Son günlerde basın dünyasında bir kitaptan bahsediliyor. Anılarını dile getiren bir kadın gazetecinin başından geçen ilginç olayların küçük öyküler şeklinde ele alındığı “ Bir Başka Kırmızı”

Ötüken Yayınlarından piyasaya çıkan “ Bir Başka Kırmızı” insanı sıkmayan 69 kısa öyküden oluşuyor. Tek tek okunabildiği gibi bütünüyle ele alındığında yazarın yaşam öyküsünü içinde barındırıyor.

nazan öçalır

Adı gibi yazarı da çok ilgi çekici… Çünkü kendi yaşantısından, yetişme biçiminden, eğitiminden, ailesinden ve özel hayatından da bahsediyor öykülerinde…
Mesleğini yaparken onu kendi yaşantısı ile özdeşleştiren bir bakış açısı var. Mesleği ile her açıdan özdeşleşmiş. Onunla birlikte kendisine bir yaşam kurmuş. Ve durum onu gösteriyor ki bu durum yazarın hayatının sonuna kadar devam edecek.
Nazan Öçalır gazeteci, yazar, halkla ilişkiler uzmanı, tv program yapımcısı, sosyal sorumluluk projeleri üreticisi ve derken bir iletişimci…
Ona sorduğunuzda kendisini önce gazeteci diye tanıtıyor. O kadar içselleştirmiş ki bu kavramı, sanki onunla yatıp onunla kalkıyor.
Kitabına adını veren “ Bir Başka Kırmızı” aslında onun hayatı anlamaya çalıştığı çok küçük yaşlarda başından geçen bir masum öyküye dayanıyor. Oysa kafalarda ne kadar çok şey çağrıştırıyor.

nazan öçalır
Öykülerinde birçok tanıdık isimle karşılaşıyoruz. Bu isimlerin çoğu bugün yaşamıyor. Yazarın aktif muhabirlik yaptığı ilk gençlik yıllarında yaşadığı bu anıların ortak bir özelliği var. Kim olursa olsun insanlık kavramında buluşması…
İnsanların ayrıştırıldığı birbirine düşmanlaştırıldığı bu dönemin aksine geçmişteki birbirine saygılı, ölçülü, paylaşımcı bir dönemden bahsediyor. Yazar geçmişle bu günü karşılaştırıyor farkında olmadan… Ve kaybedilen milli ve manevi değerlere dikkat çekiyor. Hızla değişen bir dünyaya ayak uyduracağım derken kaybedilen değerler…
Gazetemizde profesyonel röportajlarına yer verdiğimiz Nazan Öçalır ile bu kez kitabı için konuşuyoruz. Bakın kendisi sorularımıza nasıl cevap veriyor.

• Nazan hanım kırmızı bir mantonun sizin hayatınız üzerinde bu kadar etkili olduğunu ancak kitabı okuyan anlıyor. Hiç kırmızı bir mantonuz oldu mu?

Olmaz mı ? Elbette oldu. O yıllarda da oldu. Tabii ki anlattığım öyküden sonra…
Annem ve babamla çarşıya alışverişe gittiğimizde ben hep ne alacaksam renk olarak kırmızısını seçerdim. Ne bileyim kırmızı beni çekerdi. İlk o rengi algılardı gözlerim…
Hatta bu yüzden benimle çok dalga geçtikleri de olmuştu. Kırmızı ayakkabılarım, kırmızı mantom, kırmızı kalemim, kalem kutum, gözlüğüm, takılarım, bluzum mutlaka olmuştur.
İleriki yıllarda daha da abarttım. Evlendiğimde kırmızılı ve siyahlı bir oda takımı seçmiş, kızımın gençlik odasını kırmızı üzerine kurmuştum. Yani bunun gibi şeyler işte…

• Halen içinizde kalan ve sahip olamadığınız kırmızılı bir şeyler kaldı mı merak ettim ?
Güldürdünüz beni… Ne yalan söyleyeyim içimde kalan bir şey var. Ben evlenirken kına gecesi yapmamıştık. Kırmızı bir kaftan giymeyi çok isterdim mesela… Ama kısmet olmadı. Bu arzumu kızımı evlendireceğim zaman abartacağımdan emin olabilirsiniz.

