Dünya gündeminin ilk sırasını işgal eden Katar geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bir ilçesi idi, İstanbul’dan gönderilen kaymakamlar tarafından idare edilirdi ama İstanbul, 19. yüzyılın ilk senelerinden itibaren Katar üzerindeki hâkimiyetini kaybetmişti. Bölgedeki mücadeleler geçmişte kabileler arasındaki çekişmeler kaynaklanırdı, kabilelerin Katar’ı ele geçirme çabaları sadece İngiltere’nin işine yaramıştı ve İngiltere’nin yerinde de bugün Birleşik Amerika var! İşte, dünyanın en zengin memleketi olan ama son günlerde hedef tahtasına konan Katar’ın son iki asırlık geçmişi...

Nüfusu 300 bini yerli halk ve yabancılarla beraber de iki buçuk milyonu bulan ve kişi başına düşen millî gelir bakımından dünyanın en zengin ülkesi olan Katar, bir haftadan bu yana dünya gündeminin ilk sırasında...

Katar üzerinde çıkan tartışmaların ve son yaşananların temelinde yatan hadiseler yeni değildir, bütün bu anlaşmazlıkların geçmişi bundan asırlar öncesine, o bölgelerdeki kabilelerin arasındaki çekişmelere uzanır...

Aynı çekişmeler bugün de devam ediyor... Kabile mücadelelerini geçmişte İngiltere kışkırtmış, Osmanlı İmparatorluğu’nun idare merkezi olan Bâbıâlî bölgede olup bitenleri bir hayli geç farketmiş, üstelik çözüm konusunda sık sık yanlış kararlar vermişti. Bugün bağımsız birer devlet olan geçmişin kabilelerinin arasındaki güç ve hâkimiyet mücadeleleri hâlâ devam ediyor ve bir zamanların güçlü İngiltere’sinin yerinde de şimdi Birleşik Amerika var...

BİN ADET GEMİ

İşte, 1918’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir ilçesi olan ve İstanbul’dan gönderilen kaymakamlar tarafından idare edilen ama devlet otoritesinin tam olarak bir türlü kurulamadığı Katar’ın kısa öyküsü:

Osmanlı Arşivleri’nde Katar ile ilgili en eski belge 1550’li senelerden kalmadır ve bölgenin ticarî önemi ile halkın sahip olduğu bin kadar gemiden bahsedilir.

Katar, devletin gözünde Portekizliler’in 16. asrın ortalarında Basra Körfezi’nde cirit atmaya başlamaları üzerine önem kazandı. Arap Yarımadası’nın bugün Suudi Arabistan’a ait olan Dahran ve Dammam gibi şehirlerinin bulunduğu batı sahili o tarihlerde “Lahsa” ismi ile “beylerbeyilik”, Katar da “sancak” hâline getirildi, buralara idareciler gönderildi ve küçük bir askerî birlik de sevkedildi.

Bölgedeki asıl hadiseler 1770’li senelerde çıktı. Bahreyn’de şimdi iktidarda bulunan “Halife” hanedanının büyüklerinden olan ve o yıllarda Kuveyt’te yaşayan el-Halife, Katar’ın bazı limanlarını işgal etti. Katarlı kabile liderleri ile İranlılar işgale müdahale edince el-Halife ele geçirdiği limanları terkederek Katar’ın kuzeyindeki Bahreyn Adası’na yerleşti ve adada iktidarı bugüne kadar elinde bulunduran “Halife” hanedanının temelleri de bu şekilde atılmış oldu.

Ama, el-Halife’nin Katar üzerindeki emelleri son bulmadı, Bahreyn ile Katar şeyhleri arasında senelerce devam eden çekişmeler yaşandı ve 19. yüzyılın başlarında bugünkü Suudi Arabistan’ın isim babası olan İbn Suud’un da Körfez bölgesinde hâkimiyet kurmaya çalışması üzerine mesele daha da karmaşık hal aldı.

Katar, o günlerde Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir kaza merkezi, yani ilçe idi ve Bâbıâlî yerli halkın sözü geçen liderlerini ilçeye kaymakam olarak tayin ediyordu.. İşte o günlerde, Arabistan’ın ortasındaki bölgelerde yaşayan Beni Temîm Kabilesi, Katar taraflarına göç etti ve bu kabileye mensup Sânî ailesi zamanla bölgede güç kazandı.

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde 482 numarada kayıtlı olan Basra Körfezi haritasının Katar’ı gösteren kısmı.

HANEDANIN KURULUŞU

Katar’da şimdi iktidarda bulunan el-Sânî Hanedanı bu şekilde doğdu ve aile 1860’lardan itibaren Osmanlı kasabasında, yani Katar’da söz sahibi olmaya başladı...

Bölgedeki güç yarışı ve çekişmeler bitmek bilmiyordu... 19. yüzyılda işin içine bir de İngiltere girdi, Bahreyn’i nüfuz alanlarına dahil edip Katar’a da baskı yapmaya başladılar ve 1868’de Katar’ın güçlü adamı Muhammed bin Sânî’yi Bahreyn’e vergi vermeye mecbur bıraktılar.

