NTV Spor'un sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan,
son dönemin tartışma konularından biri olan 'Yabancı sınırı' ile
ilgili olarak, "2019'dan sonra TFF yabancı sınırını masaya
yatırmalı" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları
şu şekilde:
"FUTBOLLA İLİŞKİM, SÜREKLİ OLARAK BİR SEVGİYLE
YÜRÜDÜ"
"Benim futbolla ilişkim, sürekli olarak bir sevgiyle yürüdü.
Kasımpaşa Kaptanpaşa Mahallesi'nde kağıttan futbol topu yapıp
oynardık. Mahalle takımında oynamaya başladık. Orada çabuk
yükseldik. 14 yaşında başlayan o süreç amatör kümeye çıkışı
getirdi. Mahalle takımında Nevruz Şerif ve takım kaptanımız olan
Feti Ağabeyimiz vardı. Nevruz Bey daha sonra Fenerbahçe'ye ve
Şekerspor'a gitti. Feti Bey, Camialtı'nda oynuyordu. Onlar
Camialtı'nda oynarken Erokspor'dayım. Forvet oynuyorum. Gole çok
yakınım. Kendiler orada oynarken beni Camialtı'na tavsiye ettiler.
Camialtı da o dönemde sürekli başa oynayan bir amatör
kulüptü.
O zaman amatör kümeyi herkes gelir izlerdi. Birinci Lig
teknik direktörleri özellikle İstanbul Şampiyonası'nı muhakkak
takip ederlerdi."
"İETT'YE TRANSFER OLMAK BİZİM İÇİN AYRI BİR
İMKANDI"
"Gazeteciler gelir, yıldızlar falan verirdi. Gazetelerde
onlar hep o şekilde çıkardı. Amatör kümenin o kadroları oradan hep
takip edilirdi. Sizler de ne kadar yıldız almışsınız, durum nedir,
ne değildir bakardınız. Altta yorumlar da var. Şimdiki gibi değil.
Şimdi amatör küme takımlarına yer kalmıyor ki... Bundan dolayı
tabii heyecan dolu bir süreçti. Erokspor mahalle takımımızdı ama
iyi bir takımdı. Amatör kümeden dediğim gibi Feti Ağabey gibi,
Nevruz Şerif gibi amatör kümede sivrilmiş büyüklerimiz mahalle
takımımızda beraber oynadığımız ekipti. Oradan Camialtı'na amatör
kümeye geçerek 7 yıl orada forvet oynadım. Hem de okuyorum.
Camialtı'nda oynarken İstanbul Amatör Karması'na seçildim. Gökmen
ile Yasin'in kardeşleri Doğan da bizim amatör karmanın kalecisiydi.
Ali Sami Yen'in o zamanlar çimleri tam budanmış değildi. Çimi
vardı. Çünkü sonraları çim mim görmek mümkün değildi; Ali Sami Yen
o hale düştü. Orada amatör karmasına seçildik. Bir süre orada
kaldık. 7 senelik süreçten sonra da İETT'ye transfer oldum. İETT'ye
transfer olmak bizim için ayrı bir imkandı. Hem iş imkanı doğdu hem
de İETT de sürekli zirveyi zorlayan bir takımdı. Orada da 7 yıl
oynadım. Bunun da beş yılı hep grup şampiyonluğuyla, İstanbul
Şampiyonası ve İstanbul Şampiyonluğu ile geçti. Bizim takım da çok
iyi bir takımdı. Orada da malum Oğuz var. Sonra Fenerbahçe falan da
yaptı. Bizim takım da devamlı grup şampiyonu olan, İstanbul
Şampiyonası'nı zorlayan bir takım. Böyle bir süreci de orada
yaşadık. İETT'de takım kaptanlığım da oldu. İETT'deki bu heyecan
daha da farklıydı. Herhangi bir farklı, olumsuz alışkanlıkları
olmayan bir takım. (Fotoğraflara bakarak) O zaman Vefa falan hep
toprak saha. Çim saha yok. Nerelerde oynuyorduk? Mesela Şeref
Stadı, toprak saha. O zaman duşlar bile aman yarabbi! Nasıl duşlar
olduğu malum. Karagümrük diye bilinen, Vefa Stadı'ydı. Zeytinburnu
sınırları içerisinde Bozkurt Stadı vardı. Orası da tamamen toprak.
