kendim buldum. Gül gibi sararıp soldum” diyen şair misali elbirliği ile bize bahşedilen dünyayı cehenneme çevirmeye çalışıyoruz. Sanayileşmeyle birlikte artan fabrikaların bacalarından çıkan gazlar, uzaya gönderilen araçlardan çıkan gazlar, süpersonik uçuşlar, uçakların atmosfere saldığı gazlar, yakıtlardan çıkan karbondioksit gazları, egzoz gazları, buzdolapları ve deodorantlardan havaya salınan gazlar işte hepsi Kloroflorokarbon yani kısa adıyla CFC olarak nitelendiriliyor. Nasıl bir hızla artış gösterdi ki bizi koruyan yaşamamız için gerekli iklim şartlarını dengede tutan Ozon tabakasının incelip delinmesine sebep oldu. İşte bunu araştıran bilim adamları ozon tabakasının delinmesiyle dünyaya gelen güneş ışınlarının zamanla iklim değişikliklerine sebep olacağını, yazları olduğundan sıcak, kışları ise buzullardaki gibi soğuk hissedeceğimizi ortaya koydu.

Yani kısaca yazın pişip, kışın donacaktık. Birdenbire mi olacaktı bu değişiklikler? Tabii ki hayır… Birdenbire değil, yavaş yavaş olacaktı? Isı değişikliği ile Antartika kıtasındaki buzullar eriyecek, denizlerdeki su seviyesi yükselerek karaları sular altında bırakacak, ısının etkisiyle sular buharlaşacak, yağmurlar sellere neden olacak, iklim değişiklikleri nedeniyle bazı bölgelerde kışlar buzul çağındaki gibi yaşanacak, akarsular, dereler, göller kuruyacak, kuraklık sonucu topraklarda yeterli besin maddeleri yetişemeyecek ve kıtlık baş gösterecek.

Bu felaket senaryosu karşısında dünya insanları paniğe kapılarak, derhal bir araya gelme ve ortak kararlar alma gereği duydular. 1985 yılında Viyana’da bir araya gelen dünya devletleri durumun ciddiyetini ortaya koyarak insandan kaynaklanan sebepleri ortadan kaldırabilmek için ülkelerinde bir takım yasal değişiklikler yaparak doğaya salınan gazları azaltma yoluna gitmeye karar verdiler.

Yasal yollarla alınan önlemler, bunların kontrolü ve ulaşılması planlanan hedefler konusunda ortak fikirlere vardılar. Viyana Sözleşmesi arkasından 1987’de Montreal Protokolü imzalandı. Dünya insanı konuya yönelik hızla bilinçlendirilmeye çalışıldı. Londra, Kopenhag, Viyana, Montreal ve Pekin toplantıları neredeyse her yıla tekabül etti. Ve nihayetinde 2005 yılında Kyoto Sözleşmesi imzalandı. Ülkemiz dünya bilim adamlarının panik derecesinde ortaya koyduğu ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma konularını 90’lı yıllardan başlayarak dikkate aldı ve yasal zeminde teminat altına aldı. Genişletilmiş Kyoto sözleşmesine de 2009 yılında 191 ülke ve AB ülkeleriyle birlikte imzasını koydu.

Küresel ısınma ve bunun getireceği afetler konusunda farkındalık yaratmaya dünya ülkeleriyle birlikte ortak hareket ederek katkıda bulunmaya çalışan Türkiye, 2015’teki Paris Anlaşmasına 2016 yılında New York’ta 175 dünya ülkesiyle birlikte imza koydu. Küresel ısınmaya neden olan etkenlerin ortadan kaldırılması için dünya ülkeleri üstlerine düşen görevi yapacakları konusunda söz verdiler. Ülkelerine dönüp doğaya salınan gazlar konusunda yasal düzenlemeler gerçekleştirdiler. Halkı gerekli konularda bilgilendirmeye ve bilinçlendirmeye çalıştılar. Ülke düzeyinde büyük çabalar gösterdiler.

