Olayın devamında Muzaffer Çalışır, F.E.'ye tepki gösterirken, kadının aynı çarşıda bulunan kardeşi Y.E. de tartışmaya karışınca kavga çıktı. Çıkan kavgada F.E. ve kardeşi Y.E., Muzaffer Çalışır'a yumruklarla saldırmaya başladı. F.E. daha sonra, bir dükkanın önünde bulunan küçük küreği alarak, Muzaffer Çalışır'a vurmaya başladı.

AİLEYİ YIKMA BAKANLIĞI

Bu yaşanan olay Aile Bakanlığı'nın kadın-erkek ilişkilerindeki tavrını bir kez daha gündeme getirdi.

Aile Bakanlığı'nın yanlış politikaları nedeniyle Türkiye'nin temel dinamiği olan aile kurumunun ciddi oranda hasar aldığı son 10 yılda boşanmalar yüzde 70 arttı. Bakanlığın bu yanlış tutumu mahkemeleri de etkiliyor. Son yıllarda bunun birçok örneği yaşandı.

ÖMÜR BOYU NAFAKA, ÇOCUK HACZİ

Bu örneklerden gidersek 'Kadın beyanı esastır' diyerek aileyi çökerttiler. Adaleti değil, kadın lobilerini memnun etmek üzerine kurulan bu sistemde, kim ne kadar mahkemelere güvenebilir? Bu sistemde karşılaşılan sonuçların bazıları ömür boyu nafaka, çocuk haczi, evebeyne yabancılaştırılan çocuklar.

İSTİKLAL'E ANLATMIŞTI

İşte Murat Taşar da böyle bir süreci yaşayanlardan birisi. Yaşadıklarını yaklaşık 1 yıl önce İstiklal'e b akın nasıl anlatmıştı.

ORTAK KARAR ALDIK

Yaklaşık 1.5 yıl önce eşimle boşanma kararı aldık. Kendisi de benim gibi eğitim neferi bir türkçe öğretmeni. Çocukların bu boşanmadan olumsuz etkilenmemeleri için bir dizi kararlar aldık. Bu kararlar şöyleydi:

1. Çocuklar, Anneye daha fazla ihtiyaçları olduğu annede kalsınlar.

2. Bir ilkokul öğretmeni olarak 2. Sınıfa giden oğlumuzun dersleri ile baba ilgilensin.

3. Baba ve çocuklar istedikleri zaman birbirlerini görebilsinler.

4. Çocukların masrafları anne, baba eşit miktarda ödeyecekler.

5. Anne ve baba çocukların yanında birbirlerini suçlayıcı biçimde konuşmayacaklar.

BENİ OTOMATİK SUÇLU KABUL ETTİ

Anlaşma maddeleri aynen bunlardı. Mahkeme günü eşimle birlikte geldik Adliye sarayına. Fakat içeri girince başka bir hava ile karşılaştık. Sanki ben kadına zulmetmiş bir suçluymuşum gibi bir tavır ile karşılandım. Hakime hanım anlaşma maddelerini okuduktan sonra bana dönüp eşimin avukatı imiş gibi, 'Hergün çocukları göremezsiniz. Bayanın kendine ait bir özel hayatı var' dedi. Ben de, 'Tabii ki. Müsait olmadığı zaman zorla gidecek değilim. Öncesinde telefon açarım' dedim. Yine kabul etmedi. Özel hayatında kimseyi rahatsız edemezsiniz deyince ben 'Hakime Hanım, bu bizim ortak aldığımız bir karardır. Biz ikimiz de öğretmeniz. Çocuklarımız için bunu uygun gördük' deyince bu defa Hakime Hanım beni azarladı, 'Yerinizde oturarak konuşamazsınız' dedi.

ERKEĞE MANEVİ ŞİDDET

Ben de eşime baktım, 'Bana destek ver' gibisinden. Evet anlamında hakime başını salladı. Ama bu yeterli olmadı. Karar olarak çocukları haftada iki gün, dini bayramlarda ise bayramın 3. günü görme hakkına sahip olduğum yazıldı. 'Nafaka istemiyor musunuz?' diye sanki unuttuğu bir hakkı hatırlatır gibi eşime sordu bu defa. 'O da hayır biz böyle anlaştık' deyince mahkemeyi sonlandırdı. Bir eğitimci olarak düne kadar yasalar kadına şiddete kısmi göz yumar bir haldeydi. Bugün ise kadının beyanını esas alarak erkeğe manevi şiddete kapı açmış vasiyettedir. Oysa karı koca kavgalarında veya boşanmalarında mağdur olan tek kesim çocuklardır.

ÇOCUKLAR MAĞDUR OLUYOR

Kadınlar, çocukları babalarına göstermeyerek, çocukların üzerindeki hakimiyetlerini kullanarak çocukları babaya karşı doldurarak dayaktan daha beter ve etkili bir şiddet uygulamaktadırlar. Kanunlar erkeğe karşı işlenen bu şiddete karşı hiç bir önlem almış değildir. Tanıdıklarım içinde hafta sonu çocuğunu görmeye giden babanın, anne tarafından saatlerce bekletildikten sonra çocukları aşağıya indirip görüşmelerine izin verdiği gibi kötüye kullanılan olaylar var. Ve bu olaylar lokal olaylar değil. Boşanan kadın, erkeğe olan öfkesini çocuklar üzerinden çıkarırken buna karşı önlem alan hiç bir yasal düzenleme yoktur. Arada ezilen ve gerçek anlamda maddi ve manevi şiddete maruz kalan çocuklar olmaktadır.

Editör: Uğur EKİNCİ