Alibeyköy var, gene toprak. Düştüğün zaman, zımpara gibi derinizi
alıp götürüyor. Paşabahçe vardı. Buralarda geçti futbolculuğumuz.
Ali Sami Yen çimdir diye düşünürken orası da zamanla kaybetti
çimini... Böyle bir süreçte 14 yıl... Son yılımı da yetiştiğim
mahalle takımı Erokspor'da oynadım. Oradan da askere
gittim."
"BABAM, 'KESİNLİKLE OKUYACAKSIN' DERDİ, TOP OYNADIĞIMI
SONRADAN ÖĞRENDİ"
"Babam, Allah rahmet eylesin, 'Kesinlikle okuyacaksın'
diyordu. Top oynadığımı dahi çok sonraları öğrendi. Gizli gizli
giderdim. Mesela ben futbol ayakkabısını falan, çok sonra Adidas
ile müşerref oldum. Biz amatör kümede ilk zamanlar başkalarından
ayakkabı alırdık. Aldığımız ayakkabılar da meşhur Dinyakos vardı,
onlar... Dolapdere de, Yenişehir'de iki tane... Bir Rahman vardı,
bir de İbrahim... Öldüyseler, rahmet okuyalım... Sağsalar, sağlık,
esenlik dileyelim. Kösele, altında kramponlar, onlar da kösele...
Toprak sahada oynuyorsun. O kramponlar falan, eriyor. Çiviler ayağı
deliyor. Toplar, sonradan gelişti tabii... O Dinyakos ayakkabılar
suyu da yiyince çamurlanıyor, iyice şişiyor. Babamı o konuda ikna
ettim sonra. Yani ikna oldu. Çünkü dedim ki, 'Baba bak ben okula da
gidiyorum. Futbol da var.' İETT'deyim. Orada biraz daha lüksümüz de
arttı. Camialtı'nın son dönemlerinde yine aynı şekilde. Adidas
ayakkabı falan onları artık bulduk. Hele İETT'de imkanlar çok çok
daha iyi. Şartlarımız çok daha iyi. Camialtı'nda da öyle. Antrenman
şartları oralarda, duşlar vesaire o imkanlarımız, kulüp şartları...
Camialtı'nda da iyiydi, İETT'de de... İETT'de bir de malum
otobüslerimizle antrenman alanlarına gider gelirdik. Maçlara aynı
şekilde gidiş, gelişlerimiz olurdu. Bir de her iki takımda da
birlik, beraberlik, dayanışmamız, arkadaşlarımızla çok çok iyiydi.
O dayanışma zaten bize başarıyı getiriyordu. Bazı arkadaşlarla hala
telefonlaşırız. Zaman zaman görüştüklerim de olur. O birlikteliğin
getirdiği neticeler vardı. Babamı sonunda ikna ettim. O da,
rahmeti, bu noktadan sonra artık bana bir şey yapmadı. Hatta benim
üçüncü bir önemli şeyim daha vardı. Siyaseti de yapıyordum
İETT'deyken... Gençlik kollarında İstanbul Başkanlığı'nı
yapıyordum. Önce Beyoğlu, sonra İstanbul Gençlik Kollar Başkanı
oldum. Hem antrenmanlar hem maçlar hem okul hem de İstanbul Gençlik
Kolları Başkanlığı, büyük bir yoğunluk içerisinde bunları
yürüttük.
Dolmabahçe'ye stada doğru inerken İETT Spor Kulübü orada...
Teknik Üniversite'nin arka tarafında... Üniversitenin bir ufak
antrenman sahası vardı. Bazen de orada antrenman yaptığımız olurdu.
Oradan çıkardım. Elmadağ'a doğru büfeler vardır. Orada müşterisi
olduğum bir büfem vardı. Oraya gittiğimde anlardı zaten.
Bal-süt-muz hemen karıştırırdı. Verdiğimiz enerjiyi hemen orada
yeniden alırdık."
"HAYATIMDA YALNIZCA BİR KEZ KIRMIZI KART
GÖRDÜM"
"Hayatımda yalnızca bir kez kırmızı kart gördüm. Aslında çok
da ciddi bir şey değildi ama... Anadolu Hisarı Stadı'nda
yanılmıyorsam Yıldız ile oynuyorduk. Takım kaptanıyım aynı
zamanda... Kaptanlığın verdiği itirazı yaptım. Hakem bana kırmızı
kartı çıkardı. Hayatımda bir kırmızı kart vardır; odur. Başka
yok..."
