AKP de biliyor ki sandık milletin önüne konulduğu gün AKP dönemi bitecek. O yüzden fellik fellik sandıktan kaçıyorlar. Her alanda çok büyük sorun var, vatandaş artık canından bezmiş durumda. Ben ilk kez erken seçim diyen bir siyasetçiyim. Çünkü olacakları gördüm. Bu süreç uzadıkça Türkiye bedel ödeyecek dedim. Neticede ağır bir bedel ödedik. Faiz yüzde 19'a çıktı. Dolar 8 lirayı aştı. Ekonomide neye bakarsanız bakın hepsi korkunç bir durumda. İşsizlik oranında Cumhuriyet tarihi rekoru kırıldı. 21 milyon icra dosyası var. Seçim yapıldığı anda millet bunun hesabını soracak. Bütün anketlerde çok açık gözüküyor. Bugün iktidarda milletin istemediği bir hükümet var.

17 günlük tam kapanma kararı çıktı. Salgınla mücadele nasıl yürütülüyor?

Birincisi bunun adı tam kapanma değil. 43 maddede istisna var. Çalışanların yüzde 61'i kapanmadan muaf. Yani her 3 işçiden 2'si çalışmaya devam ediyor. Böyle kapanmaya tam kapanma denmez. İkincisi, tam kapanma aynı zamanda tam destek demektir. Bütün dünya böyle yaptı. Amerika milli gelirinin yüzde 27'sine ulaşan bir oranda vatandaşlarına destek verdi. Burada yüzde 1,5. Dünyada salgın döneminde kendi vatandaşlarına en az destek olan hükümetlerden bir tanesi AKP hükümeti. Salgınla mücadele filan edilmiyor. Salgınla mücadele edilirmiş gibi yapılıyor. Tam bir keşmekeş ve belirsizlik hakim. Aşı konusu bile çözülemedi. Sağlık Bakanı 'aşı tedariğinde sorun var' diyor, Erdoğan 'aşı tedariğinde sorun yok' diye açıklama yapıyor. Durumun ne olduğundan bile bihaberler. Türkiye yönetilmiyor, savruluyor, otomatik pilot devre dışı, pilot ne yaptığını bilmiyor, hep birlikte fırtınaya doğru giriyoruz.

Peki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsa ne yapardı?

Saçma sapan bir teori uğruna 128 milyar doları harcamazdık. Türkiye'deki her haneye en az 4 ay boyunca en az 2000 lira nakit desteği verirdik. Bunun toplam büyüklüğü 48 milyar lira. Özellikle esnaf ve KOBİlere yönelik nakit desteği, kira desteği, sicil affı gündeme gelirdi. Akıl ve bilimi esas alırdık. Tam kapanma tam destek ile birlikte yapılırdı. Yetmez, Türk Tabipler Birliği'nin açıkladığı gibi en az 120 milyon doz aşı alır ve bunu vatandaşlarımıza hızlı bir şekilde dağıtırdık. Amerika'da 100 günde 200 milyon aşılama yapıldı. 3 ayda bu iş biterdi. Başka ülkeler çok yüksek seviyelere çıktı. Biz de bunu başarırdık. Bugün Türkiye salgını atlatmış, yaz aylarına güvenli ve sağlıklı bir ülke olarak hazırlanır, aşı karnesiyle gelecek turistlerle cari açığını da kapatacak bir noktaya ulaşmış olurdu. Çünkü bizim AKP ile bir farkımız var. Biz aklı ve bilimi esas alıyoruz, uzmanlığa ve liyakata güveniyoruz. Onlar sadece partizanlıktan ve ideolojik kutuplaşmadan anlıyor. Mesele burada.

Alkollü içecek satışına yönelik yasaklar tartışılmaya devam ediyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Gerçekleri ortaya koyalım. Koronavirüs salgını ile alkollü içeceklerin satışı arasında hiçbir bağlantı yok. Dünyanın hiçbir yerinde salgınla mücadele kapsamında böyle bir karar alınmadı. Bilim dünyası da bir bağlantı ortaya koymuyor. AKP durumdan istifade ideolojik bir kutuplaşma yaratmak amacıyla böyle bir karar alıyor. Yaşam şekline yönelik ayrımcılık yapıyor. Ancak bizim için esas önemli mesele başka. Türkiye bir anayasal devlet midir, değil midir? Konu bu. Alkollü içeceklerin satışı yasalar çerçevesinde serbest. Alkollü içecek satmak ve tüketmek bir temel hak konusu. Temel haklara ilişkin yasaklar genelge ile kararname ila yapılamaz. Bir tane genelge bile yayınlamıyorlar. Fiili bir yasak getirmeye çalışıyorlar. En sonunda genelge de olmadığı için basın açıklamasına referans verip yasağı uygulamaya kalktılar. Yani sözlü bir beyanla bir temel hakkı yasaklamaya çalışan bir iktidar var. Dünyanın hiçbir yerinde bir özgürlük twitter mesajıyla, basın açıklamasıyla yasaklanamaz. Bunun adı vatandaşın anayasasını elinden çalmaya çalışmaktır. En sonunda bu yöntem işe yaramayınca Hıfzıssıhha Kurulları üzerinden yasağı uygulamaya koymaya kalktılar. Halbuki idarenin işlemleri anayasa ve yasalara uygun olmak zorundadır. Hele bir yasak getiriyorsanız bunun ölçülü ve orantılı olması lazım. Alkollü içecek satışı ile salgının ne alakası var? Hiçbir alakası yok. Anayasaya, kanunlara, hukuka hiçbir saygısı kalmayan bir hükümet ile karşı karşıyayız. Temel mesele budur. Bugün demokrasiye ve anayasal düzene yönelik en büyük saldırının faili AKP'dir. Bizim de yaptığımız mücadele hukuk ve demokrasi mücadelesidir.

Hükümet neden sizce böyle bir yasak getirdi?

Toplumsal kutuplaşma atmosferini derinleştirerek kaybettikleri seçmen gruplarını yeniden kazanmaya çalışıyorlar. Gerçek sorunu tespit edebilmiş değiller. Gerçek sorun şu vatandaş hukuksuzluktan ve bunun yarattığı ekonomik maliyetlerden tükenmiş durumda. 200 bin Tekel bayisi var, dükkanlarını açamıyorlar, neden belli değil. 1,5 milyon kahvehane esnafı var birileri lebalep kongre yaparken onlar müşterilerine çay bile veremiyor. Lokantacı esnafı Konya'da bile isyan etti. Yeme – içme sektöründe çalışan milyonlar evlerine ekmek götüremiyor. Bunların hepsi de ideolojik bir bakış açısının ayrımcılığına uğruyor. Adeta bu esnaf öldürülmeye çalışıyor. Üsküdar'da Halk Ekmek Büfelerini kaldırmaya çalışacak kadar zıvanadan çıkmış bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız. AKP vatandaşın 1,5 liraya sıcak ekmek yemesinden bile rahatsız. Toplumda büyüyen tepkiyi gördükçe de ideolojik konulara sarılıp kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Bu başarısız olmaya mahkum bir strateji. Kimse halkla kavga edemez. Neticede sandık gelir, halk kendisiyle kavga edenleri sandığın dibine gömer. O yüzden biz erken seçim istiyoruz, AKP de erken seçimden kaçıyor.