Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtlıyor...

İşte Fatih Altaylı'nın soruları ve Ahmet Davutoğlu'nun yanıtları...

FATİH ALTAYLI: Sayın Abdullah Gül'ün Başbakanlığında tanıştığımızda çok eleştirdim sizi. Hiçbir zaman bir günden bir güne 'Kardeşim sen ne biçim adamsın' demediniz. Arayıp da şikayet etmediniz.

AHMET DAVUTOĞLU: Sizin eleştiri hakkınızı her zaman öngörmek lazım.

FATİH ALTAYLI: En güncel konudan başlayacağım; Ayasofya. Yıllardan beri muhafazakar camianın en önemli arzularından biriydi tekrardan ibadete açılması. Aslına bakarsanız teknik olarak açıktı, bir bölümünde ibadet yapılıyordu. Önemli bir bölümü müze olarak kullanılıyordu. Şimdi müze olmaktan çıkarılıp cami olarak hizmet görmek üzere karar alındı. Siz Danıştay'ın kararı, bunun yaratacağı uluslararası s orunar var ise veya yok ise nasıl değerlendiriyorsunuz?

AHMET DAVUTOĞLU: Hassas bir konu. Ayasofya'nın önünde en büyük mitinglerden biri olmuştur biliyorsunuz, Halide Edip yapmıştı. İstiklal sembolüydü. Bizim için özgürlük meselesiydi. İnanç meselesi olarak hep hassas bir konu olarak kaldı. Müze olmasını savunanların, buna karşı çıkanların görüşleri var. Danıştay hukuki bir karar, saygıyla karşılamak lazım. Özlemle beklenen on yılların meselesi kapanmış görünüyor. Başka bir konu açıldı şimdi. Bahsettiğimiz Ayasofya insanlık mirasıdır. Hristiyanlar için Allah'ın mescidi olarak yapılmıştır. 15 günlük bir süre var. Bu kültürel mirası estetik bakımdan en güzel şekilde donatmak önemli. Ayasofya müze olmadan önce çok kıymetli halılar vardı. Şimdi orası metruk bir zemin. Ayasofya'nın diğer mekan unsurlarına kadar bir estetik düzenleme yapılması lazım. Gerçekten Mimar Sinan'ın katkılarıyla süregelmiş bir mekandan bahsediyoruz. Buna ikonalar dahil olmak üzere bunları korumak bize düşer. Hıristiyanın da manevi haz alabileceği şekilde mekan düzenlemesi doğru olur. Entelektüel hıristiyanları Sultanahmet Camii büyüler. 15 gün kısa bir süre. Halılardan aydınlatmaya kadar en iyi şekilde tanzim edilmesi lazım. Burada mahçup olmamak lazım.

Muhalefet de olgun bir tavır sergiledi, CHP de olgun bir tavır sergiledi. Müzeciler cami yanlıları gibi bir toplumsal ayrışmayı açmadan iç siyaset gündemine taşımamak lazım. Nihayet uluslararası boyutu. Burada da hiçbir şekilde hamasi havaya girmeden, bu argümanları sağlam zemine oturtadak, İslam-Hıristiyanlık çatışmasına dönüştürmeden, kesinlikle din çatışması haline gelmemesi hususu önemli. Sayın Cumhurbaşkanının daha önce ifadelerde yer alan yurtdışında camilerimizle ilgili İslamafobik dalganın oluşmasına izin vermemesi lazım. Gelmeden İspanya'yı aradım. Mescid-i Aksa işgal edilen bir toprak. İsrail orada egemenli hakkı kullanması uluslararası hukukta meşru değil. Kurtuba Camii 1241'e kadar camidir. Bir mucizevi mekandır, aynen Ayasofya gibi. O dönemde en iyi aydınlatma dönemi uygulanmıştır. Daha sonra içine son derece çirkin bir katedral oturtulmuştur. Bizim Ayasofya'yı koruduğumuz gibi İspanyollar korumamıştır. Bugün telefon ettim özellikle İspanya'daki tanıdıklarıma. Kurtuba'da her gün ayen yapıldığını söyledi. Bir Batılının dönüp de Kurtuba hala katedral olarak kullanılıyorsa, Ayasofya'nın teolojik açıdan şu farkımız var, İslam dini kendisinden önce bütün mekanları cami kabul edilmiştir. Hz. Süleyman mabedi sinagog değil mescittir.

Ayasofya'yı İsevilik döneminden gelen bir mekan olarak bir süreklilik içinde bütün birikimine saygı gösterdik, temel özelliklerine hiç dokunmadan. Dünyada herkesin şunu görmesi lazım; biz bu insanlık mirasına sahip çıktık. Şimdi de sahip çıkıyoruz.

FATİH ALTAYLI: Çatlak sesler çıkmaya başladı. Papa, Yunanistan, Rusya ortodokslar açısından konuya yaklaşabilir. Kolay atlatabilecek miyiz?