"İETT'de de öyle bir sorunumuz yoktu. Ama Camialtı'na
gitmeden önce Erokspor'dayken anacığım formamı evde yıkardı,
kuruturdu. "Niye oynuyorsun, bak çamur olmuş" falan hiç yok. Alır
yıkar, kurutur, hatta daha da ileri gider ütüler, formamı bana
verirdi. Ben de kulübe götürür formayı teslim ederdim."
"TÜM STATLARDA MUTLAKA MESCİT OLMALI"
"Seyirci var. İbadetini yapacak. Ama maçı da seyretmek
istiyor. Namaz saatine de rastlıyor maç. Böyle bir yer varsa,
mescide iner, namazını kılar. Müslüman için bu... Öbür tarafta,
hristiyan veya musevi olanlar var. Futbolcu veya konuklardan...
Onlara tahsis edilmiş yerde ibadetini yapıp maçı izleme fırsatı
bulur. Maalesef bütün statlarda bu yok. Bu açığı da gidermek lazım.
Bazı uluslararası havaalanlarında da bunu görürsün ama birçoğunda
da yoktur. Ben hep arkadaşlarıma söylerim. 'Bakın,
havalimanlarımızda mescitlerimiz muhakkak olmalı. Bunun yanında
hristiyan, musevi yolcular da düşünülerek, onlara da ibadetleri
için yerler yapılsın.' İbadetini yapar veya yapmaz. O bizi
ilgilendirmez. O kendi sorunudur. Hep benim örneğim şudur.
Kardeşim, Darülaceze'ye git. İçinde mescidi görürsün, hemen yanında
şapeli, sinagogu da görürsün. Niye? Sultan Abdülhamit,
Darülaceze'yi yaparken sadece müslüman acezeleri değil, müslüman
olmayan vatandaşlarını da düşünmüş. Orada onlara da bakıyor.
Onların da o tür manevi ihtiyaçlarını karşılamak için o adımları da
atmış. Belediye başkanlığım zamanında Alemdağ'da Darülaceze'nin bir
örneğini orada da yaptım. Orada da vardır. Bunları bizim yapmamız
lazım. Antalya'da, başbakanlığımın ilk dönemlerinde Dinler Bahçesi
yaptık. Orada da var, Belek tarafında. Bunları neden yapıyoruz?
Dünyaya bazı mesajlar verelim. Siz her ne kadar bu işlerde dürüst
ve samimi değilsiniz de bizim dinimiz bize bunları yapmamızı
tavsiye ediyor. Biz de bu tavsiyenin gereğini yerine
getiriyoruz."
"2019'DAN SONRA TFF YABANCI SINIRINI MASAYA
YATIRMALI"
"Şu anda yasa neyi emrediyorsa, neye amirse, bütün kulüpler
onu yapıyor. Özellikle, bizim futbol kulüplerimiz, futbolcuyu niçin
hazırlar? Milli Takımımız için hazırlar. Milli Takıma hazır
olabilmek için bir defa oyuncunun oyun saatinin, oyun dakikasının
miktarının fazla olması lazım. Ne kadar bir futbolcu fazla oynarsa,
görev alırsa o zaman Milli Takıma adaylık konusunda da onun şansı o
kadar artacaktır. Ama bizim diyelim ki; en güçlü takımlarımızda biz
istikbal vaat eden veya beklediğimiz futbolcularımız olmazsa, bizim
oradaki şans yüzdemiz eksilir. Biz yine de yurt dışında oynayan
futbolcularımızı, lejyonerlerimizi almak suretiyle takım
oluşturmaya çalışıyoruz. Dünyaya baktığımızda, dünyada da marka
futbolcular seyirci çekebilmek için ne yapıyorlar? Transfer yapmak
suretiyle, o kulüpler çok ciddi rakamları harcıyorlar. Benzer şey
bizde de var. Fakat birçok yabancı futbolcuyla diyelim ki; 2019'a
kadar anlaşmalar yapılmış. O tarihe kadar anlaşmalar yapıldığına
göre; bunun üzerine herhangi bir spekülasyon yapmaya gerek yok.