• Anılarınıza dönelim tekrar… “Bir Başka Kırmızı” da hayatınızı etkileyen üç önemli karakter ön plana çıkıyor. Öncelikle anneanneniz, babanız ve anneniz… Özetle onların hangi yönlerinden etkilenmiştiniz.

Çok doğru tespit etmişsiniz. Anneannem benim çocukluğumda benden çok büyük olmasına karşın benim tek dostumdu desem şaşırır mısınız? Onu geriye dönüp tanıdığım yıllarda 65 yaşındaydı. Ve kaybettiğimde 93 yaşında… “Artık yaşayacağım ne kaldı ki bu dünyada” diyerek son yıllarında ölümü bekledi hep…
Oysa beni yetiştiren, öğreten, deneyimleriyle bilgilendiren, akıl veren, koruyan ve kollayandı. Ben ona hep canlı tarih derdim. O benim yaşamadığım yılları bana birinci ağızdan anlatıyordu. O anlatmasa nereden bilebilirdim soyumu sopumu… O söyledi ben merak ettim. Gittim soyumu sopumu aradım. Onlarla kavuştum. Bir köprü kurdum yüzyıllar sonra…
Babam vatansever bir Türk evladıydı. Fabrikatör bir ailenin çocuğu olarak hayata gözlerini açmış, zenginliğin doruklarında yaşamış ve 17 yaşında hayatın sarp ve dikenli yollarında tek başına mücadele vermiş çalışkan bir insandı. O tüm zorlukları çalışarak atlatmıştı. Dimdik duruşu, yürümesi, konuşması, düşünmesi ve değerleriyle bizim anayasamızı oluşturmuştu.
Onun kanunlarına aykırı kanun çıkarmadan büyüdük biz…
Ve görüyorum ki o hep haklıydı söylediklerinde… Zaman onu doğruladı. Hem de ne dediyse…
Annem ise Anadolu’muzun fedakar, cefakar kadınıydı işte… Pratik, hızlı, sorun çözücü, hayat dolu ve öğrenmeye açık… Yaşı bize çok yakın olduğu için birlikte büyüdük onunla…

• Bir kadın gazetecinin anıları diye baktığımızda başka bir güzellik, özel hayatınız diye baktığımızda başka bir özellik yakalıyoruz. Hep çektiğiniz zorluklardan bahsetmişsiniz. Yoksa bize mi öyle geliyor?

Aslında o kadar da değil. Bir o kadar da şanslı bir insandım. Ama önüme çıkan şansları hakkıyla değerlendirdim. Merdivenleri tırmanırken onları çalışarak kazanarak alın teri ile çıkmak istedim. Yoksa bizim zamanımızda da kolay yollar vardı. Ama babam bize Allah’tan korkmayı, hak yememeyi öğretti. Hakkımızdan fazlasına elimizi uzatmadık. Halen de çok korkarım. Evet, hayatın yolları sarp ve dikenli… Yaşadığım her olumsuzluktan bir ders çıkarmayı öğrendim ben… En önemlisi de hatalarımı tekrarlamamayı…

• Bu sohbet böyle sürer gider, biraz da okuyucuya bırakalım isterseniz…“ Bir Başka Kırmızı”yı okusunlar. Kendi süzgeçlerinden geçirsinler. Biz size çok teşekkür ederiz. Samimiyetinizi zaten kitabınızı okurken görmüştük. Röportajınızda da aynı güzelliği yakaladık.
Çok teşekkür ederim. Ben de çok okunmasını istiyorum. Ama anlatmaktan da çok hoşlanıyorum. Bu dengeyi nasıl kuracağız bakın orasını hiç bilmiyorum.