Bu gelişmeler o günlerde Bağdat Valisi olan sonraki senelerin sadrazamı ve ilk anayasanın mimarı Midhat Paşa’nın dikkatini çekti. Yaşananların tehlikeli bir hal almaya başladığını farkeden Paşa önce uzun zamandır İngiltere ile yakınlaşıp devlete başkaldıran Kuveyt’i kontrol altına aldı ve İngilizler’in karşı çıkmalarına rağmen Lahsa’ya, yani Arap Yarımadası’nın Katar’a yakın olan batı sahillerine askerî birlikler sevkederek devlet hâkimiyetini bölgede yeniden kurdu.

Katar’ın bizdeki eski ismi “Devhâ” olan başkenti Doha.

FAHRÎ KAYMAKAM YAPILDI

Katar’da hüküm süren ama Bahreyn’in tehdidi altında bulunan Şeyh Câsim bin Sânî de o günlerde Katar’a Osmanlı askerlerini davet etti ve Bâbıâlî 1871’de Katar’da tekrar söz sahibi oldu. Katar bir müddet sonra Necd Sancağı’na bağlı bir ilçe olarak yeniden teşkilâtlandırıldı ve Şeyh Câsim bin Sânî de fahrî kaymakam yapıldı.

Ama bu tarihten sonra, bölge daha da karmaşık bir hal alacak ve Katar meselesi daha da büyüyecekti...

Şeyh Câsim bin Sânî’nin Osmanlı hâkimiyetini kendi iktidarı için tehlike olarak görmeye başlayıp bağımsız kararlar vermesi ve fahrî kaymakamlıktan istifasını göndererek kendi başına işler yapmaya başlaması üzerine, Basra Vâlisi Hâfız Mehmed Paşa harekete geçti. Bâbıâlî’nin onayını almadan 200 kişilik bir birliğin başına geçti, o zamanki telâffuzu “Devha” olan Doha’ya girdi, Şeyh Câsim bunun üzerine silâhlı adamları ve kendisini destekleyen kabile üyeleri ile beraber Vecebe Kalesi’ne çekildi.

Katar Kasabası ile limanının Osmanlı Arşivleri’ndeki haritası.

Ama, Hâfız Mehmed Paşa’nın kendi başına giriştiği bu harekât bozgunla neticelendi: Şeyh Câsim, Vecebe Kalesi’ni ele geçirmeye çalışan Paşa’yı ve askerlerini dağıtarak Katar kazasının yeniden tek hâkimi oldu. Mesele zamanın hükümdarı Sultan Abdülhamid’e aksetti, padişah anlaşmazlığı tatlıya bağlama yolunu seçti ve bir daha bu şekilde bağımsız hareket etmemesi şartıyla Şeyh Casim’i affetti ve görevinde bıraktı.

Bâbıâlî bölgede o tarihten sonra artık İngiltere ile karşı karşıya gelecek, meselâ 1895’te Katar’a bağlı bir nahiye yapılmasına çalışılan Zubare yeni teşkilâtlandırmaya karşı çıkan İngilizler’in saldırına uğrayacaktı... Katar meselesi, İngilizler’in kısa bir müddet sonra Kuveyt’e göz koymalarının ardından geri plâna düştü ve bölge, Kuveyt’in geleceği ile beraber tartışılmaya başlandı.

Midhat Paşa

PAŞA’NIN BÜYÜK GAFLETİ

İstanbul ise, Katar konusunda 1913’te büyük bir vurdumduymazlık gösterecek, meselâ zamanın sadrazamı Mahmud Şevket Paşa bölgeden günlüğünde “...Irak’ın geleceğini temin için Katar gibi devlet için hiçbir faydası olmayan ve hâkimiyetimize girdiğini hiçbir delile dayandıramayacağımız topraklar...” diye bahsedecekti!

Bâbıâlî, Katar’a Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar kaymakamlar ve idarî memurlar göndermeye devam etti ama Katar’da, Kuveyt’te ve Bahreyn’de zaten kâğıt üzerinde kalmış olan varlığımız Birinci Dünya Savaşı’nın ardından tamamen sona erdi...

Katar hakkında bu sayfada gördüğünüz belgeleri Osmanlı Arşivleri’nden, bilgileri de bölgenin en iyi uzmanlarından olan Prof. Zekeriya Kurşun’un İslâm Ansiklopedisi’ne yazmış olduğu maddeden temin ettim. Bu konuda daha başka bilgiler edinmek istiyorsanız Prof. Kurşun’un “Basra Körfezi’nde Osmanlı-İngiliz Çekişmesi: Katar’da Osmanlılar, 1871-1916” isimli eserini okur, eski harfleri biliyorsanız Osmanlı Arşivleri’nin internetteki sitesinden sayfasına elli kuruş vererek dünya kadar belge indirebilirsiniz.

İstanbul’dan Katar’a 1891 Haziran’ında yapılan tayinler: İlçe Muavinliği’ne Mehmed, Yazı İşleri Müdürlüğü’ne Abdülgafur, Yazı İşleri Müdür Yardımcılığı’na Vafi, Zübare Nahiyesi Müdürlüğü’ne Âsaf, Adid Nahiyesi Müdürlüğü’ne de Halef Efendiler tayin edilmiş (Osmanlı Arşivi, DH.MKT/1842-88).

Bu bilgileri Murat Bardakçı, Habertürk gazetesindeki köşesinde paylaştı.