GEZEGENLERİN KONUMUNDAKİ MİLİMETRİK SAPMALAR

Elbette insanoğlunun tek başına yaptıkları doğanın düzenini değiştirmeye yetmez. Burada insanın çok üstünde, gücünün yetmeyeceği düzeyde değişiklikler de söz konusu… Güneş ve dünya arasındaki ilişki ve bir derecelik sapma bile insanoğlunun yapabileceğinin çok üzerinde doğal bir değişim yaratarak küresel ısınmayı tetikler. Dünyanın döngüsel hareketleri üzerinde son yıllarda yapılan araştırmalar soncunda, güneş çevresindeki konumunda değişmeler kaydedildi. Bunun yarattığı etki ise dünyada meydana gelen sıcak ve soğuk dönemleri etkiledi.

Ortalama dört buçuk yılda bir Pasifik Okyanusu’nda doğudan batıya doğru esmesi gereken Alize Rüzgarı durma noktasına geliyor. Bunun sonucunda da okyanustaki sıcak ve soğuk su dengesi bozuluyor ve küresel ısınmayı tetikliyor. El Nino denilen bu etki konumu gereği Türkiye’nin ikliminde kayda değer bir değişiklik yaratmasa da dünyanın genel dengesini bozuyor. Bu denge bozulumuna insanoğlu olarak maalesef etkiyi artırıcı katalizör olarak katkı sağlıyoruz.

TARİHÇE

1976- Ozon tabakasının incelmesi konusu ilk kez Birleşmiş Milletler Çevre Programı(UNEP)’nın Yönetim Konseyi’nde tartışıldı.

1985- Antartika kıtası üzerindeki ozon deliğinin tespit edilmesi ile hükümetler, birçok Kloroflorokarbon (CFC) ve bazı halonların üretimini ve tüketimini azaltacak katı önlemlere ihtiyaç olduğu yargısına vardılar.

1985- Ozon Tabakasının Korunması için Viyana Sözleşmesi imzalandı.

Viyana Sözleşmesi, araştırma, ozon tabakasının sistematik gözlenmesi, Kloroflorokarbon (CFC) üretiminin izlenmesi ve bilgi paylaşımı hususlarında hükümetler arası işbirliğinin sağlanmasını teşvik etmiştir. Sözleşme tarafları, ozon tabakasının yapısını değiştiren insan kaynaklı faaliyetlere karşı ve çevre ve insan sağlığını korumaya yönelik olarak genel önlemler almakla görevlendirmektedir. Yasal bağlayıcılığı olan kontrolleri veya hedefleri içermeyen bir çerçeve sözleşmedir.

1987- Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü kabul edildi.

1990- Londra

1991- Türkiye protokolde yer aldı. (19. Aralık.1991)

1992- Kopenhag

1995- Viyana

1997- Montreal

1999- Pekin

2005- Kyoto sözleşmesi yürürlüğe girdi.

2007- Montreal’de periyodik toplantılar düzenlenerek durum değerlendirmeleri yapıldı.

2008- Türkiye’de 12. Kasım.2008 tarih ve 27052 sayılı Resmi Gazete’de “Ozon Tabakasını İncelten Maddelerin Azaltılmasına İlişkin Yönetmelik” yayımlandı.

2009- Türkiye, Kyoto Sözleşmesine imza koyarak 191 ülke ve AB ülkelerinin yanında yer aldı.

2015- Paris Anlaşması ile 2020 yılı ve sonrası iklim değişikliği çerçevesinde alınacak önlemler kayda geçirildi.

2016- Türkiye Paris Anlaşması’na New York’ta düzenlenen yüksek düzeyli toplantıda imza koydu. Dünya üzerinde 175 ülke temsilcisi bu toplantıya katıldı.

Nazan Öçalır - İstiklal Gazetesi / Yazı Dizisi