Çünkü bu yürüyen bir süreç. 2019'dan sonrasına yönelik Türkiye
Futbol Federasyonu (TFF) tüm kulüplerle oturup masaya yatırmalı ve
bundan sonraki süreci nasıl sürdürelim, yürütelim konusunda
durmalarında fayda var. Yabancı futbolcu olmasın mı? Hiç olmasın
mantığı bir defa yanlış bir mantık. Olacak bir şey değil. Çünkü
onların da bizim futbolumuza katacakları çok şey var. Onların
katkısı tribünlere de ayrı bir hareket, canlılık getirecektir.
Bunları da görmemezlikten gelemeyiz."
"DEVŞİRME SPORCUYU HERKES OYNATIYOR"
İngilizler, Fransızlar da yapıyor. Keşke kendi
tohumlarımızdan, topraklarımızdan yetişse; ama bu olmuyorsa, bu
dünyanın da bir gerçeğiyse buna da tamamiyle ters bakmanın bana
göre pek faydası olmaz diye düşünüyorum.
Fakat öyle de olsa, bana göre nasıl ki; yabancı futbolcuyu
oynatma noktasında elastiki davranalım, bu olabilsin diyorsak,
Türkiye'deki yabancılara devşirme demeyi uygun bulmuyorum. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığını kabul eden, tabii ki ekstra olacak.
Zayıf falan olmayacak. Şu anda sıkıntısı var. Allah şifalar versin.
Naim Süleymanoğlu, Halil... Bunlar geldiler, ne oldu? Halterde
Türkiye'ye sınıf atlattılar. Bir dönüşüm, değişim yaşattılar.
Atletizm tarihinde de son olarak Azeri kardeşimiz o da şampiyon
oldu. Etiyopyalı kızımız hakikaten bize şampiyonluklar getirdi.
Böyle olduğu zaman, onlar da arkadan bir çekim alanı oluşturup,
birilerini çekiyor."
"MİLLİ VE YERLİ NOKTASINDA MAALESEF HEDEFİ
VURAMIYORUZ"
"Milli ve yerli noktasında maalesef hedefi vuramıyoruz.
Türkiye'nin sorunu fiziki mekanlar sorunu değil. Türkiye bunu aştı.
Hakikaten, başkanının da söylediği gibi dünyada o fiziki yapılanma,
okullar hariç, hiçbir yerde yok. Hidayet kardeşimle de bunu
konuşuyorum. Milli Eğitim Bakanlığımızla beraber orta öğretimden
üniversiteye kadar buralarda süratle biz kapalı spor salonlarına
ağırlık verelim ve buralarda özellikle baskette bu işi
geliştirelim. Bunu yapmamız lazım. Eskiden bizim İETT voleybolda
çok güçlüydü. İTÜ basketbolda çok çok güçlüydü. Amerika'da falan
dikkat edilirse, kolejler işin başını çekiyor. Bütün projelerde
orta öğretimde ve üniversitelerde bunu yaygınlaştırmanın hesabı
içerisindeyiz. Üniversiteler arasında da bu müsabakaların
yapılmasını istiyoruz. Yurtlar, okullarda kapalı spor salonları
yapıyoruz. O enerjiyi bir yere vermesi lazım. Modern tesisleri
yaparak buraları halledelim diyoruz. Zaten şu anda lisanslı sayısı
dönemimizde çok arttı. Rakamlara bakarsak, çok ciddi bir artış var.
Bu artış devam ediyor. Bunu orta öğretimde başlatır da üniversitede
devamı olursa, tesisler olarak da yurtlarımız ve okullarda olursa,
2002'de göreve geldiğimizde 848 bin. Şu anda 8 milyon 105
bin. 10 kat arttı. Tesislerle beraber arttı. Tesisleri yaptıkça,
sporcu sayısı artıyor. Bunlar bu dönemde yapılırken derdimiz
gençliğimizi hazırlayalım. Genç nüfusuz diye konuşuyoruz. Tamam da
gencin önünü açacaksın. İmkanları hazırlayacaksın. Geçenlerde
Hidayet kardeşimizle konuştuk. "Bir şey daha yapman lazım" dedim.
"Belediyelerle irtibatı kurup mahalle aralarına potaları
koyacaksınız. Gençler, hemen oraya uğrayıp basket atacak. Bunların
sorumlusu belediye olacak ve bunların bakımlarını yapacak."
Amerika'daki şey o. Okul spor faaliyetlerine katılan sayı
2011'de 529 bin, 2017'de 2 milyon 225 bin. Keşke 2002'yi de
çıkarabilsek. Rakam o zaman daha geri gidecek. Ortalama 1'e 10 gibi
bir artış söz konusu. Basketbolda çok daha çabuk mesafe kaydederiz.