AHMET DAVUTOĞLU: Burada iş bize düşüyor. Sükunetle, estetikle ve bilgiyle mukabelede bulunmak lazım. Fatih Sultan Mehmet bunu asırlarca sürecek şekilde ikonoları, ki bir dönem kırılmıştı. Burada bizim sabırla, anlatarak, uzmanları konuşturarak kesinlikle Doğu-Batı, İslam-Hıristiyan çatışması gibi yansıtılmaması lazım. İçeride kitle konsodülasyonu için iktidar bunu kullanırsa yanlış yapar. Suhuletle, sükunetle müze kararı nasıl alınmışsa şimdi de cami kararı alındı. Hıristiyanlara nasıl Sultanahmet, Süleymaniye açık. Şimdi bir de bedava. Herkes girebilir. İkonaların, mozaiklerin, fresklerin bulunduğu yerde caminin büyük kubbe alanı içinde değil. Kubbe alanında olanlarla ilgili teknolojik olarak tedbir alınabilir. Ziyaretlere açık olduğu vurgulanırsa suhuletle aşılabilir. Türkiye içinde siyasal kutuplaşmanın parçası haline getirmek, başka gündemleri unutturmak için Ayasofya'yı gündem yapılıp, seçim olarak görülürse herşeyden önce Fatih'in emanetine de saygısızlık olur. Ayasofya ile ilgili atılıma biz de hayırlı olsun dedik. Devlet vakarıyla, insanlık birikimi adına konuşarak korumak, konuşmak şu anda en doğru yoldur.

Şu anda karşı taraftan birtakım tepkiler gelse bile o tepkileri kullanmamak lazım. Birçok kaygı da burdan kaynaklanıyor. İdari bir kararla kaldırdık demek daha doğruydu. Daha önce Cumhurbaşkanlığı'na davanın reddine dair 2016 yazı gündeme gelmemiş olurdu. Burada çelişkili tutumlar. Daha önce sayın Cumhurbaşkanının yaptığı çelişkili açıklamalar, elimizi zayıflatan açıklamalar.

FATİH ALTAYLI: Danıştay kararıyla yapılması elimizi güçlü tutmak için mi?

AHMET DAVUTOĞLU: Bu inandırıcı olmaz. Muhataplarınız sizin hasmınız bile olsa samimi olmak gerekiyor. Yapıyormuş gibi, bir argüman geliştiriyormuş gibi yapıp minareye kılıf uydurmak gibi bir şey yaparsanız saygıyı yitirirsiniz. Şimdi Kur'an-ın öğütü budur bize, güzel sözle anlatacağız, siyaseti kullanmayacağız. Bunu yapmak devlet irfanının bir gereği. Doğru adım atılmış, bunu savunmak, doğru üslupla savunmak gerekir.

FATİH ALTAYLI: Suriye meselesi sizin Dışişleri Bakanlığı, danışmanlık döneminizde de, Başbakanlık döneminizde de farklı farklı seyirler izledi. Türkiye Suriye meselesini biraz geride bırakmıştı. Hafif bir diyalog başlamıştı Ahmet Necdet Sezer döneminde. Sonra AK Parti bir üst seviyeye taşıdı. İki ülke neredeyse tek ülke gibi hareket ediyor hale gelmişti. Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyordu. Esad'la kanka olmuştuk. O durum gayet iyi giderken, bir anlamda Suriye Türkiye üzerinden Batı'ya açılırken, kendi içinde demokrasi arayışına girmişken 2011 yılında kıyamet koptu. Batı Suriye'ye önce diplomatik sonra neredeyse hakiki anlamda saldırıya geçti, Arap Baharı'nın yansımasıyla birlikte. Siz Esad'la 6 saatlik toplantı yaptınız. O toplantının sonrasında Suriye Türkiye'ye düşman oldu. Batının fişteklemesi ve bizim de o modaya uymamızla birlikte harap olmuş bir ülke, 9 senedir gitmeyen bir Esad. O gün orada ne konuştunuz da iş bu hale geldi. Payınıza düşen bölümün faturasını üstlenmeye hazır mısınız? Bir öz eleştiri yaptınız mı, yapacak mısınız?

