CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT, Tele 1, Cem TV, Halk TV ve Türkiyem TV'nin ortak yayınına katılarak "Hak, Hukuk, Adalet" sloganıyla başlayan, 25 gün süren, 435 kilometrelik yolun milyonlarla yüründüğü, demokrasi tarihine geçen Adalet Yürüyüşü'nü anlatarak soruları yanıtladı.

Kılıçdaroğlu bir soru üzerine, 2 yıl önce yaptıkları "adalet yürüyüşü"nü Türkiye'nin sorunlarının ağırlaşması sebebiyle 14 Haziran'da bütün baskıları göze alarak başlattıklarını söyledi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları: Türkiye'nin sorunları giderek ağırlaşıyordu, biz bunları görüyorduk. Her olay Adalet kavramını törpülüyordu. Yazarlar, gazeteciler, milletvekilleri sorgulanıyor, hapse atılıyordu. Adalet Yürüyüşü'nü başlattığımız gün MYK toplantımız vardı. Özel kalem müdürümüz geldi ve Enis Berberoğlu'nun tutuklandığını söyledi. Hemen MYK'yı topladık. Beyaz bir gömlek bir siyah pantolanla elimizde sadece adalet yazısıyla Kızılay'dan Ankara'nın merkezi diye oradan başlayacaktık ve öyle de oldu. Bütün baskıları göze alarak yürüyüşe başladık.

"POLİSİN BİZE MÜDAHALE EDECEĞİ DUYUMUNU ALMIŞTIK "

İktidar inanmıyordu, bunlar "Bolu'yu filan aşamaz, bunlar Kızılcahamam"da kalır diyen çevreler vardı. Ama biz inanıyorduk. Kocaeli'ye yaklaşırken, 'polisin yolu keseceği bizi İstanbul'a almayacakları' söylendi. Arkadaşlarıma hemen söyledim: "böyle birşey olursa gişelerde oturacağız. Yolumuz açılana kadar da kalkmayacağız". Ama böyle birşey olmadı. Maltepe'ye kadar yürüdük. Toplum cesaret bekliyordu.

Bizim siyaset tarihimizde hiç yaşanmamış bir olay. Dünya tarihinde yaşandı ama 21. yüzyılda yaşanmadı. 25 gün boyunca kimsenin burnu kanamadı. Bizi protesto edenlere bile sadece 'hak, hukuk, adalet' diyerek karşılık verildi. AKP'li belediyelerin olduğu yerlerden geçerken sevgileri dile getirenler, yiyecek getirenler vardı. Türkiye'nin birçok yerinden gelenler vardı. Yürüyüş hattındaki Bolu Belediyesi CHP'ye geçti. Olayı kabullenme, sindirme, yorum yapma ve karar verme süreci başlıyor. Olay bir demokrasi ve insan hakları olayı olarak sunduğumuzu ifade ettim.

Maltepe'de de ifade ettim, bu yürüyüş hakkı yenen herkes için yapılmıştır.

BİR GAZETECİ YORUM YAPTI, HABER YAPTI DİYE HAPSE Mİ ATILIR?

Adalet arayışımız hala devam ediyor. Türkiye'de adaletin olmadığını herkes biliyor. Bugün hapishaneler ağzına kadar dolu. Bir bilim insanı 'Barış Bildirisi'ni imzaladı diye hapse mi atılır, bir gazeteci yorum yaptı, haber yaptı diye hapse mi atılır? Bir gazeteciye saldıranlar ise savcının odasından güle oynaya çıkıyor.

AKP Genel Başkanı Erdoğan bile Meclis'e adalet reformu getiriyoruz diyor. Onlar da adalet olmadığını bilmiyor.

Yolda kalırım, hastalanırım diye hiçbir düşüncem olmadı. Karar verdiyeseniz ve ben onu yapacağım diye düşünürseniz bütün zorlukları aşabiliyorsunuz. Hiç geri durmadık. Herkes geri dönebilirdi, bu benim için söz konusu değildi.

Seçimlerde İYİ Parti'nin girmemesi için YSK birşey yapacaktı. Biz 15 milletvekilini öbür tarafa göndererek rakibimimiz olacak bir siyasi partinin seçimlere girmesini sağladık. Bu Adalet Yürüyüşü'nde dediğimiz gibi biz herkes için adalet istedik.

Halkın bilinçlenmesi ve demokrasi talebinin artırması gerekiyor. İktidarın da bu baskıyı geri çekmesi gerekiyor. Adalet Yürüyüşü ile insanlar hak taleplerini daha fazla dile getirmeye başladı.

Adalet Yürüyüşü bir doktora tezine de konu oldu. Molalarda kısa kısa da olsa dünya basınının sorularını yanıtladım. Çin'den Hindistan'dan Avrupa'ya kadar bir çok gazeteci geldi. Bu yürüyüşten sonra iktidarın oturup düşünmesi gerekirdi. Ama onlar yürüyüşü gölgelemeye çalıştı buna izin vermedik.

Onlar bizi kavga eder zannediyor. İnsanlara saldırırız, cam çerve indiririz diye düşünüyorlardı, bunların hiçbiri olmadı.