Şu anda 80 milyon nüfusumuz var. Bir Sırbistan veya Slovenya'ya
bakın. Bunlar nasıl bu mesafeyi katettiler. Bu işi görüşerek,
örneklemeler yapmak suretiyle... Demek ki bizim zemin müsait. Bir
yerde demek ki; eksiğimiz var. Neyse bu eksiğimizi öğrenip,
gidermek lazım. Yüzmede aynı şey yapılabilir."
"ASIL TEŞVİĞİN AMATÖRDE YAPILMASI GEREKİYOR"
"Mesleki noktada birçok şeylerin sporda vs katkısı olacağını
biliyorum ama hangisinde ne kadar olacağını bilmiyorum. Anormal bir
şey değil. Tam aksine normal bir şey. Sporla eğitimin birleşmesi
ekstra özellik olduktan sonra bunun acaba o imtihana yansıması
nasıl olacak. Bunlar önemli. Burada yüzmede özellikle bizim de
arkadaşlarla konuşuyoruz, devlet olarak teşviklerimiz ne olacak.
Şundan yanayım. Profesyonelde biz yapılması gerekenleri yaptık.
Asıl teşviğin amatörde yapılması gereğine inanıyorum. Oradaki
lisanslı sporcularımız çok daha fazla. Olimpiyatlar vs baktığınız
zaman akla amatör sporlar geliyor. Bu amatör sporları bizim teşvik
için buradaki elimizdeki imkan da bu noktada çok çok fazla.
Buraları teşvik etmemiz çok önemli. Yüzmeyi, atletizmi, basketbol,
voleybol, tenis dalları... Bütün bu branşlarda bu işi ciddi manada
artırmamız lazım. O konularda okullar büyük önem arz ediyor.
Okullarla bu işi koordineli yürütmek lazım. Bunu federasyon
başkanlarıyla koordineli götürdüğümüzde, bakıyorsunuz hangi
üniversitenin kürek takımı? Uluslararası alanlarda bu tür kürek
yarışları yapılıyor. Oxford ve Cambridge o konuda çok çok şöhretli.
Bizim de imkanlarımız fazla. Göllerimiz var. Haliç'te bu tür
yarışlar yapıldı. Sapanca'da da yapıldı. Türkiye cazibesini
buralara rahat rahat kanalize eder."
"FORMA KONUSUNDA TAKDİR BENİM DEĞİL, TFF'NİN"
"Takdir benim değil. Takdir TFF'de. Şimdi bir de sponsor var.
Klasik olarak geçmişteki formalarımızın hakikaten çok daha
farklıydı. Brezilya da yeni yeni değiştirmeye başladı. O da
değiştirmiyordu. Biz yine de oralara takılmaktan çok, bunlar çok
çok farklı (eski formaları gösteriyor)... TFF'nin özellikle tercihi
kendine ait."
"KULÜP YÖNETİMLERİNİN HASSASİYETLERİ ÖNEMLİ"
"Başımızı iki elimiz arasına alıp, nerede ne tür eksiğimiz
var? Rahmetli İlhan Cavcav için 'kasasında para olan başkan'
derlerdi. Ayağını yorganına göre uzatıyor. Onun dışında futbolcular
bulup çıkartırdı. Kasasında da para hep vardı. Şimdi, burada
hakikaten demek ki bu işte hem işadamlığının olması, işadamlığının
yanısıra bu işi iyi değerlendirmesi... Kulüp yönetimlerimizin bu
konudaki hassasiyetleri önemli. Ankara'da yılların kulübü
Ankaragücü şu anda Süper Lig'de yok. Gençlerbirliği'nin şartlarında
sıkıntılar var ama tek kalan o. Şimdi Ankaragücü yukarıyı zorluyor.
Zannediyorum, biraz ekonomik sıkıntısı var. O ekonomik sıkıntıyı
aşabilirse büyük ihtimalle Ankaragücü, Süper Lig'de yerini
alabilir. Ankara'ya da bunlar yakışır. Ankara'ya da şimdi nasip
olursa bir yakışır stada başlıyoruz. Şu anda Gençlik Spor
Bakanlığımız onun hazırlıklarını yapmış vaziyette. Şu anda Göztepe,
İzmir'e farklı bir heyecan getirmiş vaziyette. Dolayısıyla bu
heyecan İzmir'e de belki ikinci bir kulübün Süper Lig'e çıkmasını
getirebilir. Bunların önü açıktır."