AHMET DAVUTOĞLU: Bu eleştiriler karşısında hiçbir zaman şurada sahip olduğum şans hiçbir zaman bana verilmedi. İktidardaki Cumhurbaşkanı ve bütün o politikaların parçası olan kişiler bu saldırılara muhatap kalırken sanki o resimde yoklarmış gibi tek başına beni büyük arenanın içinde çakalların ve gladyatörlerin arasında bıraktı. Eleştirmek bir hak, dinlemek daha önemli bir hak. Bu şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Sizin sorunuz güzel oldu. Şimdi gelin analiz edelim. Bir kere Suriye ile ilişkilerin o düzeyde iyiye çıkmasının en büyük payı sayın Ahmet Necdet Sezer, sayın Abdullah Gül, sayın Erdoğan dönemidir. Bizim Suriye ile mutlak anlamda entegrasyon projemiz vardı. Adını Şamgen koymuştuk. Büyük barış projesiydi. Esad'la 6 saat görüştüğüm için çökmedi. Rusya ve Batı sebebiyle de çökmedi. Esas aktör 2010 aralığında bir Tunuslu genç dalga başlattı, Arap Baharı. Sadece Suriye'de çıkmadı. Tunus, Mısır, Yemen'den sonra 2011 Şubat'ından itibaren Suriye'ye geldi. Bizim ilişkilerimiz 2011'in Ekim ve Kasım'ında. Biz bu 7-8 ay içinde ne yaptık. Burada birinci sorumlu, aktör Beşar Esad'dır. Her seferinde Esad'a, 'Bu büyük dalga, biz sizin yanındayız' dedik. 'Ne olur şu büyük dalgayı bastırmak için ordunu kullanma' dedik. Suriye ordusunun üst kadrosu yüzde 12,5'luk etnik bir azınlığa mensuptu. Büyük bir katliama gelindi, Hama olayları. 6 Nisan'da gittiğimde 'Kürtler'e kimlik verin, size karşı tahrik edilebilir' dedim. 8-9 ay Suriye ilişkilerini iyi tuttuk, destek verdik. 6 saatlik görüşme devlet kayıtları dışında olmamıştır. Büyükelçimiz şahittir ve hepsi not tutulmuştur.

FATİH ALTAYLI: Suriye meselesi sizin Dışişleri Bakanlığı, danışmanlık döneminizde de, Başbakanlık döneminizde de farklı farklı seyirler izledi. Türkiye Suriye meselesini biraz geride bırakmıştı. Hafif bir diyalog başlamıştı Ahmet Necdet Sezer döneminde. Sonra AK Parti bir üst seviyeye taşıdı. İki ülke neredeyse tek ülke gibi hareket ediyor hale gelmişti. Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyordu. Esad'la kanka olmuştuk. O durum gayet iyi giderken, bir anlamda Suriye Türkiye üzerinden Batı'ya açılırken, kendi içinde demokrasi arayışına girmişken 2011 yılında kıyamet koptu. Batı Suriye'ye önce diplomatik sonra neredeyse hakiki anlamda saldırıya geçti, Arap Baharı'nın yansımasıyla birlikte. Siz Esad'la 6 saatlik toplantı yaptınız. O toplantının sonrasında Suriye Türkiye'ye düşman oldu. Batının fişteklemesi ve bizim de o modaya uymamızla birlikte harap olmuş bir ülke, 9 senedir gitmeyen bir Esad. O gün orada ne konuştunuz da iş bu hale geldi. Payınıza düşen bölümün faturasını üstlenmeye hazır mısınız? Bir öz eleştiri yaptınız mı, yapacak mısınız?

AHMET DAVUTOĞLU: Bu eleştiriler karşısında hiçbir zaman şurada sahip olduğum şans hiçbir zaman bana verilmedi. İktidardaki Cumhurbaşkanı ve bütün o politikaların parçası olan kişiler bu saldırılara muhatap kalırken sanki o resimde yoklarmış gibi tek başına beni büyük arenanın içinde çakalların ve gladyatörlerin arasında bıraktı. Eleştirmek bir hak, dinlemek daha önemli bir hak. Bu şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Sizin sorunuz güzel oldu. Şimdi gelin analiz edelim. Bir kere Suriye ile ilişkilerin o düzeyde iyiye çıkmasının en büyük payı sayın Ahmet Necdet Sezer, sayın Abdullah Gül, sayın Erdoğan dönemidir. Bizim Suriye ile mutlak anlamda entegrasyon projemiz vardı. Adını Şamgen koymuştuk. Büyük barış projesiydi. Esad'la 6 saat görüştüğüm için çökmedi. Rusya ve Batı sebebiyle de çökmedi. Esas aktör 2010 aralığında bir Tunuslu genç dalga başlattı, Arap Baharı. Sadece Suriye'de çıkmadı. Tunus, Mısır, Yemen'den sonra 2011 Şubat'ından itibaren Suriye'ye geldi. Bizim ilişkilerimiz 2011'in Ekim ve Kasım'ında. Biz bu 7-8 ay içinde ne yaptık. Burada birinci sorumlu, aktör Beşar Esad'dır. Her seferinde Esad'a, 'Bu büyük dalga, biz sizin yanındayız' dedik. 'Ne olur şu büyük dalgayı bastırmak için ordunu kullanma' dedik. Suriye ordusunun üst kadrosu yüzde 12,5'luk etnik bir azınlığa mensuptu. Büyük bir katliama gelindi, Hama olayları. 6 Nisan'da gittiğimde 'Kürtler'e kimlik verin, size karşı tahrik edilebilir' dedim. 8-9 ay Suriye ilişkilerini iyi tuttuk, destek verdik. 6 saatlik görüşme devlet kayıtları dışında olmamıştır. Büyükelçimiz şahittir ve hepsi not tutulmuştur.