YOLA GÜBRE DÖKEN KİŞİ HAKKINDA AÇIKLAMA

Bizi protesto etmek istyen insanlar da oldu. Protesto edenlere hak hukuk adalet sloganını attık sadece. Herhangi bir şey yapmadık, el salladık onlara. Beni üzen olaylardan birisi Düzce'de yaşadığımız bir olaydı. Biz bir ailenin daveti üzerine yemeğe gitmiştik. Akşam o yemekten dönerken bir haber geldi 'yola gübre dökmüşler' diye. Üzüldük tabi sonra bunlar temizlendi. Orada AKP'li bir vatandaş bunu protetso etti 'doğru değil' diyerek. O kişi şimdi hapiste ve geçen gün bana bir mektup yazmış . O mektupta da özür diliyor, 'Bana hakkını helal et" diyor. Mektup da yanımda. İsmini izin verirseniz ben okumayayım, ondan izin almadım bu konuda.'Sosyal medyada. maalesef iktidarın borazanlığını yapan TV kanallarında bu yürüyüşü DHKP-C'nin yürüyüşü diye duyunca bu işi yaptık' diyor. Sonuçta ben bayramda milletvekillerimi gönderdim gidin bayramını kutlayın diye. Ben de kendisine bir mektup göndereceğim. Ben kimseye kin ve öfke taşımam onun da beni protesto etme hakı var. Biz sonuçta insanız, düşüncelerimizi beğenmeyebilirler ama insanı tahrik edici düşüncelerden, söylemlerden kaçınmak lazım. Bu vatandaşımız da özür dileyerek kabahatini kabul ediyor."

KILIÇDAROĞLU'NDAN PASAPORT AÇIKLAMASI

Temel Karamollaoğlu'nun siyasi görüşünü beğenirsiniz beğenmezsiniz ama vicdanı ile hareket eden bir isim. İktidar görüşlerini beğenmediği isimlere baskı kurmaya çalışıyor, bazen aileleri ile bazen çocukları ile bunu yapıyor. Demokrasilerde bunlar olmaz. STK'lar, sendikalar seslerini çıkaramıyor.

İnsanoğlunun tarihi haksızlıkla mücadele tarihidir. Habil ile Kabil'den beri bu böyledir. İnsanın düşüncesine, kimliğine saygı gösterip birada yaşayabiliriz denilmiştir. Bir arkadaş geçen dedi ki; devletin dini adalettir. Devlet kimliklere göre kör olmalıdır.

Dünya Türkiye'de hukukun, adaletin olmadığını, torpilin olduğunu görüyor.

ANKARA'DA YAPILAN LİNÇ GİRİŞİMİ

Şehit cenazesinde beni linç etmek için hazırlık yapılmış. Savcılık görüntüleri bile incelemedi. Talimat verilmiş, ifadesini alın bırakın demişler. Gözleri dönmüş, bunları yaparlar ama linç girişimi affedilmez. Linç girişimi kavramı da benim değil. Oradaki bir bürokratın söyelediği bir kavramdır.

İstanbul'da da bir şehit cenazesinde gelip kurşun atmışlardı. Başbakan oradaydı, devlet oradaydı ama devlet yoktu.

Eğitimde, dış politikada ciddi bozulmalar var. Devleti yönetenler gerçekleri söylemek zorundadır, yalan söyleyemezler. Siyasal iiktidar topluma gerçekleri söylemiyor. Gerçekleri dış basından öğreniyoruz. Belgeleri onlar yayınlıyor.

Sağlık bir devlette, Osmanlı'dan beri dış ilişkilerde görüşülen her şey tutanak altına alır. Ama bunlar dış ilişkilerden kimseyi almadan yanlarına görüşmeler yapıyor. Bunlar devlet geleneğimiz ile bağdaşmaz.

Ekonomide de adaletsizlik var. Devleti yönetenler vatandaştan vergi toplar. Vatandaşlara hizmet etmek için. Siyasal iktidarın topladığı vergilerin nerelere harcadığının hesabını vermesi lazım. İstanbul Havalimanı kaça yapıldı, bilinmiyor. Köprü kaça yapıldı, şehir hastaneleri kaça yapıldı bilmiyoruz. Ticari sır diyorlar. Bunları bilmek vatandaşın hakkıdır. Devletin saydam olması gerekir.

Bu yürüyüşten sonra CHP'nin duruşu değişti. Herkesi kucaklayan bir dil kullanmaya başladık, herkesle konuşmaya başladık. Toplumun dokularına inmeye başladık.

"SİPARİŞ İHALE"

Türkiye'nin en büyük ihaleleri 5 şirkete sipariş üzerine veriliyor. Bu ihalelerin sonuçları yeni doğan bebekleri etkiliyor. Ne kadara verildi diyoruz, cevap verilmiyor. Türkiye'de ihale kanunu diye birşey kalmadı

Türkiye bir dönem en fazla gazetecinin tutuklandığı ülkeydi. İstanbul'da Yeniçağ gazetesine saldıranlar bulunamadı. İktidarın güdümünde olan saldırılar bunlar. Yıllarca FETÖ ile mücadele eden Sözcü gazetesini FETÖ'cü olmakla suçladılar.

Kendi medyalarının izlenmediğini onlar da biliyor. Yarınki TV konuşmasının uygar bir ortamda geçmesini isterim. Nasıl bir İstanbul düşlediklerini anlatsınlar.

"ERDOĞAN BENİMLE CANLI YAYINA ÇIKMAYA CESARET EDEMEZ"

"İstanbul Seçimleri'nde oylar çalındı" dediler, "elimizde kamera kayıtları var" dediler. Ama ortada hiçbir görüntü yok. Birşey yayınlayamadılar. Toplum büyük bir adaletsizlik olduğunu görüyor.

Adalet Yürüyüşü CHP'nin değişimden yana, AKP'nin statükocu olduğunu ortaya çıkardı.