"EĞER PARAYI İYİ YÖNETMEDE SIKINTI OLURSA, GERİ
GİDERSİNİZ"
"Reklam ihtiyacı olmayan banka yoktur. Neden yoktur? Çünkü
hepsi faizle uğraşıyor. Reklamla kendilerini kabul ettirmenin
gayreti içerisindeler. Burada Ziraat Türkiye Kupası'nın yer
almasını bir yerde hem bankanın çok da farklı bir kanalize etmesi
bu gelirleri bakımından önemsiyorum. Aynı şekilde diğer bankaların
da bu konularda - bazıları statların yapımına giriyor - önemli bir
şey. Bazıları lige ortak oluyor. Diyelim ki; Doğuş Fenerbahçe gibi.
Aynı şekilde Anadolu Efes gibi. Vodafone, Odeabank'ın girmeleri
gibi. Bunlar da dikkat ederseniz hepsi güçlü olanlarla beraber
oluyorlar. Aslında güçlü olmayanlarla beraber olmak suretiyle
onlara da güç kazandırsalar, sporda rekabet olacak. Çok daha farklı
bir duruma gelecek. O rekabet bana göre eksikliğini hissettiğimiz
kaliteyi getirebilir. O bakımdan orayı önemsiyorum. Mesela
Vakıfbank kimseye bırakmıyor. Eskiden Eczacıbaşı
bırakmazdı.
Basketbolda, voleybolda... Kadınlar ve erkeklerde Dünyayı
ciddi bir şekilde zorlama durumu var. Gelir gider tablosunda bana
göre iş biraz da paranın yönetimindedir. Başarıda bir şeyi çok çok
önemserim. Parayı çok iyi yönetmek lazım. Parayı da çok iyi
yönetene vermek lazım. Eğer parayı iyi yönetmede sıkıntı olursa
orada geri gidersiniz. Ama iyi yönetilirse para, o zaman onunla hem
kaliteyi satın alırsınız hem de para kendi kendini
üretir."
"FUTBOLUN GİRMEDİĞİ İL KALMADI"
"Futbolun girmediği il kalmadı. Üstelik de bir değil; Süper
Lig, TFF 1. Lig, 2. Lig aşağı doğru.. Bizim dönemimizdeki gibi
değil. Her haftasonu yoğun bir futbolda hareketlilik, canlılık var.
Futbol aslında olması gereken, illerimizin, halkımızın
birbirleriyle kaynaşması için en önemli silahlarımızdan birisi
olması lazım. Buna da fair play deniliyor ya. Ne yazık ki; bunu
sağlayamadık. Birçok tedbirler alındı, alınıyor. Son zamanlarda
olumlu gelişmeler var. Bayanların stada gelmesini temin için de
adımlar atıldı. Bayanların gelişi statlardaki tribün özellikli
anarşisini minimize eder; çünkü bayanlar var. Orada rahat rahat
küfür edilmez. Sakin bir şekilde maç seyredilir. Taşkınlık olmaz.
Anarşi olmazsa herkes edebiyle maçını seyreder. Takımını alkışlar.
Galip gelirse tabii ki; sevinçle dönecektir. Mağlup da olursa
bilecektir ki; futbolun üç tane neticesi vardır. Galibiyet,
mağlubiyet ve beraberlik. Bunu görmesi lazım. Milletimden özellikle
bu fair play kurallarına uymalarını istiyorum. Burada hep beraber
bu işe hazırlıklı olmak lazım. Biz bu üç neticeyi bilerek stada
gidiyoruz. İş oyundur. Oyunun zevkini tatmak için gidiyoruz. Burada
beraberlik de, galibiyet de, mağlubiyet de var. Galip geldiklerinde
galip takımı alkışlayacağız, galip geldiğimizde de karşı taraf da
bizi alkışlayacak. Bu bilinç içerisinde stada gitmek çok daha
önemli. Bu tabii aileleri de çekiyor. Aileler de gidiyor.
Katılıyor, izliyor. Dolayısıyla o seyircilikteki tadını sıkıntıya,
üzüntüye dönüştürmemek lazım. Tüm halkıma da en kalbi şükranlarımı
sunuyorum. Temmenni ederim ki; hazırlık maçında da
(Türkiye-Arnavutluk) takımımız galibiyetle stattan
çıkar."