Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinde gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

Kıbrıs'ta Siyonist planları adım adım işliyor

Genel Başkan Yardımcılarının eşlik ettiği basın toplantısında Erbakan, ilk olarak ecdadımızın ve şehitlerimizin emaneti Kıbrıs üzerinde Siyonist planlarının devam ettiğini ve Hükümetin acilen tedbir alması gerektiğini söyledi.

Erbakan konuyla ilgili şunları kaydetti:

"Doğu Akdeniz'in her yönüyle en stratejik noktası hiç şüphesiz Kıbrıs'tır. Kıbrıs'ın Akdeniz'deki belirleyici konumu birçok ülkenin Kıbrıs'la ilgili strateji oluşturmasına sebep olmaktadır. Kıbrıs özellikle de Arz-ı Mevud hayalleri taşıyan İsrail için büyük öneme sahiptir. İşte bu sebeplerden ötürü son yıllarda İsrail tarafından KKTC'ye yönelik planlı bir arazi, toprak edinme ve yerleşme planlaması olduğu görülmektedir. Bölgede çalışmalar yürüten birçok Sivil Toplum Kuruluşu, medya ve siyasiler bu duruma dikkat çekmektedirler.


Bu noktada İsrailliler şunu yapmkatadır; Kıbrıs'ta yasalara göre yabancıların mülk edinmesi en fazla iki dönüm arazi ve bir adet konut olarak sınırlandırılmasına rağmen, İsrailliler KKTC'deki bazı avukatlar üzerinden paravan şirketler kurup, büyük araziler toplamaktadırlar.


* Bazı Kıbrıs'lı avukatlar onlarca şirket kurmuş durumdalar ve bunların her biri İsrail'li iş adamlarına arazı satın alan paravan şirketler konumundadır. Özellikle Büyükkonuk, Bahçeli, Tatlısu, Karpaz, Dipkarpaz, Yenierenköy ve Sadrazamköy bölgelerinde İsrailliler tarafından çok büyük çapta arazi alınmakta ve lüks yapılaşmalar yapılmaktadır.


Yeniden Refah Partisi olarak; bu tablo karşısında KKTC yetkililerini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni acilen gereken tedbirleri almaya, Kıbrıs üzerindeki Siyonist planları bertaraf etmeye davet ediyoruz. Kıbrıs milli davamızdır, şehitlerimizin ve ecdadımızın emaneti Kıbrıs Adası manevi, siyasi ve stratejik açıdan vazgeçilmezdir."


'Demokratikleştirilmiş Başkanlık Sistemi öneriyoruz'


Türkiye'de son dönemdeki sistem tartışmalarına da değinen Erbakan 'Hepimizin bildiği gibi Muhalefet 'bütün kötülükler anası Başkanlık Sistemidir. İktidar kanadı bütün dertlerin dermanı Başkanlık sistemidir.' diyor. Muhalefet yeniden Parlamenter sisteme dönersek bütün sıkıntılarımızdan kurtulacağız.

Aynı aktarlarda satılan 'her derde deva' ilaçlar gibi. İktidar da 'şu Başkanlık sistemine bir geçelim Türk lirası uçacak, ekonomi uçacak, terör bitecek, her türlü sıkıntımızdan kurtulacağız.' demişti. Her ikisinin de bilimsel olmadığı, mantıklı olmadığı apaçık bir şekilde ortadadır. Başkanlık sistemine geçerek nasıl ki bütün dertlerimizden kurtulamadıysak yeniden sadece Parlamenter sisteme geçmekle de bütün dertlerimizden kurtulmak mümkün değildir. Çünkü her zaman ifade ettiğimiz gibi sistemler birer araçtır.

Bu aracı kimin ne maksatla, hangi zihniyetle, ne için kullanacağına bağlı olarak bu aracın iyi veya kötü olması değişir. Aynen keskin bir bıçağı bir marangozun eline verdiğinizde ortaya bir sanat eseri çıkarıyor. Ama o keskin bıçağı 3-4 yaşında bir çocuğun eline verirseniz elini kolunu keser. Bıçağın kabahati yok. O bıçağı kim hangi maksatla kullanıyor? Mesele burada bitiyor. Dolayısıyla biz başından beri bu konularda sabahlara kadar canlı yayınlarda tartışmanın bir manası yok. Asıl olarak ne uygulanacak?

Hangi yönde, hangi istikamette adım atılacak? bu önemlidir. İşin başındaki insan hangi zihniyetle hangi hedefleri kendisine belirlemiş insan olacak bu önemlidir diye ifade ettik. Bizim dışımızdaki muhalefet partilerinin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi yerine biz Demokratikleştirilmiş Başkanlık Sistemi olarak adlandırılabileceğimiz bir sistemin uygun olacağını ifade ediyoruz. Neymiş Demokratikleştirilmiş Başkanlık Sistemi? Bir defa bağımsız yargının, bağımsız medyanın, kuvvetler ayrılığı ilkesinin tesis edildiği, şeffaflık, denetlenebilirlik ve aynı zamanda güçlendirilmiş meclisin hayata geçirildiği, yani kanunları Meclisin millet adına aldığı yetkiyle yapması.

Kanunların tek bir kişinin yazıp imzalamasıyla değil, meclis çatısı altında milletvekillerinin tercihiyle oyuyla çıkartılması. Eğer bu adımlar atılırsa Başkanlık Sistemiyle devam edilmesi daha da uygun olacaktır' değerlendirmesini yaptı


Erbakan GDO tehlikesine dikkat çekti


Toplum sağlığını tehlikeye atan GDO konusuna da değinen Erbakan; "Gıda güvenliği ve halk sağlığı tüm dünyada büyük önem arz etmektedir. GDO'lu tarımsal ürünlerin 1996 yılında dünya ticaretine girmesinden sonra bu konu değişik çevreler tarafından tartışılmaya ve araştırılmaya başlanmıştır.


'Tarım üretiminde verimliliğin artırılması ve açlığa çözüm' olarak başlatıldığı ifade edilen bu teknolojinin ekonomik faydalarından çok, ortaya çıkaracağı sağlık sorunları üzerinde ciddiyetle durmamız gereklidir. Yapılan çalışmalarda GDO'lu ürünlerin kısırlık ve sakat doğum riskini artırdığına yönelik bulgular elde edilmiştir. Halkımızın sağlığıyla, yeni nesillerimizin sağlıklı bir nesil olarak yetişmesiyle ilgili, ayrıca zor zamanda dışa bağımlı olmadan kendi mahsulümüzü kendimizin yetiştirebilmesi ile ilgili böyle bir konuda, asıl beka meselelerimizden bir tanesi olan böyle hayati bir konuda Hükümeti, tüm yetkilileri ve 'Biyogüvenlik Kurulu'nu göreve davet ediyoruz.

Kanser ve kısırlık başta olmak üzere çok sayıda felakete yol açan GDO'lu tohum, gıda ve hayvan yemlerine karşı; bunların ithalinin tamamen yasaklanması da dahil olmak üzere gereken tedbirlerin bir an evvel belirlenmesi ve uygulanması gereklidir." şeklinde konuştu